02

239 30 8
                                    

"belki."

.

sinir ve arzuyla kavrulan benliğimi frenlemek zordu. alayla bana bakan gözler işimi gittikçe daha da zora sokarken dazai'a istediğini vermemek için insanüstü bir çaba gösteriyordum. denedim, yemin ederim denedim. aptalca bir şey yapmamak için tırnaklarımı kumaş pantolonum üzerinden bacaklarıma batırıp dakikalarca kendimi telkin etsem de boşuna. dayanmak için kendimle savaş verdiğim birkaç dakikanın ardından sarhoş bir ergen oluşuma sığınarak asla yapmam gereken, ayıldığımda utançtan insan içine dahi çıkamayacağım onlarca şeyi aynı anda yapmaya başladım.

ince ve uzun parmaklarımı sargılarla kaplanmış uzun boyunda gezdirip dudaklarımı aramızda bir solukluk pay olacak şekilde dazai'ın dudaklarına yaklaştırdım. oturduğum yerde beni şaşkınlıkla izleyen oğlanın üzerinde biraz daha yükseldim. bedenimin yaptığı gölgenin yüzüne yansıyan ay ışığını engellemesi sinirimi bozsa da önemsemedim.

güzel bir dokuya sahip olan pahalı paltoyu omuzlarından sıyırdığımda aldığı derin nefes gülümsememi sağlamıştı. tek hamlede omuzlarından düşürdüğüm paltoyu yerden alıp rahatımızı bozmayacak bir tarafa doğru fırlattım ve bu defa parmakladımı ince bir gömleğin gizlediği sert göğsünde gezdirmeye başladım. gergin ve de şaşkındı. her zamanki alaycı tavırlarıyla beni sinirlendireceğini, basit tartışmamızın ardından da konunun kapanacağını sanmıştı ve normal şartlarda da olması gereken buydu. düzeni bozan bendim. yıllarca farkında bile olmadan baskıladığım dürtülerim ilk defa sarhoş olma cesareti gösterdiğim şu sikik gecede utanç verici bir hızda patlak vermişti.

hızla yaptığım hamlelere ayak uydurmaya çalışan dazai'a karşılık gülümsedim. panikle hareket eden ve nereye koyması gerektiğini kestiremediği bandaj kaplı parmakları belime dolandığında bariz bir şarap kokusuyla harmanlanmış nefesimi doğruca dudaklarına üfledim.

"benden daha iyi öpüştüğünü söylemiştin."

dudaklarıma odaklanan bakışları söylediklerimi duymamış gibi hala dudaklarımda ve göğsünde gezen parmaklarımda gidip gelirken bu halini umursamadan sözlerimi devam ettirdim.

"fakat daha öpüşmeden bayılacak gibisin."

söylediklerimin ardından bakışlarını dudaklarımdan gözlerime doğru çıkardı. az önceki utangaç tavırlarını gizlemek adına belimi tutan parmaklarını sıkılaştırıp beni kendine yaklaştırsa da yanaklarından silinmeyen kızarıklıklar ve titreyen solukları duygularını kolayca ele veriyordu.

dudaklarımız arasındaki bir solukluk mesafeyi sıfıra indirip sakince dolgun dudakları üzerinde dinlendirdim dudaklarımı. hareketsiz bir şekilde yalnızca birbirlerine temas ediyor olmalarına karşın karnımda hissettiğim koca kanatlı kelebekler sanki dünyanın en lezzetli tatlısını yemişim gibi partilemeye başladılar.

birbirine değen sıcak dudaklarımız önce kimin atılacağı konusunda birbirlerine meydan okurken sesli bir şekilde yutkundum. ince parmakları bel oyuntumu okşarken bir an önce pes etmesini dilemekten başka çarem yoktu.

sabrettim. ceketimin cebinde duran, içine ikimizin de adını yazıp kazandığımız herbir şey için birimizin tarafına çizikler attığım defterimi getirdim gözümün önüne. biraz daha sabredersem kazanabileceğim ufak bir kalem izi uğruna cennette geçirebileceğim onlarca saniyeyi boşa akıtıyordum. yıllar sonra ilk defa bu anormal hırs ve öfkem kendi gözlerime korkutucu görünmüştü. bir çizgiyi feda edip özgür olmayı seçtim bu gece.

"yarın olan tenis turnuvasında kaybetmeye mahkum olduğun için sana avans veriyorum bandaj çöplüğü. kendini bir şey sanma."

ardından son kez dudaklarına bakarak fısıldadım

"iyi olan kazansın."

iki elimi de bandajlarla sarılı ensesine sıkıca sarıp dudaklarımı araladım. anında dilimle buluşan dili ağzımdan ufak bir inleme kaçmasına sebep olsa da bozuntuya vermeden dilimle dans eden dilini sevdim bir güzel. şişelerim boşaldığı için özlemini duyduğum şarap tadını kolayca karşımdaki oğlanın güzel dudaklarından alabiliyor olmak muazzamdı.

öpüşmeyi benim başlatmış olmama karşın kontrolü hızla eline almış olması ilk defa hoşuma gitmişti. kontrol tamamen ondaydı ve yalnızca bana emirler vermesinden bile deli gibi tahrik olabilecek kadar aptalca bir durumdaydım. bu gece yalnızca itaatkar olmak ve söz dinleyen uslu bir oğlan olmak gelmişti içimden. veya zaten böyle biriydim, bilmiyorum.

alt dudağını son kez emip ıslak bir sesle dudaklarından ayrıldığım dazai'ın sabırsızlıkla bakan gözlerine odaklandım bir süre. neden ayrıldığımı anlamamıştı ve bir an önce yeniden dudaklarımızı buluşturmak istiyordu.

"haklıydın."

umrunda değildi, benden asla duyamayacağı bir cümleyi laf arasında söyleyivermiştim ve o muhtemelen öpülmekten şişmiş dudaklarıma bütün beyni ile odaklandığından bunu kaçırmıştı.

"kesinlikle sen çok daha iyi öpüşüyorsun."

ve dudaklarımızı tekrar buluşturup yarıda kalan öpüşmemizi devam ettirdim. az öncekine göre çok daha sakin ve sevimli hareketlerle sevdik birbirimizin dudaklarını. birkaç saniye önceki arzu dolu ortam yok olmuştu. bel oyuntumu okşayan parmakları soğuktan buz kesilen yanaklarıma tutundu ve alev gibi yanan avuçlarıyla yanaklarımı ısıttı. bir yandan artık takıntı yaptığını düşündüğüm küçük morluğu okşarken bir yandan da dudaklarımın her bir yanına kondurduğu ufak kelebek öpücükleri gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

ilk defa gerçekten sevildiğimi bana hissettiren kişinin dazai olması saçmalığını bile düşünmeyecek kadar duygu doluydum. sulugöz bir sarhoş olmak bana göre değil diye geçirdim içimden. ağlamaya başlayıp kendimi rezil etmeden önce - zorla da olsa- bir daha birleştirmemek üzere birbirleri için yanan dudaklarımızı ayırdım.

çıkan ıslak ses bile resmen dudaklarımızın birbirlerine ihtiyaçları olduğunu haykırsa da yapamazdım, yapamazdık.

sona geldiğimizi o da anlamıştı bu yüzden ses etmedi. aramızda bir şeyler olamayacağını sarhoş hallerimize rağmen ikimiz de adımız kadar iyi biliyorduk buna rağmen ufak bir ısırık alıp onlarca uykusuz gecemizi kendi ellerimizle kendimiz yaratmıştık, ne acı.

ufak bir öksürükle boğazımı temizleyip çimlerin üzerinden kalktım. dazai'ınki ile aynı tarafa doğru fırlattığım ceketimi aldım elime ve cebinden küçük, yıpranmış not defterimi çıkardım. yıllarca durduğu için hafiften sararmaya başlamış sayfaları hızla atlayıp aradığım sayfayı bulduğumda duraksadım ve diğer cebimde olan kalemi de elime alıp tekrar dazai'ın yanına döndüm.

"sen kazandın."

ve ufak bir çiziği daha 'd*zai' yazısıyla aynı hizada olan çiziklerin yanına ekledim.

.

sanki çok vurucu bir sonmuş gibi bitirmem çok utanç verici 😬 neyse dursun napalım başları hoştu.

Lucky Ones | SoukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin