Merhaba onaltı,
Sana bunu yazmam için senin bir hatıra olman gerekiyordu. Oldun, değil mi? Önce var oldun, yolunu buldun ve kayboldun. Seni geçen günlerin ya da yılların arasında değil, kendini boğduğun fanusta kaybettim.Küçülmüştün, küçücük kalmıştın. Umutların ölü yosunlar gibi büzüşmüş, adandıkları cesetlere düğüm oluyordu.
Artık kıpırdayamayacak kadar yorgundun. Öyle cılız kalmıştın ki seni bıraktığım yerde göremeyene kadar bir zamanlar var olduğunu unuttum. Seni kendi kalabalığında kaybettim. Ama daha daha da kötüsü, biliyorum, seni yeterince koruyamadım. Gözyaşların evrene karıştı, belki de henüz adı konulmamış, keşfedilmemiş bir gezegenin yataklarını doldurup nehri oldu. Düşünsene, yaşadığın yılların mumlarının buharlaştıramayacağı kadar çok gözyaşı döktün. Kalbinin ezildiğini biliyordun ama buna rağmen kendin için üzülmedin. Henüz güçsüz olduğunu kabul edebileceğin günler gelmemişti. Çünkü bir daha asla eskisi gibi hissedemeyeceğini bilmiyordun.Artık birer numara daha büyük derece olan miyop gözlerin bugün onun yeni bir fotoğrafını gördü. Görüşünün zayıfladığı kadar belli ki hafızan da zayıflamıştı, ilk görüşte onu tanıyamadın. Çünkü artık ben onu tanımıyordum, bu yüze aşina değildin. Kısık gözlerle seni uykundan uyandıran dürtünün kaynağını aradın. Sana hissettirdiği güzel şeyleri kaybetme pahasına unutmak istediğin o çehreye yabancıya bakar gibi baktın. Zihnin senin bildiğin adamla olan benzerlikleri tanıdı ve yukarı tırmanıp sana kim olduğunu fısıldadı. İçinin burkulduğunu hissettim, seni izliyordum. Uzun zamandır hatırlamadığın her şey birden üzerine yürüdü. Önce sesini duydun, henüz unutmamış olmana şaşırdın. Hatta aslında unutmuştun, onu anılarının kolilerindeki bir radyoda duydun ve buldun. Frekansı hatırlaman güç değildi, sen çağırmadan geldi eskinin ezgi numaraları. Sesler duyguları çağırdı böylece, geçmişe uzanan bir tünel açtı. Buna karşı koyamadın. Koyamazdın.
Karanlıkta kalmaktan unuttuğun ışığı gördün önce, tünelin ucunda olan biteni izledin. Onca görüntünün arasından biri elini tutuverdi. Sokak ışığının altında durduğunuz sırada kirpiklerinin gölgesi düşen gözlerini gördüğün andaydın, o zaman seni çağırabilecek kadar güçlü bir anı olduğunu bile bilmiyordun. Bakışlarıyla konuşabiliyor hâlâ, diye düşündün. Yine de gördün, gözlerinin üzerindeki muzip altın rengi-bronz noktalar yoktu artık. Daha donuktu. Sanki onun yüreğindeki güneş soğumuştu ve gözleri bir kara delik gibi hislerini yutmuştu. Çok fazla şey vardı ama hiçbir şey yoktu. Çünkü artık anıların bir kısmı sana ait değildi, uykunda sen de bunu unuttun. Büyümek bu muydu? Kokusunu ve sesini ölsem unutmam dediğini hatırlıyordun ama benim de hatırlamamı istiyordun. Söylememi istiyordun. Mimiklerini ezbere bildiğimi, güldüğünde yüzünde beliren çukurların yerini bulmam için tebessüm etmesine gerek kalmadığını benden duymak istiyordun. Düşüncelere daldığında gözlerinden geçen o gölgeleri zifiri karanlıkta dahi görebilirdim. Öfkelendiğinde gerilen çenesini ve anlında atan o damarı bilirdim. Her şeyini bilirdim. Çünkü kahramanı olduğun bir masal yazmış olmamı bekliyordun. Ama bu o zamandı. Senin zamanındı, on altı. Sen bilirdin. Hikayeni sen yazdın, yaşadın ve bitirdin. Bu yüzden başını kaldırıp bana baktın. Bende kendini görmek istedin. Onu tanımaktan daha zor oldu benim varlığıma alışman. Sorun değil, beni tanımıyorsun, biliyorum. Ama ben seni tanıyorum.Senin için kazdığım o mezara asla gitmedin. Seni sürgülediğim kapının önünde elinde ölü balıklarla dolu fanusunla uzanıyordun, sıradan bir gündü. Onu gördüğümde ise başını kaldırdın. Gözlerime tutundun, kirpiklerimle seni engellemeye çalıştım. Ama seni tanıyordum, konu onu görmek olduğunda sen bile kendine engel olamazdın. Gözyaşların yüzünden bulanık görme pahasına ona bakardın, duyduğunda acı çekeceğini bildiğin her şeyi sırf onun sesinde hayat buldukları için dinlerdin. Artık acının bitmesini umduğun her seferinde kendi yüreğinin külleri avucundan akıp giderken ona sarıldın. Kendi mahvoluşunu izledin. Çok cesurdun. Bir daha asla senin gibi olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİDE
Conto"Öyle cılız kalmıştın ki seni bıraktığım yerde göremeyene kadar bir zamanlar var olduğunu unuttum. Seni kendi kalabalığında kaybettim. Ama daha daha da kötüsü, biliyorum, seni yeterince koruyamadım." *dide: görünür olan, bilinen, görülmüş olan, tanı...