Kara kalpli melekler dudaklarıma öpücükler kondurarak beni batırıyor.
Suda zehir var,
kelimeler dökülüyor.Honey Whiskey - Nothing But Thieves
✧ ˚ · .
Kapının üzerinde asılı saat öğleni biraz geçirmişti. Küçük yağmur damlaları kapalı sınıf camlarının üzerine düşüyor, el ele verdiklerinde hızla kayıyorlardı. Rüzgarın hafif uğultusu sınıfınkine karıştıkça tahtadaki öğretmenin ses seviyesi artıyor ve ortam gündelik kaoslara doğru yol alıyordu.
İçlerinden bazıları birbirinden bir şeyler isterken bazıları yeni çıkan oyun hakkında konuşuyordu. Arka taraflarda oturan grup hava durumunu da ele alarak okul çıkışında yapabilecekleri aktiviteler hakkında konuşurken bazıları da öğretmenlerinin zorla oturttuğu sıra arkadaşlarıyla cebelleşiyordu.
Pencereye sırtı dönük sarışın çocuğun gözleri sıranın altında okuduğu kitapta gezinirken bütün seslerden soyutlanmıştı. Öyle ki sıra arkadaşının hapır hupur yediği çikolatanın şap şup seslerini bile duymuyordu. Gerçi kimsenin onun ismini bile doğru düzgün bilmeyişini hesaba katacak olursak laf etse dahi çok da kale alınmayacağını biliyordu ama işte bazen piyangonun size vuracağı tutardı.
"Çağan! Dersin başından beri kitap okuduğuna göre herhalde bu sorunun cevabını biliyorsundur." dedi öğretmen kalın iğneleyici sesiyle.
"İsmim Çağlar." dedi çocuk. Sınıf çok fazla duymadığı ses karşısında susmuştu bir anda. Koyu sarı kirpiklerinin altından hocaya çevirdi gözlerini. "Cevap elli iki." Kitabını yavaşça kapatıp sıranın üstüne koyduktan sonra arkasına yaslandı. "Ayrıca az önceki soruda hata yaptınız. Sonuç yetmiş beş olmalıydı, orada istisna var." Sonra sevimlice gülümsedi. "Ama istisnalar kaideyi bozmaz değil mi hocam?"
Kırklarına merdiven dayamış adam kaşlarını çatıp az önceki sorunun çözümüne yandan bir göz attı. Çağlar'ın doğru söylediğine kanaat getirdiğinde yüzü az öncekine göre düşmüş, canı sıkılmıştı. "Bu boş lakırdıları o kadar beğeniyorsan sözel bölüme geçmeni öneririm." diye konuyu değiştirmeye çalıştı acınası bir çabayla.
Çağlar başını öne eğip kıkırdadı, kolları birbirine bağlıydı. "John Fowles ne güzel demiş 'Sıradan insanlar uygarlığın lanetidir. Ama o denli sıradandı ki olağandışıydı.' diye. Yanlış anlamayın hocam, ben kararlılığınızı takdir ediyorum." Son cümleyi büyük bir ciddiyetle söylemişti.
"Bu ne terbiyesizlik!" dedi adam. "Madem yalnızca köstek olacaksın çık sınıfımdan."
Çağlar güldü tekrar. "Hay hay."
Kalemini, defterini ve okuma kitabını çantasına attıktan sonra tek kolunu sakin bir şekilde sırtına attı. Lacivert montuyla kırmızı atkısını koluna taktıktan sonra arka köşe sırada oturan çocuğun biriyle göz göze geldi
Masasında defterleri, kalemleri dağılmıştı. Sol ayak bileğini sağ dizine dayamış, kolunu yanındaki arkadaşının sandalyesinin arkasına atmıştı. Okul tişörtü bu hareketle gerilmiş olsa bile üzerinde bol duruyordu. Kestane rengi saçları dağınıktı. Boşta duran eliyle yılanlı demir bir yüzükle oynuyordu. Çapkın ve alay dolu bir edayla gerilmiş dudaklarından alttakini yaladı, gamzesi ortaya çıkmıştı. Çağlar'ı baştan aşağı yavaşça süzdü ve ağzının kenarıdan 'tch' sesini andıran bir gülüş bırakıp yanındaki sarışın arkadaşına çevirdi yüzünü.
Vale bu hareketle az önceki keyfinden sıyrıldığını ortaya koyan surat ifadesini de yanına alıp "Cahillikten ne kadar nefret ediyorum! Caliban'ın cahilliğinden, kendi cahilliğimden, dünyanın cahilliğinden!" diye mırıldandı az önce yaptığı kitap alıntısına bir yenisini ekleyerek. Disiplin ile başlayan o cümleyi duymamak için de olabildiğince hızlı bir şekilde çıktı sınıftan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bahse girerim ki ❦ bxb
General Fiction"Bir oyun oynayacağız seninle." dedi kısık sesle. "Sıra sıra görevler vereceğiz birbirimize, kurduğum 'bahse girerim ki' kalıbıyla başlayan her şeyi yapmak zorundasın." Sarışın bu sefer soğuktan çok heyecandan titremişti. Ona doğru fısıldayan kalın...