ikinci bölüm

87 16 10
                                    

Mutluydum, yüzümdeki gülümsemenin silinmemesi de bunun kanıtıydı.

Park Jimin ile geçirdiğim şu bir saat, on sekiz yıllık ömrüme bedeldi belki de. En azından ben öyle hissediyordum. Jimin'di sonuçta bahsettiğim. Bir yıldır sadece uzaktan sevmekle yetindiğim, karşılık alamayacağımı da acı bir şekilde bildiğim o kız.

Onda sevdiğim ne idi, bilmiyorum. Gülüşü, bakışı, saçları ile oynayışı; arkadaş ortamında yaptığı şakaları, yardımseverliği veya gerçekten iyi biri olması mı? Pek sanmıyorum, onu ilk gördüğümde bunların hiçbirini bilmiyordum çünkü. Bir anda olmuştu; onu görüşüm, yüzündeki hem üzgün hem hayal kırıklığı dolu ifadeye tanık oluşum ve ona âşık oluşum hepsi aynı saniyede gerçekleşmişti. Gülmüyordu, gözleri hüzünden dolmuştu ve saçları taralı bile değildi. Üzerinde mevsime uygun bir pijama ve askılı tişört vardı. Bunları çok sonra, o anı tekrar tekrar düşündüğümde fark etmiştim. Her zaman net olan ve hiçbir zaman unutamadığım sadece gözleriydi. Dolu dolu ve üzüntülü gözleri. Belki de ben o yaşlı gözlere âşık olmuştum, günlerce aklımdan çıkaramıyordum. Onu böylesine üzen bir olayda parmağımın olması beni aşırı derecede rahatsız ediyordu ve o gözler hep önündeydi.

Jimin şöyle ya da böyle bir kız diyemiyordum. Sürpriz kutusu gibiydi. Belki bir tipi yoktu, bir gün onu tamamen siyahlar içinde görürken diğer gün çiçekli, bahar havası gibi bir elbise ile karşıma çıkıyordu. Sarıya boyalı saçlarına bazen renkli çıtçıtlar takıyordu, saçlarını bazen omuzlarına salıyor bazen tokadan onlarca tel çıkmasına rağmen onları topluyordu. Onu bazen paten kayarken görüyordum bazen de çevresindeki her şeye inat süzülen bir yaprak gibi usul usul atıyordu adımlarını ve sonra birden koşuyordu.

Bu başlarda dikkatimi çok çekmişti ve onu tahmin edemiyor olmanın onun çekici bir yanı olduğunu keşfetmiştim. Jimin sadece görüntüden ibaret değildi, onu izleyerek hiçbir zaman tanıyamayacaktım ve bu gerçek beni üzüyordu. Ona daha yakın olmak, en azından her sabah okula gelirken kulaklığında çalan şarkının ne olduğunu bilmek istiyordum. Onu ondan öğrenmek istiyordum.

İmkânsız gibiydi ama belki bugün ona bir adım yaklaşmıştım. Beni bir adım da olsa kendi alanına almıştı. 

Renklerle dolu paleti artık eskisi kadar buğulu değildi. 

Jimin'in yanından koşarak ayrılmak zorunda kalışımın ardından -ki bu durum beni gerçekten çok üzmüştü- hâlâ telefonumu çaldırmakta ısrar eden annemin çağrısına yanıt vermiştim. Başta neden henüz eve gelmediğime dair bir sorgunun ardından sadece eve gelmemi söylemişti. Öylece. Hiçbir şey almama gerek yoktu. Eve dönünce öğrendim ki annemin kurstan bir öğrencisi akşam yemeği için bize gelecekti ama kadın hamileydi ve doğum sancısı başlayınca plan iptal olmuştu.

Gerçekten.

Kendimi aptal gibi hissediyordum.

Bu, Park Jimin'e iki kere yalan söylememin cezası değil de neydi?

Anneme masayı toplamasına yardım ederken arta kalan yemekleri bir kaba koyup dışarı bırakacağımı söyledim. Ev halkı olarak çoğunlukla sokak hayvanları için bir şeyler yapardık, onlar için su veya yemeğimiz her zaman olurdu ama bugün bu konuda daha hassas hissediyordum. Jimin'in bulduğu küçük canlının dışarıda nasıl aç kaldığına tanık olmam beni bu konuda iki kez düşünmeye itiyordu. 

Annemden yemek artığını almadan önce orta boy büyüklükte bir karton kutu olup olmadığını sordum.

"Ne yapacaksın? Bir çeşit proje ödevi için mi?"

annabel lee | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin