Güvenmiyordum, bok çıkabilirdi. Çıkmıştı da. Zepour'a götürdüğüm her şeyde korkardım. Ama bu sefer başkaydı. Niye olduğunu bilmediğim bir sebepten iki tane izbandut beni tuttu. Önce refleksle birine yumruk attım. Diğeri hemen belimin soluna bir dirsek atıp nefesimi kesti. Çöktüm dizlerimin üzerine. Beni tutup duvara dayadılar ve sağlam bi kaç yumruk geçirdiler. Görüşüm bulanıklaştı. Bi kaç kelime duydum. Sanki tünelin ucundan geliyormuşçasına sözler. Görüşüm ve duyuşum kendine geldiğinde yılanın bana bağırdığını gördüm.
'Bu kargoyu kimden aldın!''Bilmiyorum Mark, bu işleri biliyorsun soru sormuyorum.'
'Biliyorum James. Ama işime yaramazsan başka soru soramayacak hale geleceksin.'
Nefesi tütün kokuyordu. Keşke bir tane daha içseydim. En azından gözüm arkada kalmazdı.
'Mark elçiye zeval olmaz. Bana bir şey olursa ne olacağını biliyorsun. Onun dikkatini çekmek mi istiyorsun.' diye sordum.
Mark çok zeki olmayabilirdi-ya da çok zekiydi mükemmel bi düzen kurmuştu sonuçta- ama ondan daha büyük yılanların olduğunu biliyordu. Sonuçta bende salak değildim her şeyin kuralları vardı ve kimse ölü bir postacı istemezdi. Herkes lazımdı düzende.
Mark yavaşça titredi. Yüzünde garip bi ifade vardı, kararsız kalmıştı. Önce öyle bi süre kaldı, sonra çekilince masadaki manzarayı gördüm. İnce bi hassiktir çektim. Beden parçaları. Bi kızın. Küçük bi kızın. Ama kızı olmazdı değil mi? Bu kadar sakin kalamazdı. Uyarı gibi bir şey olmalıydı. Bunlar olurdu. Ama bu kadar sakinse bu ciddi bir şeydi. Yılan soğukkanlıdır. Yani lakabına layık olmalıydı. Eğer bu kızıysa, kötü şeyler olmasından korkuyordum.
'Yine de seni minik bi hediye vermeden bırakmak istemiyorum.'
Yavaşça bir hareket yaptı. Beni masaya sürüklediler. Çırpınıyordum ama çok güçlüydüler. Beni masaya yatırdılar. Ne yapacağımı bilmiyordum. Daha önemlisi onların ne yapacağını bilmiyordum. Hareket edemezken yanıma bi şırıngayla geldi. Oturdu. Karnımı açtı.
'Bak bu ne biliyor musun? Bu senin kafanı çok fena yapacak bi mal. Gıcır mal ama fazlası öldürüyor. Azıcık zaman sonra. Tak diye. Sana bu hediyeyi vericem. Ama sen eğer bana bu koliyi getirenin ismini getirirsen bir şeyler düşünürüm.' Biraz yanıma geldi. Nefesi yüzüme çarpıyordu. 'Beni hayal kırıklığına uğratma postacı' dedi ve şırıngayı enjekte etti.