1: bir ceket meselesi

692 54 83
                                    

"Jungkook! Googie! Yemin ederim bu son seslenişim, biraz daha gelmezseniz oyun konsolunuzu kırmaya geliyorum!" Annemin hiddetli sesi üzerine kravat bağlamayı bırakıp hala yatakta yuvarlanan Jungkook'a bir tekme attım ve çantamı alıp çıktım odadan.

"Kalk artık! Otobüsü kaçıracağız yine." Benim ona vurmamla inlemeye başladı ama hala bir kalkma belirtisi yoktu. Umursamayıp masaya oturdum, annem elinde kepçe ile sinirli sinirli bakıyordu.

"Her sabah sizi illa şeytan çığlığı atarak mı çağırmam gerek?"

"Abartma anne ya, geldim işte." Annem yüzünü buruşturup dediğimi tuhaf sesiyle tekrar ederken odaya ilerledi. Birazdan kıyamet kopacaktı orada, ben çorbamı içmeye devam ettim.

Tahmin ettiğim gibi annem Jungkook'u yaka paça masaya taşıdı. Yüzünü bile yıkamamıştı salak. Bir gözü kapalı haliyle ağzının yerini bulup da kaşığı götüremeyecekti neredeyse.

"Altı yaşından beri okula gidiyorsun ama şu erken kalkma işine bir alışamadın."

"Kes lan, dün antrenman vardı. Çok yoruldum." Dudağımın kenarı ile güldüm. Sanki o antrenmandan sonra arkadaşları ile takılmaya gittiğini bilmiyordum.

"Jungkook, ye çabuk!" Annemin bağırışı ile Jungkook tekrar uyandı. Bir yandan gömleğini ilikledi, bir yandan da yemeğini yedi. Ben doymuştum, kravatımı takıp Jungkook'un ceketini omuzlarına attım.

Liseye geçince bir anlaşma yapmıştık. Tek yumurta ikizi olduğumuz için insanlar bizi ayırt etmekte çok güçlük çekiyordu. Bu yüzden kura ile birimiz ceket birimiz süveter olacaktık. Ceket ona çıkmıştı, sonradan hile yaptığını öğrensem de iş işten geçmişti. İnsanlar artık ceket giyinenin Jungkook, süveter giyinenin de Jeongguk, yani ben olduğumu biliyordu. Eh, süveter fena değildi.

"Çıkın artık şu evden Tanrı aşkına!" Annem resmen kapıyı suratımıza kapatmıştı. Jungkook hala esniyordu, kafasına bir tane vurup bir kere de ben uyandırdım onu. Asansöre bindiğimizde kendindeydi, aynaya bakıp halini gördü ve üzerini düzeltti. Ben de o sırada telefonu kontrol ettim. Ryujin aşağıda beklediğini yazmıştı, inince de onu gördük.

Ryujin, bizim ortak tek arkadaşımız sayılırdı. Ben de Jungkook da tüm arkadaşlarımızı tanırdık ama ben onunkileri biraz kaba bulurdum o da benimkileri inek. Ryujin, anaokulundan bize yadigar kalmıştı.

Jungkook'un tipini görünce kahkahayı bastı.

"Oğlum yemin ederim, her sabah şu tip ile neşeleniyorum. Çok sağ ol, Jungkook. Sayende evrim teorisine git gide inanmaya başlıyorum."

"Burada bana da laf var ama." Ben mızmızlanınca Ryujin gelip yanaklarımı sıktı.

"Yok artık bro, Jungkook annenin karnına hastanede karışmış." Bu dediğine çok gülmüştüm.

"Vır vır etmeyin de durağa yürüyün. Otobüs kaçacak." Diyene de bak. Ryujin onunla dalga geçti diye hemen morali bozulmuştu. Dünyadaki herkes Jungkook ile dalga geçse umursamazdı ama Ryujin'in esprisi bir lafı bile yüzünü düşürmesine neden oluyordu. Eh, hak veriyordum. İnsan aşık olunca böyle oluyor. Ben de prensimi göremediğim günler aynı hissediyordum.

"Hey, günaydın!" Hoseok duraktaydı. Kulağında ne çalıyorsa artık yerinde duramıyordu. Ryujin gidip tekini aldı ve bu saçma dansa eşlik etmeye başladı. Jungkook kollarını bağlamış, çatık kaşları ile onlara bakıyordu.

"Çek şu zibidini kenara. Hareketlere bak. "

"N'oldu, git sen de katıl?" Jungkook dediğimle daha da sinirlenince onlara bakmayı kesip ayaklarına döndü. Biraz sonra otobüs geldi ve benim hayatımın en güzel saatlerine girdik. Otobüse binmeye bayılıyordum çünkü prensim, güzeller güzeli Kim Taehyung'u görerek güne devam etmek beni inanılmaz mutlu ediyordu. Ya birden başka yere taşınır da artık bu otobüse binmezse, ben ne yapardım?

jeon's high school musicalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin