chapter 8

59 19 2
                                    


Az sonra Jaehyun yüzünü ovuşturarak boğazını temizledi. "Doyoung, bence gitmelisin."

"Ne demek istiyorsun?" Adam açıkça ve yüksek sesle dile getirmişti cümlesini. Çocukken de evde oynarlarken genellikle bu talepkar ses tonunu kullanırdı Doyoung.

Jaehyun dilini şaklatıp diğer gözyaşı durdurucu manevralarından biri olan burnunun köprüsünü çimdiklemeye başlamıştı. "Demek istediğim, iyi bir hayat yaşamalısın! Nişanlın var! Evleniyorsun! Aptalca talihsiz bir hayat yaşamak için benimle kaçamazsın!"

"Ama benim istediğim bu."

Jaehyun sakindi. Ölümcül ve korkutucu derecede sakin ve hareketsizdi.

"Doyoung gerçekçi ol!" Jaehyun ayağa kalkmıştı. "Ailen seni evlatlıktan reddedecek ve bu olduğunda senin hiçbir şeyin olmayacak, bizim hiçbir şeyimiz olmayacak. Birlikte olduğumuz için ölümüne aşağılanacağız ve dışlanacağız."

"Ben Julie'yi sevmiyorum ve o da beni sevmiyor!!"dedi Doyoung soğukkanlılıkla. Hiçbir şekilde kıpırdamamıştı, hâlâ bir heykel gibi yerinde dimdik duruyordu.

"O zaman birbirinizi sevmeyi öğrenin."

Jaehyun uzaklaşırken, tiz bir çığlık onu yere çiviledi. Doyoung sesini hiç bu şekilde yükseltmemişti, her zaman toplu, edebli ve zayıf taraflarını göstermemek için disiplinliydi. Sonunda pes etmişti.

"Jung Jaehyun, bu kadar salak olma!" diye haykırdı ciğerlerinin zirvesinde, soğuk deri ceketi vücuduna daha sıkı sararak. "Neden anlamıyorsun! Dışarıda birbirimizi göremesek bile, eğer seni birkaç saniye tutabileceğim anlamına geliyorsa, pencerene gizlice girmeye ya da arka koltuğuna tırmanmaya razıyım."

Jaehyun Doyoung'a doğru döndü ve bağırdı. Gözleri buz gibiydi, bu bakışlarla altındaki kederi saklamaya çalışıyordu.

"Bu bir hayat değil Doyoung." diye yanıtladı. Dizleri titriyordu. "Dürüst olmak gerekirse, beni biraz bile hayal etmen benim için yeterli."

"Hayatım boyunca mutluluk, başımın etrafında kanat çırpan bir kelebek oldu, ama ne zaman yakalamaya çalışsam, ellerimden kaçıyordu ve biraz daha yakınımdan benimle alay etmeye başlıyordu." dedi titreyen sesiyle. Elleri titriyordu, onu soğuk gece havasından koruyan sağlam deriyi kavramak için kullandığı güç yüzünden parmak boğumları beyaza dönüyordu. "Bu kelebek sadece sen etraftayken ortaya çıkıyor. Bu sefer onu yakalayacağım ve ona tutunacağım. Lütfen Jaehyun, sen de beni tut."

"Bencillik ediyorsun."

Çocuğun yüzü o soğuk ifadeye geri dönmüştü. Jaehyun, konuşulan bu kelimeleri söylememiş olamayı ya da dünyanın yollarını içinde yaşayabilecekleri bir şekilde yeniden düzenlemeyi istemez miydi? Bunları yapmak için her şeyini verirdi...

"Julie de herhangi bir anda gözden çıkarılacak bir çöp görünümünden çok daha fazlasını hak ediyor." diye konuştu Doyoung sonunda. "Ondan kaçmaya çalıştığım kadar, onu da tüm bu sahte işlerden uzak tutmak istiyorum."

"Doyoung...ne yapacağız?"

Kot pantolonu ve beyaz gömleğinin içinde sert sözlerin onu incitemeyeceği bir heykel ifadesi takınmıştı Jaehyun. Dokunulmaz görünüyordu, yine de her şeye rağmen onu ele veren yaşlı gözleri ortadaydı. Doyoung'un gözüne onu şimdiye kadar gördüğünden daha da küçük gelmişti Jaehyun o an. Kirli göl suyuyla sırılsıklam olmuş, soğuk havada titriyordu.

Doyoung, Jaehyun'u göğsüne doğru çekmişti. Doyoung'un kolları ona en sevdiği süveterinden daha sıkı oturmuştu ve çok yakışmıştı.

"Eninde sonunda çözeceğiz." diye mırıldandı, ancak sesi ikisinin de içlerinde hissettikleri endişeler ile doluydu.

Jaehyun başını Doyoung'un omzuna yasladı. Artık inkar edemezdi. Sanki gittiği her yol sonunda onu bir hedefe götürüyordu. Doyoung, rotalarının merkeziydi. Doyoung, sahip olduğunu asla bilmediği derin, bastırılmış bir sakinliğin kilidini açıyordu, buna rağmen kaosu getiren ve onu dalgaları ile yerle bir eden de Doyoung'tu.
Durumlarındaki belirsizlik, ilişkilerinin olumlu yanlarından kesinlikle daha ağır basıyordu. Aşk ve özgürlük için kaçmak mı? Jaehyun, akılcılığını yitirecek kadar hasta olduğunu iddia edenlerle her zaman alay etmişti, peki ya şimdi...

Ancak şimdi aynı senaryoda sıkışıp kalmıştı. Ayık beyninin ona aşkın bir gelir sağlamayacağını ve onları servetten daha fazla talihsizliğe göndereceğini haykırmasına rağmen, beyninin o küçücük dopamine bulanmış bölgesi sadece kalplerini ve sevgilerini orataya koyarlarsa hiçbir şeyin sorun olmayacağını fısıldıyordu.

"Artık genç olmadığımız bir zaman geldiğinde de beni sevmeye yine de devam edecek misin?" Jaehyun kısık bir sesle sormuştu. "Artık genç olmadığımızda ve hayat zorlaştığında birbirimize beslediğiniz bu sevgi yeterli olacak mı?"

"Dürüst olmak gerekirse, siktir et. Hayatın zorluğu ya da fakirlik hiç umrumda değil." dedi Doyoung, omuzlarını silkerek. "Seni seviyorum Jung Jaehyun. Anlaman için hecelemem mi gerekiyor?"

lover in the graveyard + dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin