[bu bölüm tamamiyle düzenlenmiştir. çok açık anlatım!]
Buram buram sigara kokan odada Bay Kim'i bekliyordum. Masasının hemen önündeki koltuğa oturmuş heyecandan ellerim terliyor, dizlerimi titretip duruyordum. Gece uyuyamadığım için başım ağrıyor ama dün yaşananlar aklıma gelince geçip gidiyordu. Masası dağınıktı. Küllükte yarım bırakılan bir sürü sigara vardı, muhtemelen odanın bu kadar yoğun kokmasının sebebi yarım bırakılan sigaralardı. Acı kokuyordu, normal sigaradan farklı olarak kokusu bile boğazımı yakıyordu.
Duyduğum kapı sesiyle kafamı hızlıca çevirmiş ve tanrım'ı görmüştüm. İşte dedim, tam karşımda duruyor. Kolunun altında çantasını tutuyor diğer eli kahve dolu bardağını sıkıca tutuyordu. Beni beklemiyor olacak ki, kaşları kalkmış; dudakları aralanmıştı. Gözleri yüzümü ve vücudumu taramış beni oturduğum yerde çıplakmışım gibi hissettirmişti. Kapıyı ayağıyla yavaşça kapatıp masasına doğru yürümüştü.
İlk önce kahvesini masaya koymuş, ardından çantasını bırakmıştı. Ben yokmuşum gibi davranıyordu ama beni çağıran o'ydu. Kahvenin buharı yüzünden bulanıklaşan gözlüklerini de masanın kenarına bırakırvermişti. Ceketini, masanın solunda kalan askıya asmış sonunda oturabilmişti. Kahvesinden bir yudum aldı. Ellerini birleştirip, yüzünü bana çevirdi.
"Konuşmamız gerektiğini düşündüm." dedi az evvel kahve içtiği için konuşurken kahve kokusunu almıştım. Cüretkârlığımı koruyarak yarım ağızla, "Ne konuda?" demiştim. Sanki heyecandan titreyen ben değilmişim gibi küstah bir şekilde ona bakmıştım. Bay Kim tek kaşını kaldırmış, "Dün," diyerek söze başladı. "Dün, evet devam edin." dedim lafını bölerek.
Kızdığını belli eden bakışı beni bir an kandıracak gibi olsa da, duruşumu bozmadım. O ise profesyonel çizgiyi bozmadan, "Dün bir şeyler yaşadık." dedi. Elleri masanın kenarına koyduğu gözlüğüne ulaştı. Gömleğiyle sildi buharı, yüzüme daha net bakmak için gözlüğünü taktı. Onu dinlediğimi belli etmek için kafa salladım. "Hatırlıyorsunuz demek." dedim. Dalga geçmek amacımdı.
"Kolay kolay bir şeyleri unutmam Jeon." dedi sert ses tonuyla. Onunla uğraşmak çok hoşuma gitti. "Biraz yaşlı olduğunuz için unutursunuz sanmıştım." dedim damarına basmak için. Şaşkınlığını gizlemeden, "Kiminle konuştuğunu unutma Jungkook." dedi konuşurken birkaç yudum daha aldı kahvesinden.
"Kiminle konuşuyor muşum?
"Öğretmenin."
"Öğretmenim, her öğrencisine ağız işi veriyor mu?" dedim. Artık çizgi falan kalmamıştı. Onun açmaya çalışıp bir türlü açamadığı konuyu açmıştım.
Bu kadar açık konuşmamı beklemiyor olmalı ki dudakları aralanmıştı. Kendini toparlayıp, "Bunu unut." dedi. Sağ elini kaldırıp, kravatını gevşetmek için kullandı. Birkaç düğmesini de hali hazırda açıverdi. Onu yemek istememe sebep oluyordu ama herif bana unut diyordu. Gereksiz bir sinirle dolup taşmıştım. Ayağa kalkarak:
"Gidiyorum." demiştim. Beni sinir etmişti. Ben onun hayaliyle dolup taşarken bana çok kolay bir şekilde tek bir solukta 'bunu unut.' diyordu. Gözleri anında masasından kalkıp benimkileri bulurken hiç düşünmeden arkamı dönmüştüm. Beni istemiyorsa, ona muhtaç halde davranmayacaktım. Aptal herif.
"Otur yerine." dedi arkamdan. Yavaş bir şekilde ona dönüp kafamı eğdim. Kollarımı göğsümde birleştirerek, "Mecbur değilim." dedim. Tek kaşını kaldırmış geriye yaslanarak benim gibi kollarını göğsünde bağlamıştı. "Mecbursun." demişti sert bir tonda.