Oturduğum sırada iyice büzülmüş kafamı masaya koyup sıkıcı boş dersin geçmesini bekliyordum. Sınıfta oldukça yoğun bir gürültü vardı ve onların aksine ben sessizdim. Gözlerimi yumup en azından ders bitene kadar uyumayı diledim ama bu gürültüde imkansızdı. Çünkü ne zaman tam olarak dalsam ya biri elini masaya vuruyor ya da kafayı yemişcesine kahkaha atıyordu. Çantamdan kulaklığımı çıkarmış ve telefonuma takmıştım. Rastgele bir şarkı açıp kulağıma takmış tekrardan kafamı masaya gömmüştüm. Müziğin sesi son ses açıktı, bende kısık bir tonda şarkıya eşlik ediyordum. Mırıldanarak söylediğim sözler bir anda en sevdiğim şarkıyı söylediğimi aklıma getirmiş ve hafif bir tebessüm oluşmuştu yüzümde.
Koluma sertçe vurulmasıyla irkilmiş, kulağımdaki kulaklıkları sertçe çekmem ile kulaklarım acımıştı. Arkamda oturan çocuk parmağıyla tahtayı gösterdiğinde içeri giren öğretmeni görmüş ve sinirli yüz ifadesiyle sertçe yutkunmuştum. Hatta o kadar sert yutkunmuştum ki, sesi herkesin duyduğuna emindim. Karşımdaki öğretmeni incelemeye fırsat bulamadan telefonumu ve kulaklığımı almış, "Ders sonunda alabilirsin." demişti. Kafa sallamakla yetinmiştim. Sınıf hiç olmadığı kadar sessizdi ve Tanrım... eğer öğretmen geldiğinde hemen sustularsa şarkı söylediğimi de duymuş olmalılardı, düşüncesiyle kızaran kulaklarımı saklamak için kapşonumu kafama çekmiştim.
"İsmim Kim Taehyung, bundan sonra Fizik derslerinize ben gireceğim. Geç kaldığım için özür dilerim sınıfınızın yerini karıştırmışım." Demişti. Yüzü çok... yakışıklıydı ama sesinin bu kadar çekici olabileceğini düşünmemiştim. Kalın ve alçak tonluydu. Sınıftan birkaç kişinin fısıldaşmasıyla gözleri anında onları bulmuştu. "Arkadaşlar, ben konuşurken sizin konuşmanızdan hoşlanmıyorum." demiş arkasını dönerek öğretmenler masasına doğru ilerlemişti.
"Hocam kaç yaşındasınız?" diye sormuştu arka sıradan bir kız.
"Yaşımı söylemenin derse herhangi bir artısı olacağını zannetmiyorum." diyerek onu ters bir şekilde yanıtlamıştı. Kapşonumu çektiğim için önüme gelen saç tutamlarını hafifçe düzeltmek için elimi kaldırmıştım lâkin öğretmenler masasına yaşlanmış fizik hocam sarıya yakın diyebileceğim kahverengi gözlerini, benim büyük gözlerime dikince havaya kaldırdığım elimi tekrar kucağıma indirmek zorunda kalmıştım. Kollarını göğsünde bağlayarak, kalçasını masaya vermiş gözleri öğrencileri turluyordu.
"Ayrıca son bir uyarımı daha yapayım, derste benden başka bir uğraşınız olmayacak. Gözleriniz benim üzerimde olsun." demiş, az önce saçlarımı düzeltmek için kaldırdığım elime ithafen. Bu adam gerçekten küçücük şeylerden rahatsız oluyordu. Telefonum ve kulaklığım da ondaydı. Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissettim, telefonum olmadan bir gün kesinlikle geçiremezdim.
"Hocam bugün ders işleyecek miyiz?" demişti önümde oturan çocuk. Bay Kim ise kafasını olumsuz anlamda sallayarak, "Yeni tanıştığımız için bugün ders işlemeyeceğim. Ama çok isterseniz eğer kaldığınız yerden devam edelim." demişti. Sınıftan olumsuz sesler yükselince de masasına oturmuş sınıf defterini doldurmaya başlamıştı. Kalemin; baş, işaret ve orta parmağıyla birlikte hareket edişine bile mest olmuştum. Sanat yapıyor gibi kalem kullanıyordu. Elleri çok güzeldi. Kemikli ve uzundu. Estetik bir görüntüsü vardı.
Üstüne giydiği çiçekli gömlek, kişiliğinden çok farklı bir şekilde renkliydi. Altında kahverengi saten bir pantolon vardı. Esmer bir teni vardı ama yüzünün pürüssüzlüğünü saklayamıyordu. Bu adam paralel evrenlerin birinde oyuncu ya da modeldi. Gerçi sesine bakılınca şarkıcı da olabilirdi. Onu o kadar uzun süre izlemiştim ki, bana seslendiğinin farkında bile değildim. Arkamda oturan kız saçımı çekerek beni bu hülyalı rüyadan uyandırmıştı. "Jeon, Bay Kim seni yanına çağırıyor." diyerek fısıldamıştı.