-3-

30 1 0
                                    

Sabah alarmımla uyandım. Bandanayla uyumuş kalmıştım buruşmuştu birazcık. Ama hala çikolata kokusu ve keskin tiner kokusundan birşey kaybetmemişti. Bandanayı bir kenara koydum ve üstümü hızlıca giydim. Berna ve annem çoktan kahvaltı masasına oturmuş birşeyler atıştırıyorlardı. Sandalyeye oturduğumda Berna imalı imalı bakıp kelimeleri uzata uzata konuşmaya başladı; "Annee abimin sevgilisi varmış." Gözlerimi büyütüp Berna'ya baktım. Tabi aynı zamanda annem bana döndü; "Öyle mi Berkay? Benim neden şimdi haberim oluyor?" Annem ellerini masaya koymuş bakıyordu. Berna'ya görüşücez bakışlarımı atarken anneme döndüm; " Valla anneciğim bende yeni öğrendim sevgilim olduğunu Berna sayesinde." Berna reçelli ekmeğini yerken bir an bana baksa da tekrar yemeğine döndü; "Öyle mi abi? O kırmızı bandanayı nasıl açıklayacaksın peki?" Annem tek kaşını kaldırıp imali imalı bakarken umursamaz tavır takınma sırası bendeydi; "Yolda buldum."  

  Okula gittiğimde direkt olarak bizimkilerin yanına gittim. Anıl hala biraz soğuk olsa da yinede benle konuşuyordu. Kutay'ın söylediğine göre Selvi hoca Anıl'a bana bağırdığı için kızmış. Şaşırmadım değil. Selvi hocanın sevdiği bir öğrenci varsa şu okulda şüphesizki o bendim. Ece birşey olmamış gibi devam ediyordu; "Ee ne yapıyoruz çıkışta?" Anıl omuz silkti; "Farketmez bana. İlla bişey yapmak şart mı?" Ece gözlerini büyütüp Anıl'a baktı; "Ne demek bişey yapmak şart mı? Tabi ki şart. Şu ruhsuzluğunuzdan kurtulun." Ve sırtını dönüp gitti. Kutay, Anıl ve ben kalmıştık. Kutay bir süre durduktan sonra Anıl ve beni konuşmam için yalnız bırakmak amacıyla Ece'ye bakma bahanesiyle gitti yanımızdan. Anıl bir süre durdu hiç konuşmadı. "Kusura bakma Berkay. Kendimi çok kaptırmıştım yarışmaya... Özür dilerim." Bana endişeli bakışlarıyla bakarken ne cevap vereceğimi merak ediyor gibiydi. "Sorun değil kardeşim. Sadece saçma bir yarışmayı arkadaşlığımızın önüne geçirme." Bana sarıldı. Çok kısa bir süre sonra ayrıldım; "Tamam lan millet gay sanacak bizi." 

   Çıkışa kadar yapmadığımız kalmadı. Okulun çimlerine yayılıp gitar mı çalmadım, müzik sınıfındaki orgun başına mı geçmedim, yoksa müdür yardımcısının odasına 'derslere hiç girmiyorsun' konulu vaazımı(!) dinlemeye mi gitmedim. Tabi bunları yaparken Anıl'da yanımdaydı; "Biraz derslere gir. Hocaların gözünü boya biraz." Müdür yardımcısının odasından beni yine Anıl kurtarmıştı. Her bir haltı yapıp dersleri asmayarak onur belgesini hakederdi hep. En sevilen öğrenciydi sanırım. Anıl'a omuz silktim; "Salla yaa. Girerim ben bir ara takma beni." Anıl kafasını sallayıp birşeyler mırıldansada dinlemedim, duymadım da. Hep birşeyler mırıldanır içine içine konuşurdu. Merdivenlerden aşağı indiğimizde Kutay ve Ece çantaları sırtlamışlar bizi bekliyorlardı; "Yine mi derse girmiyosun muhabbeti mi?" Kutay'a kafamı salladım. "Yakında sana da sarar Kutay. Derslere girin." Anıl yine konuşmuştu gözlerimi devirdim; "Hadi gidelim."  

  Mahallenin spor tesislerine geldiğimizde kendimizi Patika'ya attık. Patika; bulunduğum çevredeki gençlerin, popüler tiplerin ve güzel kızlarım takıldığı kafeydi. Spor tesislerinin içinde sıradan bir yerdi. Ece çantasını yere koyduktan sonra saçlarını sıkı sıkıya bağlayıp garsonu çağırdı; "Imm ben bir limonlu cheesecake alacağım sanırım. Yanında da limonlu icetea. Siz ne alacaksınız?" Bize döndüğünde cheesecakenin ne kadar berbat bir tadı olduğu aklıma geldi. Ama yine de birşey söylemedim. Anıl ve Kutay anlaşmış olacakki Anıl ikisi adına sipariş verdi; "Bize bir light kola bir bol köpüklü latte. Imm birde patates kızartması var değil mi?" Garson evet anlamında kafasını salladı. "Güzel patates de alalım biz. Berkay sen ne alacaksın?" Yaşıma yakın olan garsona baktım ve siparişimi verdim; "Kahve lütfen."  

Yaklaşık bir buçuk saattir bu kafede oturuyorduk. Bir sürü konuyu masaya yatırdık fakat bir sonuca ulaşamadık. 1.Lozan görüşmelerini gerçekleştirdik resmen. En son Anıl'ın yine bir kızdan bahsedişini dinliyorduk. Gittikçe sıkan bu muhabbetten kurtulmak için Berna'yı bahane edip kalktım. Çok sıkılıyordum bu aralar ama geçici bir durumdu bu. Ben birşey bulur ve yine normale dönerdim. Siteye geldiğimde aşağıdaki çocuk parkının kıyısındaki eski çardaklardan birine oturdum. Bir süre boş ve eski çocuk parkını seyrettim. Gitarımın yanımda olmasını istesemde şans hep yüzüme gülmüyordu. Güneşli havanın verdiği uyuşuklukla eve çıktım. İçeri girer girmez bugün ne kadar yorulduğumu düşündüm. Odama girdiğimde küçük yelkenli desenli nevresimin üstündeki kırmızı bandanayı görünce gülümsedim. Tiner kokmasına rağmen bu bandananın kokusunu da kendisini de seviyordum. Belki tiner koktuğundan seviyordum bilemiyorum ama seviyordum sanırım. Yani kırmızı ipek kumaşı...  

 Telefonumun bilmem kaçıncı çalışıyla gözlerimi araladım. Arayan annemdi; "Efendim." "Berna'yı al Berkay. Resim kursu vardı."

"Anne altı üstü bir yol geçecek. Sonra zaten sitede." 

"Berkay al yoldan geçemez, çantası ağırdır..." Daha fazla dinlemeye üşendim.

"Tamam alıyorum tamam."  

  Siteden çıktığımda botlarımı bağlamadığımı fark ettim. Bağlamak istediğimi sanmıyordum. Şuradan şurası diye yataktan kalktığım gibi aşağı inmiştim. Havanın karanlık olması işime geliyordu. Hep 'havalı berkay' olamıyordum malesef. Yolun karşısına geçip resim atölyesinin önüne geldim. Merdivenleri tırmanırken dahi uyuşukluğum devam ediyordu. Büyük kapıyı açıp tekrar merdivenleri tırmandım. Atölyenin zilini çaldığımda yirmilerinde kızıl kıvırcık saçlı bir kız açtı kapıyı; "Selam?" Soru soran ses tonuyla mırıldanması hoştu. Berna'yı ilk kez almaya gelmiştim. Birde kardeşim olacaktı. İnsan abisine böyle kızların olduğunu söylemez miydi? "Selam, kardeşimi almaya geldim." Kızıl kıvırcık beni baştan aşağı süzdükten sonra başıyla içeri geçmemi işaret etti; "Berna'nın abisi olmalısın. Çağırayım. Burada bekle." Bu seanstaki tek küçüğün Berna olduğunu hatırladım. Duvara yaslandım. Yarı uyuklarken etrafı inceliyordum. Duvarlarda bir sürü yağlı boya tabloar dışında resim kağıtlarına çizilmiş küçük çocukların çizimleri, sulu boya çalışmaları da vardı. Kapılardan bir tanesi açıldığını duyduğumda Berna'nın çıktığını düşündüm. Kafamı çevirdiğimdeyse şansıma gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Üstünde kendisine en az 2 beden büyük ve her yeri boya olmuş önceden beyaz olduğunu tahmin ettiğim bir gömlek, elinde büyük ahşap ve renkleri birbirine girmiş fakat kurumamış boylarıyla bir palet ve rengi değişmiş bir bardakta saydığım kadarıyla beş tane fırçayla karşımda kartpostalları olan kız vardı...


https://www.facebook.com/berkaysglm?fref=ts

Kimi Yakalar YıldızlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin