2: hanginiz, hanginiz?

206 33 11
                                    

"Ne yaptın, ne yaptın?!"

Sonunda, cesaret edip bugün yediğim haltları Jungkook'a anlattım. Öyle rezil, o kadar ezik bir haldeydim ki bu işe nasıl çözüm bulacağımı asla bilmiyordum. Jungook, yatağında sürekli peçete ile silmekten tahriş olmuş kırmızı burnu, çatık kaşları ve şaşkınlıktan bir karış açılmış ağzı ile bana bakarken ben yerde, halının üzerinde yatıyordum.

"Sen bu yüzden mi okuldan erken geldin? Bir de kardeşimi merak ettim demesi yok mu..." Ellerim ile yüzümü kapattım.

"Off... N'apacağım ben şimdi? Aptal kafam."

"Bu saate kadar niye bir şey anlatmadın? Gerizekalısın ya cidden. Neyse, eğer Taehyung yarın gelirse yanıma vazgeçtim derim." Olduğum yerden fırladığım gibi Jungkook'un kucağına çıktım. Bunu yapamazdı. Kendim olmasam da bir şekilde Taehyung'a yaklaşmayı başarmıştım. Bunu yapmasına izin veremezdim.

" Hayır! Hayır, Jungkook. Öyle bir şey yapmayacaksın." Jungkook beni itmeye çalışsa da yakasına yapışmıştım bir kere.

"Farkındaysan, çocukla benim adıma konuşmuşsun ve ben Ryujin'i seviyorum. Duyarsa ne yaparım lan ben? Olmayan şansım da uçar gider. Olmaz, bu saçmalık devam edemez." Tanrım! Yapamazdı, asıl buna olmaz.

"N'olur, Jungkook. Ne istersen yaparım. Eğer randevuyu kabul ederse zaten her şeyi anlatacağım ona. Lütfen!" Jungkook ofladı, ben de kucağından inip yanına oturdum.

"Hadi kabul etti, hadi randevuya gittin. Anlattın, bu çocuk niye yalancı biri ile çıkmak istesin? Biraz düşün sadece." Haklıydı, hem de çok. Taehyung bunu kendine yediremezdi hatta. Kim bilir, okuldaki mal homofobikler gibi onunla dalga geçtiğimizi bile düşünebilirdi. Her şey bitmişti işte, buraya kadardı. Acı gözlerle Jungkook'a baktım, yavaşça kafama vurdu.

"Sen bu zekayla nasıl okul birincisisin, anlamış değilim." Hüzünle yanından kalktım ve ışığı kapatıp yatağıma girdim. Prensime kavuşamadan kaybetmiştim onu.

Jungkook bugün okula geliyordu. Kahvaltıya oturduğumuzdan beri onu izliyordum. Ceketi... O lanet şeyi asla giymemeliydim.

"Çek şu gözlerini üzerimden artık." Tabağını kaldırırken bana somurtuyordu. Üzgün ve bitmiş olması gereken bendim, öyleydim de zaten. Ona ne oluyorsa artık? 

Yine de bir şekilde onu ikna etmem gerekiyordu. Bu konuda bana yardım etmeliydi çünkü biz kardeştik, ikizdik! Belki beraber konuşurduk Taehyung'la, belki benim adıma o konuşurdu ya da başka bir şey. Bu işte beni yalnız bırakamazdı. 

Asansörden inip Ryujin ile karşılaştığımızda Ryujin bizi durdurdu. Elleri belinde, hafif çatık kaşları ile ikimizi de inceledi ve sonra hızla başını sallayıp yürüdü.

"Tamam, gidebiliriz."

"Dur, senin haberin var mıydı?" Jungkook koşa koşa peşinden gidince ben biraz arkalarında kalmıştım. Hüznüm ve ben...

"Elbette. Anlamayacağımı sanmış zeki kardeşin. Benden kaçar mı sandın, oğlum?"

"Oğlum deyip durma." Jungkook Ryujin'in bu lafına sinir olurdu. "Nasıl anladın, Googie mi söyledi?" Yanlarına gidip lafa karıştım.

"Ben bir şey demedim." O sırada Ryujin çoktan kahkaha atmaya başlamıştı.

"Bir şey diyecek hali yoktu ki. Sizi benden iyi tanıyan mı var? Sahi, niye yaptın böyle bir şey?" Derin bir nefes alıp başımı eğdim. Bir bilsem, nedenini kendime söylerdim önce.

"Boş ver..." 

Otobüs durağına vardığımızda ikisi bir şeyler hakkında konuşmaya devam ediyordu. Bense aptallığım yüzünden hayatımın aşkını kaybedişime üzülmekle meşguldüm. Otobüs geldi, tam hareket edecekken Hoseok köşeden koşa koşa yetişti. Onun yokluğunu fark etmemiştim. Oysa sabahları beni asıl uyandıran şey, Taehyung'u görmemden başka, Hoseok'tu.

jeon's high school musicalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin