Küçük bir kasabaydı Dravlo. Yağmurun dinmediği, güneşin gülümsemediği, tanrının unuttuğu ama en çok da tanrıya hizmet edildiği bir yerdi. Boyunlarında haçlarla dolaşan rahipler şeytanları kovmak için ayin yapıyor, her gün birilerine cennetten bir parça satıyor, herkesi aynı dogmatik düşüncenin kızgın kanatları altında toplamaya çalışıyordu. Onların kanatları altında yanan tüm tanrı kulları ise meydanda toplanmış tapındıklarına bir adım daha yaklaşmak için çabalıyordu.
Tanrının, rahiplerin dediklerinin sınırları dışına çıkanların burada yaşamaya hakkı yoktu. Öyle diyordu kasaba halkı. Acizce tanrılarından onları istemelerine rağmen zamanı geldiğinde en büyük günah olarak görüyorlardı sevgiyi ve merhameti. Ya kovuyorlardı ya da ateşte yakıyorlardı sevginin en güzel şekilde vücut bulmuş hallerini.
Fakat o iki günahkâr ne kovulmuştu tanrı huzurundan ne de yakılmıştı üzerlerine en içten lanetlerle atılan ateş parçalarından.
Tanrı onlara kapılarını kapatırken en güzel cenneti yaşamış, en yakıcı cehennemi hissetmişlerdi birbirlerinde.
Sevginin en güzel halleriydi onlar, Acımasızca lanetlenirken vücut buldular.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.