ғᴏᴜʀᴛʜ

405 40 77
                                    

Sabahın erken saatlerinde gözlerini araladı, daha güneş tamamıyla doğmamıştı. Bütün gece çok uyuyamamıştı prens. Yarım saat uyuyup sonrasında tekrar uyanıyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı sanki. Her an bir şey olucakmış gibi. Yorganın içinden çıkıp Luna'ya, prensese baktı. Burnundaki beni ona Sunghoon'u hatırlatırken daha önce nasıl farketmediğini sorguladı. Gözlerini Luna'dan çekip pencereye doğru yöneldi sonrasında.

Küçük bir parça, küçük bir ışık herşeyi değiştirebilir

Kolundaki saate baktı prens saat 6'ya yaklaşıyordu derken kapıdan koşma sesleri duydu. Luna'yı uyandırmamak adına yavasça kapıya yönelip kapıyı açtı. Önünde küçük bir çocuk duruyordu, Minhyuk. Park Minhyuk. 'Buraya nasıl geldi' diye düşünürken arkasından gelen Sunghoon'u gördü prens. "Min-ah kaç kere dedim insanları rahatsız etme." Diye azarladı küçük çocuğu.

"Sorun değil, rahatsız olmadım. Sadece prenses uyanabilir diye ne olduğuna bakmaya çıkmıştım." Sunghoon kafasını prense çevirdiğinde dikleşip önünde eğildi"Özür dilerim, daha dikkatli olmalıydım." Önündeki çocuğu kucağına alınca, o da kafasını eğip özür dilemişti. Onlar giderken prens, konuşmalarına şahit olmuştu.

"Kaç kere dedim sana Minhyuk. Bir daha benden izinsiz çıkma olur mu? Ne kadar endişelendim seni göremeyince."

"Tamam babacım." Yanağından öptü babasını küçük çocuk...

"Tamam baba"

Yavaşça kapıyı kapatıp, bir kaç derin nefes aldı. Bir parça diye düşündü içinden bir bilgi... Yavaşça dolabına yürüdü prens. Kapağını açtığında gözleri sakladığı kutuya gitti. Kimse gardrobuna dokunmadığı için -Luna bile- o kutuyu oraya saklamıştı. Luna'nın bu saatlerde uyanmayacağını bildiğinden kutuyu alıp ses çıkarmadan dolabını kapattı ve camın önündeki koltuğa gitti. Kutuyu önüne koyup açtığında tekrer teker gözleri üzerinde tarihler olan mektuplara gitti

06.24.1892 Usulca açtı. Güzel bir el yazısıyla yazılmıştı...

Sevgilim

Nasılsın? Ben çok kötüyüm. Yine rüyama girdin. Sadece ikimizdik, ama sonra bir baktığımda yanımızda küçük bir oğlan vardı. Bu bizim çocuğumuzdu. Hep bunun hayalini kurmuştum. Rüyamda görmem bir işaret mi? Benden ne kadar uzaktasın bilmiyorum. Her saniye yanımda olmanı istiyorum. Kokunu özledim. Burnundaki benini özledim. Yüzünü özledim. Her şeyini özledim. Biliyor musun, rüyamda gördüğüm çocuk...kişilik olarak sana benziyordu, inatçıydı,hatta benimle tartışmıştı bile sen sadece ona sarılacaksın diye,bir yandan da gözü ve dudakları aynı benimki gibiydi. Gamzeleri sana çekmişti. Seni çok özledim sevgilim...

Heeseung'dan Sunghoon'a

Prensin gözleri dolmuş bir şekilde aynı düzeninde mektubu geri koydu kutuya. Kutuyu yerine koyduğunda aynadan kendine baktı. Dolmuş gözlerinden bir kaç yaş akarken kendine baktı. Gözyaşlarını sildi. Vücudunu dikleştirdi. Her ne kadar kendisi gitmiş olsa da bu sefer o gitmeyecekti Onun da gitmesine izin vermeyecekti...

,,,,,,,,,,,

"Oğlum, fazla sessizsin. Bir sorun mu var?" Oğlundaki keyifsizliği sezmişti. Ve bu annesini endişelendirmişti.

"Hayır anne. İyiyim. Sadece dün pek uyuyamadım." Gülümsedi onları inandırmak için. Zorla gülümsediğini anlamamalarını diledi. Yaşlı kadın kıkırdadı bu dediğine.

"Eee baba olmak kolay iş mi Heeseung-ah?" Gözlerini sabahtan beri oynadığı tabağına indirdi. Hiç bir şey yememişti. Midesi bulanıyordu.

"Niye yemiyorsun hyung? Hekimi çağıralım ister misin?"dedi Jungwon endişeyle Heeseung'a bakarak. Sorunun bu olmadığına emindi.

İlk önce 'hayır' demek istese de daha sonra bunun daha iyi olacağına karar verdi. Ve karısına hafif gülümseyip ayağa kalktı.

"Hekimi kendi odama çağırın." Ve odasına doğru yürümeye başladı. Kendi odasına doğru.

,,,,,,,,,,

Kapının tıklanıp açılmasıyla oraya döndü. Sunghoon elinde bazı merhemlerle kapı pervazında durmuş onu izliyordu.

"Gelebilir miyim?" Heeseung sadece kafasını sallayıp onaylamıştı onu.

"Sorununuz ne prensim?"diye sordu Sunghoon ona yaklaşıp,bir kaç adım uzakta dururken.

"Başım ağrıyor ve uyuyamıyorum. Sanki biri izin vermiyormuş gibi." Sunghoon sebebini biliyordu. Hem de çok iyi, ama sustu. Gerçekleri söyleyemezdi.

"Anladım. Alnınıza bir kaç merhemle masaj yapmama izin verir misiniz? Yorgunluktandır büyük ihtimal."

"Hayır. Sadece feromonlarını istiyorum ve saçımı okşa."

"Anlamadım?" Bu basit gibi görünen istek, Sunghoon'a göre fazlaydı. Fazla anlam ifade ediyordu ve o bunu yapamazdı. Heeseung da ona dönüp yanına yaklaştı. Hatta bir kaç adım kalacak kadar yaklaştı.

"Duydun. Beni iyi yapacak şeyler onlar. Ve ben bunu senden istemiyorum. Emir veriyorum. Şimdi yatağa git." Dünkü kibarlığından en ufak bir iz yoktu. Sessiz kaldı onun bu tavrına. Daha ilk günden ona karşı çıkamazdı. Bu yüzden bir şey demeden yatağa ilerledi. Heeseung da perdeleri çekip yanına geldi. Aydınlık bir odada uyuyamazdı. Yatağa geçip uzandı ve kenarda oturmuş Sunghoon'a bakmaya başladı.

"Normal otur ve ayaklarını uzat. Başımı dizlerine koymak istiyorum." Kolayca isteklerini sıralıyor ve ondan hepsini bir bir yapmasını istiyordu. Her şey bu kadar kolay mıydı gerçekten?

"Bunu eşinizle yapmanız daha doğru olmaz mı? Yani ben niye? Bu benim görevim değil. Feromonlarıyla sizi rahatlacak kişi prenses." Onun eşiyle hala mühürlenmediğinin bu gün ona söyledikleri sayesinde farkına varmıştı. Peki niye?

"Ben seni istiyorum. Ve istediğim şeyin olmasını isterim. Şimdi de konuşmak yerine işine başla" bu kendini beğenmiş tavrına sinir oldu. Elinde olsa şuan onu burda boğabilirdi hatta.

"Daha kibar konuşabilirsiniz efendim. Çokta zor olmamalı." Ondan korkmuyordu.

"Daha ne kadar konuşacaksın?" Onun uzattığı bacaklarına başını koyup gözlerini kapatmıştı. Şimdi kaç yıldan sonra rahatlığını bulmuş gibiydi. Gülümsedi hafifce.

"Siz uyuduktan sonra gide bilir miyim?" Bebeğini kaç saat Niki'yle bırakamazdı.

"Gidemezsin. Sen haraket edince uyanırım." Aslında sebep onunla olmak istemesiydi. Her zaman. Tıpkı eskideki gibi. Bir kaç saniye bekledikten sonra Sunghoon'un elini alıp saçlarına koydu.

"Okşa...lütfen"dedi zarif bir sesle. Bu emir cümlesi değildi. Gerçi hiç biri değildi. Ricaydı ama Heeseung onu reddeceğinden o kadar korkmuştu ki böyle bir yola başvurmuştu. Bir kaç dakika sonra da Sunghoon'un feromonlarını soludu. Salgılamaya başlamıştı.

"Şey...peki diğer alfalar....yani feromonumu soluyan. Zor durumda kalmazlar mı? Daha eşlenmemişler vardır mutlaka."

"Sadece eşlenmiş alfalar var burda Sunghoon-ah." Sunghoon dikkat etmemişti buna gelirken. Bunu da mı önceden düşünmüştü yani?

Sunghoon bunun ne kadar yanlış olduğunu bilse de saçlarını okşuyordu yavaş yavaş. Bunu özlemişti. Gözleri kapalı olan prensin yüzünü inceliyordu.

Biraz zaman geçtiğinde Sunghoon prensin uyuduğunu kontrol etmek amacıyla ona seslendi. Ondan bir yanıt gelmeyince nazikçe prensin kafasını kaldırdı bacaklarından. Kafasının altına yastığı koyduktan sonra son kez daha baktı prense uyurken bile çok zarif diye düşündü içinden ve ses çıkartmadan çıktı odadan...

-----------
928 kelime

Selamm~

Umarız güzel bir bölüm olmuştur! Diğer bölümler ve sürprizler bizi bekliyorr~!
Umarım sıkılmaz ve sonuna kadar bizimle olursunuz!!

Diğer bölümlerde görüşmek üzere!


°•.duru~mia

THE TRUTH UNTOLD||HEEHOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin