Son Bölüm

33 18 6
                                        

Yıllar geçse de üstünden,
Bu kalp seni unutur mu?'


Bir İtalyan radyosunun Mustafa Kemal Atatürk öldüğü gün yaptığı yayın;
"Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın; büyüğümüz geliyor."

🥀

Kemal, yatağının karşısında bulunan sandalyesinde oturmuş önündeki masanın üzerinde henüz çıkarmış olduğu kararnamenin son işlemlerini yapmakla meşguldü. Arapça 'Gazi' unvanını kaldırıp onun yerine Batı'da olduğu gibi bir aile ismi alması zorunluluğu getirdi. Bu kararname tüm Türk ulusunu şaşırtsa da Kemal bu kararından vazgeçmedi. Meclisten kendisi için de bir soyisim seçmelerini istediğinde verdikleri cevap 'Türklerin babası' anlamına gelen 'Atatürk' oldu.

Kemal, diğerlerinin dolduğunu hissetti. Elini karnına doğru götürüp baskı uyguladı. Sandalyesinden aceleyle kalkıp mutfağa doğru yöneldi. Ciğerlerine dolan havayı ancak şiddetli öksürükleri dışarı atabiliyordu. Mutfağa girdiği sırada odasının kapısının sertçe kapandığını duydu. Belini mutfak tezgahına yaslayıp kim olduğuna bakmaya çalıştığında başının döndüğünü hissedip parmaklarını ovmaya başladı. Öksürüklerini durdurmaya çalışsa da başarılı olamadı.

"Paşam!" duyduğu ses İsmet'e aitti. Mutfağa girer girmez Kemal'in kolundan tuttu. Kemal öksürüklerinin arasında işaret parmağını musluğa doğru yöneltti. "Su..." dedi zar zor çıkan sesiyle. İsmet başını onaylarcasına salladı. Bardağa su doldurup Kemal'e verdi. Kemal bir yandan boğazını tutup diğer yandan suyu tek dikişte içti. Öksürüğü biraz da olsa dinnişti. İsme Kemal'in belini sıvazladı.

"Durumun gün geçtikçe kötüye gidiyor Paşam. Hadi, gel. Gel de biraz ıstırabat et." Kemal başını onaylarcasına sallayıp duvardan destek alarak yatağa doğru ilerledi. İsmet de hemen arkasındaki Kemal'i takip etti. İsmet, Kemal örtüsünü üzerine çektiğinde ateşinin olup olmadığını anlamak için elini Kemal'in alnına yasladı.

"Ateşler içinde tanıyorsunuz! Hekime haber verip geleyim." Arkasını döndüğünde Kemal'in kolundan tutmasıyla duraksadı.

"Lüzumu yok. Ben... iyiyim." dedi Kemal boğuk sesiyle.

"Ah! Şu halinle bile iyiyim diyebiliyorsun ya!" Kemal'in güçsüzce tuttuğu kolunu çekti. "Hekimi çağırıp geleceğim. Lütfen, buradan başka bir yere ayrılmayın Paşam." dedi yüzünü Kemal'e dönmeden. İsmet, dolmuş gözlerini Kemal'in görmesini istemiyordu. Dostunu bu halde görmek onu perişan etmişti. "Keşke," diye düşündü. "Keşke o yatakta, ölümü bekleyen ben olsaydım." Kapıya doğru ilerleyip odadan çıktı.

Kemal, İsmet'in gittiğinden emin olduktan sonra yataktan çıkmaya yeltendi fakat karın bölgesindeki ağrı yüzünden bunu başaramadı. Çaresizce yatağına tekrar uzandı. Gözlerinden alev fışkırıyormuş gibi hissettiğinde gözlerini kapattı. Uzun zamandır yapmadığı bir şey yaptı. Kendini uykunun sıcak kollarına bıraktı.

Kemal, hastalığı gün geçtikçe artmasına rağmen çalışmaya devam etti. İsmet'in hekiminin ıstırahat etmesi gerektiğini söylemelerine kulak vermiyor; sürekli mecliste toplantı düzenliyor, günde sadece birkaç saat uyuyordu. Durumu kötüleştiğinde doktor ona Dolmabahçe Sarayı'nda ıstırahat etmesini söylediğinde reddetmesi. Çünkü Azrail'in yakınlarda canını almak için beklediğini tahmin edebiliyordu artık.

Kemal, sarayın penceresinden koşarak oyun oynayan çocukları izledi. Çocukken futbol oynadığı sokaklardaki sesler Kemal'in kulağında çınladı. Yüzüne yayılan gülümsemeye engel olmadı. Hayatının son saatlerini mutlu bir şekilde geçirmek istiyordu. Derin bir iç çekip boğaz manzarasını izlediği pencereden uzaklaştı. Yatağına uzandığında kapı açıldı. Gelen kişi İsmet'ti. İsmet'in yüzü solgun görünüyordu. Kemal duruşunu dikleştirdi.

"Ne oldu? Meclis toplantısında bir aksilik mi oldu? Solgun görünüyorsun." Kemal cümlelerini sıralarken İsmet'in elini omzuna koymasıyla sustu.

"Paşam... Kendine çok eziyet ediyorsun. Şu hâldeyken bile hâlâ yapılan toplantıları soruyor, yapılan antlaşmaların gerekçelerini usanmadan tek tek kontrol ediyorsun. Sabah çalıştığın yetmiyormuş gibi geceleri de uyumuyor, günde sadece birkaç saat uyuyorsun. Paşam, kendine neden bunu yapıyorsun?"

"Ülkem için İsmet... Gelecek Türk nesli için. Tüm bu çabalarım gelecek neslimiz için." İşaret parmağını sokakları gösteren penceresine doğru yöneltti. "Bak, görüyor musun? Çocuklar sokaklarda nasıl da güle oynaya koşturuyor. Özgürce, hiçbir baskı altında kalmadan, korkmadan..." Boğazını temizledi. Yanındaki komodinin üstünde duran sürahiden bir bardak su alıp içti.

"Benim amacım bu İsmet. Türkiye'nin topraklarını özgürce yaşanabilecek bir yer hâline getirmek."

"Amacını gerçekleştirdin. Bunu sen başardın." dedi İsmet. Kemal başını iki yana salladı.

"Hayır, İsmet. Biz başardık. Cephede vatanının bir karış toprağı uğruna canını vermeyi göze alan etmedik başardı. Sevdalılarını, evlatlarını yalnız bırakmayıp cepheye gelip tüm gücüyle savaşan Türk kadını başardı. Nene Hatun başardı. Cephene 215 kiloluk mermiyi taşıyıp imkansızı başaran Seyit Onbaşı başardı. Maraş'ta ilk mermiyi cesurca sıkan Sütçü İmam, Ayıntab'ı Fransızlar'ın işgalinden kurtaran Şahin Bey başardı. Biz başardık İsmet."

"Size olan sözümü tuttum vatanı uğruna can veren şehitler..." diye düşündü Kemal. "Kanınızı yerde bırakmadım. Sizin sayenizde..."

Boğazına dolan öksürüğü daha fazla tutamayıp elinde tuttuğu kumaşa öldürdü. İsmet'in yüzü tekrar soluklaştı. Kemal, su içip öksürüğün dinmesini bekledikten sonra elinde tuttuğu kumaşa baktı. Kumaşta kırmızı lekeler vardı. İsmet bunu fark ettiğinde gözlerinin dolduğunu hissetti.

"Paşam..." İsmet devamını getiremedi. Kemal güldü. "Ölüyorum İsmet." Yüzündeki gülümseme gittikçe yayıldı. "Her hayatın bir sonu, her insanın bir alıcısı vardır. Benim can alıcım çok yakında gelecek İsmet." Elinde tuttuğu içi su dolu bardaktan birkaç yudum su içti.

"Bu vatan önce Allah'a sonra size emanet. Sana ve senden sonraki damarlarında Türk kanı taşıyan herkese... Uğruna binlerce şehit verilen bu vatan size emanet İsmet." Kemal gözlerinin ağırlaştığını hissetti. Rengini gökyüzünden almış gözlerini hafifçe kapattı. Gökyüzü, yerini karanlığa bıraktı. Bir karartı gördü. "Hoşgeldin." dedi Kemal boğuk bir sesle. O gölgenin kendini alıp gitmesine izin verdi. Bir anka kuşu gibi küllerinden tekrar doğmasını sağladığı Türkiye'yi gelecekteki Türk nesline emanet edip bu dünyadan uçup gitti.


🥀

Babasını kaybettiğinde Langaza'da kendisine sığınacak bir barınak yapan yetim çocuk halkına sığınabilecek bir yurt kurdu ve bıraktı...

Yıl otuz sekiz, 10 Kasım Perşembe.
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar.
Sarsılıyor İstanbul yedi tepe.
Yaman esmiş Dolmabahçe'de rüzgar.
-Cahit Sıtkı Tarancı-

EMANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin