-1-

89 2 0
                                    

"Son bir prova daha alalım." Derken bagetlerimi birbirine vuruyordum. Ufak darbe izlerinin gün geçtikçe arttığı bagetlerim artık eski renginde de değildi. Eskiden açık kahveyken artık kirlenmiş bir renk almıştı. "Ben dayanamayacağım. Parmaklarım yarıldı yarılacak. Yeter artık."diye söylenirken uçları gitarın sert teline basmaktan kızarıp nasırlaşmış parmaklarını salladı Anıl. Gitarını çıkartıp koltuğa koyarken kimsede hal kalmadığının farkındaydım. Ece zaten çoktan klavyesinin başından kalkmış bir kenara kıvrılmıştı. Kutay kahve alıp geleceğinden bahsetmiş çıkmıştı ve hala geri gelmemişti. "Çok istiyorsan sen ritim çalış Berkay."mırıltısını duyduğumda Ece'nin uyumadığını farkettim. "Uyumuyor muydun sen?" Aklımdan geçenler dilimden döküldüğünde Ece esnedi. "Bu gürültüde? Komik olma." Gözleri yarım açık, yorgunluğun beden bulmuş haliyle konuşmaya çalıştı diyelim. Bagetlerimi cebime sokuşturmaya çalışırken telefonumun çalmasıyla çabama son verdim. Arayan yine Aslı'ydı. "Efendim." "Berkay naber gelecek misin bugün okul çıkışıma?" "Hayır." "Ama neden aşkım? Sevgilim değil misin almayacak mısın okuldan sonra?" "Gelemem." "Neden kısa cevap veriyorsun?" "Kısa cevap vermiyorum." "Tamam o zaman seni seviyorum aşk böceğim." "Tamam." "Tamam mı?! Seni seviyoruma sadece tamam mı?!" "Bay bay Aslı." Cevabını beklemeden gereksiz ve saçma konuşmamı sonlandırırken Ece'nin gözleri açılmıştı. "Bakıyorumda belalın daha ayrılmamış senden." Derken kıs kıs gülüyordu. Gözlerimi devirip cevap verdim: "Öyle işte." "Anlamadığım şey şu; Kızı sevmiyorsun, sonra kızla çıkıyosun. Hadi diyelim kızla oynuyorsun ama hayır. O kızın senden ayrılmasını bekliyorsun ki üzülmesin. Napıyorsun anlamıyorum." Omuz silerek konuşmuştu Ece. Anıl Aslı lafını duyar duymaz kafasını kaldırdı. "Bütün kızlar bunun bu piç özelliğini bildiği halde dibinden de ayrılmıyolar ya ona şaşıyorum ben." Gözlerimi devirdim. "Hiç birine aşık olmadım diyemem. Mesela Dilara mesela Başak. Onları sevmiştim. Ama baktım ki ben mutlu olamıyorum. Bari onlar mutlu olsun diye çıkıyorum. Çok bunalınca da soğutmak için kötü davranıyorum " Kendimi röportaj veren kendini bişey sanan ünlüler gibi hissetsemde bozuntuya vermedim. "Berkay bey son bir soru daha. Yeni singılınız ne zaman çıkacak?" Güldüm. "Arkadaşlar arkadaşlar iyi günleeer." Ağzımı yayarak tıpkı tiki popçular gibi konuştum. Anıl hararetli hararetli bir kızdan bahsederken pek dinlediğim söylenemezdi. Düşünüyordum. Bir kızı sevebilecek miydim acaba? 'Aşık oldum' diyebilcek miydim? Sanmıyorum. Saçmaydı ki aşk dedikleri şey. Hele de zamane kızlarımızın 'aşk' olarak nitelendirdiği takıntı... Bir erkeği tavlayamıyolar ve bu 'aşk' oluyordu. Ne saçmaydı? Birine takıntılı bile kalamıyordum. Anıl durumumu 'acınası' bulsada Kutay için 'doğuştan şanslı' olduğumu düşünüyordu. "Kutay nerde yaa?" Adını anmamızla beraber içeri giren Kutay'a Ece sırıtarak konuştu. "İti an çomağı hazırla." Kutay her sabah yarım saat erken uyanarak fön çektiği koyu renk saçlarını düzeltip Ece'ye baygın baygın bakışlar atmaya hazırlanırken lafımla onu böldüm. "Hop orda dur bakalım. Baygın bakışlarınızı benim olmadığım ortamda atın." Kutay'ın oflamasını duyar gibiydim ama pek umursamadım açıkcası. "Toplanın bakalım gençler. Sizlere bir haberim var. Bir yarışma var. Belki biliyorsunuzdur. Vodafone freezone liseler arası müzik yarışması. Bizde katılabiliriz. Ortamı çok iyi birkaç video izledim." Derken telefonunu bana uzattı Kutay. Başvuru şartlarının yazılı olduğu web sayfasını bir süre inceledim. Kutaysa devam etti. "Ödüllü bir yarışma. Finalleri İstanbul'da oluyormuş. Bakın videoları da açayım." Deyip birkaç performansı izletti bize. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Ece konuştu; "İyi güzel diyorsunuz da bu performanslar çok iyi. Daha önce çalışmalıydık. Önümüzde iki ayımız var nasıl yapacağız?" Kafaya koymuştum bu yarışmaya katılacaktık. "Olsun şansımızı deneriz." Anıl yeni çıkmış sakallarında ellerini gezdirirken düşünceli olduğunu belli eden sesler çıkartıyordu. En heveslimiz Kutaydı. Kafasını sallayıp beni onaylar bir ses tonuyla destek çıktı. "Kesinlikle, hem kazanmak şart değil ki eğlenmeye gidiyoruz biz oraya." Kutay'ın bu kadar hevesli olması beni şaşırtıyordu doğrusu. Hemde karşıma geçip 'kazanmak şart değil' demesi... "Kutay doğruyu söyle. Bu yarışmaya katılınca sana para mı verecekler?" Ece tuhaf bakışlarıyla Kutay'a bakarken bu konuda düşünenin tek ben olmadığını da kanıtlamış oldu. "Ne alaka yaa? Neden böyle diyosun şimdi Ece? Ben birşeyi isteyemez miyim? Çıkarcı mıyım ben?" Trip atması? Hiç normal değildi bu çocuk. "Ne bileyim abicim. Bizim gelip sana 'Kutay kazanmak şart değil' içerikli konuşma yapmamız lazım. Hem ne bu trip? Ece bitti sen mi başladın şimdi?" Derken kıkırtımı bastıramıyordum. Ece 'muayyen' gününlerinde ciddi anlamda tripli oluyordu. Sorunca da 'Herşeyi ona bağlıyorsunuz' diye ayrıca bir trip atıyordu. "Aşkol Berkay yaa. Görende çok tripli bir kızım sanacak." Derken yine omzumu yumrukluyordu. Hep yaptığı gibi. "Tamam be çirkin hemen de kızıyosun. Şaka da mı yapmayalım?" Diye saçlarına ellerimi daldırınca oflaya puflaya ayağa kalktı. "Saçımı düzeltmeye gidiyorum. Ben gelmeden karar vermeyin. YİNE!" Parmağını bize sallayarak gittikten sonra Kutay tekrar konumuza döndü. "Ee katılıyor muyuz?" "Bilemiyorum Kutay. Yani offf zor bir karar." Ve klasik Anıl. Bir şeyi elli defa düşünmese ölecekmiş gibiydi. Filozofumuz... "Anıl yaa nolacak bir defada düşünmeden karar ver." Kutay'ın sitemkar sözlerine destek çıktım. "İncilerin mi dökülecek Anıl? Dört kişi kurbanda danaya girmiyoruz. Altı üstü bir yarışma." Laflarımdan sonra Anıl gözlerini devirip savunmaya geçti. "Ben çok düşünmüyorum. Siz çok düşünmeden balıklama atlıyosunuz." Kutay kafasını sallayıp gülmeye başladı. "Bir Platon iki Aristo üç sensin Anıl. Felsefe kitaplarına girmene ramak kaldı." Gülmeyim diye kafamı çevirdim. Anıl çok düşünür çok sorgulardı. Evet tamam bende düşünüyodum da yinede bu kadar değildi. "Peki. Katılalım şu yarışmaya." Ve Anıl'ı ikna etmiştik. İçeriye giren Ece omuzlarını düşürdü. "Yine karar verdiniz demi?" Hep böyle olurdu zaten. Ece'ye söz düşene kadar karar alınır hatta bazen uygulamaya bile geçerdik. Biz cevap vermeyince Ece ayağını yere vurdu. "Bu grubu ne zaman bıraksam hep birşeyler oluyor zaten." Müzik öğretmenimiz Selvi Hocayla konuşmamızın ardından başvurumuzu yapmıştık. Bu yarışma sayesinde istediğimiz zaman dersten 'prova' bahanesiyle çıkıp yok yazılmıyorduk. Ayrıca 'okula katkı' sebebiyle de tüm hocalar sözlülere performanslara 100 veriyordu! Dev hizmetti benim için. Anıl bu konuda bize pek katılmıyordu. Dürüst bir davranış olmadığını savunuyor ve derslerin bir çoğuna giriyordu. Ebeveynlerin aradığı ideal çocuktu resmen. Şarkı olarak başta yabancı seçmeye meyillensem de grubun ısrarları ve Kutay'ın mükemmel(!) İngilizcesi buna el vermedi. 'Benim adım name diyen çocuk benim küçüklüğüm. Adam gelmiş bana İngilizce şarkı diyor.' diye atarlanmasından sonra ısrar edemedim. Sonuç olarak Teoman'ın serseri şarkısında karar kıldık. Beni anlattığını iddia ettikleri şarkımızı hemen hemen hergün çalışıyorduk. Arada bir Teoman'ın şarkıda bahsettiği ruhta uzun süre kalıyor serseri tavırlar takınıyordum. Tabi eve gelip annemle ve kardeşimle karşılaşana kadar. Bu yarışma işine çok kaptırmıştım kendimi. Keman dahi çalmıyordum. Vakit bulamıyordum. Eve geldiğimde kendimi zor yatağa atıyordum. Tabi her anne gibi benimki de bir süre sonra patlamıştı. Dersleri çok boşluyorsundan tutda giriş çıkış saatlerime kadar takmıştı. Haklı sayılırdı ama bu kadar sık boğaz etmesi hoş değildi. Yarışmaya bir hafta kala artık prova yaptığımız yerlerde yatıp kalkar olmuştuk. Hele son gün elemelerin yapılacağı Anadolu gösteri ve kongre merkezi'nde sabahlamayı bile düşünsekte benim bateriyi kırmam (neyseki patlatmadım ufak bir hasar verdim diyelim) tepkileri üstüme toplamıştı. Hoş kırmasam da orda kalamazdıkta neyse. Sabah güç bela kalkıp üstümü giydim. Annemin yüzünden kahvaltımı yapmaya mahkum kaldım. Ama şikayetçi değildim pek fazla. Berna hoplaya zıplaya ben kahvaltımı yaparken yanıma geldi. "Abiş başarılar. Bugün çıkıyosunuz sahneye. Annem performans ödevlerim yüzünden yollamıyor. Seni çekerler umarım." Diye sevimli sevimli sallanırken yediğim zeytininde etkisiyle Berna'ya yüzümü ekşittim. "Abiş ne Berna? Sevmiyorum diyorum yok inatla tuhaf tuhaf lakaplarla sesleniyosunuz annemle." Berna yanağımı öperken saçlarımın uçlarına dokunarak konuştu. "Tamam yaa ne kızıyosun hemen? Abimizi sinir edemicek miyiz biz?" Derken yine yapacağını yapıp saçlarımı karıştırdı. Ardından doğruca odasına kaçtı. Ayaklanıp Berna'ya söylenirken saçlarımın eski hacmine kavuşması için çabalıyordum. Saçlarım çok gür değildi. Bu yüzden hacimli durması için uğraşıyordum. Tabi çevremdeki insanlarda bunu eğlence kaynağı belliyor saçımı başımı birbirine katmaktan çekinmiyordu. Başta annem ve Berna olmak üzere özellikle bayanlar tarafından rağbet görüyordu saçlarım. "Of Berna yaa. Acelem olmasa elimden kurtulamazdın gör sen eve gelince ne yapıyorum seni." Annem gelip saçlarımın hacimlenmesinde yardım ederken bir yandan da Berna'yı savunuyordu. "Aman canım nolacak? Sende yani abarttıkça abart. Kardeşin azcık uğraşıyor işte senle." Kafamı kaldırıp kızaran suratıma aynada baktım. "Kadın dayanışması yapın zaten. Tek buldunuz beni evde erkek olarak. Berkay kim ki?" Derken bir an ne dediğimin farkına vardım. Boğazım düğümlendi. Anneminde gözleri hafiften dolmuştu. Tabiki son pişmanlık bir işe yaramıyordu. "Keşke bunu diyemeseydin. Seni evde tek bulmasaydık." Dediğim laftan dolayı kendime kızsamda sadece anneme sarılabildim. Gösteri merkezine geldiğimizde bizimkileri buldum direkt. Ece koşup kolumdaki bandayı çözmeye çalışırken Kutay da koşup yanımıza geldi. "Kızım git Kızlay'a. Karanfilde Klips var. Alayına aksesuar satıyolar. Ama yeter yaa benim aksesuarlarıma sataşma." Kolumu çekiltirirken Ece durmayı düşünmüyor gibiydi. Koluma daha şiddetli asılırken bir an yalpaladım. "Bana ne seninkiler daha güzel." "Kızım napıyosun sen yaa? O kol bize lazım. Bateristimiz o bizim." "Sağol yaa Kutay. Cidden sağol abicim. Yani bir insan daha fazla açık bir dille çıkarını belli edemezdi herhalde." Anıl'ın Kutay'ın sırtına atlamasıyla Ece'ye kaptırmadığım tek elimi yukarı doğru kaldırıp kahkalarımın arasından konuştum. "İlahi adalet diye buna derim işte. Thanx God." Kutay Anıl'ı sırtından atarken bana dönüp parmak salladı. "Seninle sonra görüşeceğiz. İlahi adaletmiş. Sen napıyosun Anıl yaa? Bir bak gömleğime. Ütüsü ne halde?" Diye üstünü başını düzeltirken Ece benden ne ara aldığını anlamadığım bandanamı kendi bileğine sararken yan gözle Kutay'a baktı. "Ay Kutay bu hallere düşecek çocuk muydun sen? Gömleğinle uyusam daha az kırışırdı." Ece Kutay'ın kırışıklık takıntısıyla uğraşmaya başlayınca gülmeden edemedim. "Hadi be. O kadar mı kötü? Anıl yaa! Napacağım ben şimdi hı?" Nerdeyse ağlamaklı ses tonuyla konuşurken gömleğine daha da bir dikkatli bakmaya başladı. "Şaka yapıyoruz Kutay. Bu çocuk kız olacakmışta son anda dönmüş gibi." Diyen Anıl gözlerini devirmeyi ihmal etmedi. "Ya doğru söyleyin kırıştı mı?" Kutay ciddi anlamda ütü takıntılıydı. Anıl'ın ona dediklerinim farkında bile değildi. Daha fazla dayanamadım. Kahkahalarımı bir şekilde durdurarak konuştum. "Kutay bak cidden kırışmamış kırışsa söylerim. Ama kırışmamış. Dön arkanı bakayım." Arkasındaki katlanma izini görünce kahkahamı bastırmak çok zor bir hal alsa da en ciddi halime devam ettim. "Jilet gibi gömleğin Kutay'cığım." Derken Anıl'ın minnet dolu bakışlarına karşı sadece göz kırpabildim. Ece'nin mırıltısına karşı bileğindeki bandanamı almak için bir hamlede bulundum. "Yalandan kim ölmüş." Kutay tam anlamıyla rahatlamamışsada daha fazla üstelemedi. Telefonumun cebimde titremesiyle dışarıya doğru yürümeye başladım. Arayan biricik kuzenim Seray'dan başka kim olabilirdi ki? "Naber baterist? Hayat nasıl gidiyor?" "Eğlenceli kuzi. Senin nasıl gidiyor?" "Aynı işte takılıyoruz. Bugün çıkıyomuşsun sahnelere." "Eveet kuzenin bateristte oluyor." "Senin olmadığın ne kaldı ki zaten?" "Imm sanırım hiç bişey artık." "Az mütevazi ol be. Eşşek. Neyse başarılar dileyim dedim." "Sağol kuzi. Diyecek bişeyin yoksa kapatıyorum." "Görüşüz." Ve kuzenimle olan konuşmamı sonlandırırken arkamdan adımı söyleyen sesin sahibine dönmeden önce bugün yaşayacağım tek kötü şeyin bu olmasını diledim. "Berkay!" Nefesimi verip arkamı döndüğümde Aslı'yla karşılaştım. "Naber Aslı? İyi görünüyorsun." Aslı'yla ayrılmıştık ve Aslı'nın bana 'arkadaş kalabilme şansı' vermesiyle arkadaş kalmıştık. "Tabiki iyiyim hatta mükemmelim. Sevgilimi izlemeye geldim. Sen de mi katıldın buraya?" Sanki beni beklemiyormuş gibi olan tavırlarının ne kadar yapmacık olduğunu düşünürken aynı sahte şaşkınlıkla cevap verdim. "Evet bende katıldım. Sevgilin de mi burda o ne yapıyor ne çalıyor?" Aslı sanki çok havalı birşeyden bahsedercesine cevapladı. "Gitar çalıyor. Neyse onun yanına gideyim ben. Sonra görüşürüz." El sallarken geri geri gidiyordu. Elimi kaldırıp indirdikten sonra ofladım. Bizimkilerin yanına gittiğimde bir köşedeydiler. Ece telefondaki arkadaşlarına yol tarifi yapıyor, Kutay etrafta kız keserken bir yandan da bizim okuldan birkaç kişiyle konuşuyordu. Anılsa kayıptı. Pek umursamadım birazdan çıkar nede olsa diye. Etraf liseli kaynıyordu. Seksi olmaya çalışan kızlar, birkaç ergen grup, salak kızları kesen salak erkekler... Bir köşede kareoke yapılırken paralelindeki bir diğer köşede just dance faaliyetlerine devam ediyordu. Ben yere doğru çökerken nerden çıktığını anlamadığım Anıl elinde bir klasik gitarla geldi."Şunun akorunu yapsana yaa. Ben bozdum biraz galiba." Gitarı elime alıp duvara dayandım. Gitarla uğraşırken gösteri merkezinin kapısından bir gürültü koptu. Elinde siyah resim dosyasıyla yere düşen bir kız, yere saçılmış küçük kartlar... Dizlerinin üstüne çömelmiş yerdeki kartpostalları -dikkatli bakınca kartpostal olduğunu anladığım o küçük kartlar- toplarken büyük özen gösteriyordu. Saçındaki kırmızı bandanası bir an aklıma Türkan Şoray'ı düşürsede gülümseyip kafamı salladım. Yanıma çöken Anıl bakışlarımı ayırmadığım kıza baktı;

"Güzelmiş." Evet. Güzeldi. Hemde fazlasıyla.

"Ama garipte." Ve bir diğer gerçek. Kim bir müzik yarışmasına resim dosyasıyla gelirdi ki?

Kimi Yakalar YıldızlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin