0.3

636 106 41
                                    

"lee minho. 24 yaşında, 25 ekim 1998'de doğmuş."

en sonunda bu kağıda bakmaya dayanamayıp kağıdı dosyaya geri yerleştirdi. onun hala seoul'de değilse bile güney kore'de yaşıyor olduğunu tahmin ediyordu. minho adı onu kendine çekmişti biraz da olsa, ayrıca burada lee soyadına sahip olan insanlar şanslıdır derlerdi. sırf bu yüzden kendini minho'nun yaşadığına inandırmıştı bile.

sandalyesinde dönüp durmaktan sıkıldığı için sitem edecekti ancak konuşmasını çalan kapı zili böldü. bu saatte kimin geleceğinden emin değildi, hem seungmin'in felix ve jisung dışında arkadaşı yoktu. iş arkadaşlarıyla bile sadece selamlaşmakla yetinirdi. oldukça bekletmiş olmalıydı ki kapı zili ardı ardına çalmaya devam etmişti. ayaklanıp söylene söylene kapıya gelmiş ve delikten bakmadan hemen kapıyı açmıştı. karşısında gördüğü beden onu fazlasıyla şaşırtmamıştı.

"ne var bu saatt- oh, buyrun lee hanım?"

minho'nun annesinin ağlamak üzere olan gözlerinin içine baktı kısaca. minho'yu ne kadar özlediğini gözlerine bakarak anlayabilirdiniz. konuşsa, hatta seungmin dokunsa ağlayacak gibiydi. sırtına hafifçe elini yaslayarak kendisini içeri geçirirken minho'ya bir şey olmuş olma ihtimali onu yiyip bitiriyordu.

"bir sorun mu var? yoksa bir şey mi oldu?"

"minho... sanırım yaşıyor. yani çok yüksek ihtimalle."

duyduğu karşısında yüzüne istemsizce yerleşen gülümsemeyle minho'nun annesine baktı. gözlerindeki doluluğun sebebinin mutluluk olduğunu öğrenmek onu da oldukça mutlu etmişti. ancak bunu nereden öğrendiği de ayrı bir merak konusuydu.

"ne? pardon, siz nereden öğrendiniz bunu?"

"bilmem, sadece hissettim. ama eminim onun yaşadığına. bak sana yemin ederim onu bulmazsan bile hiç önemli değil, bazı gerçekleri ve onun geri dönmeyeceğini kabullenmem gerekir. ama bulursan sana ne kadar minnettar olacağımı unutma sakın. bu süreçte seni kendi öz çocuğum gibi sevdim, ne yaparsan yap benim kalbimde güzel bir yer edindin seungmin."

bu derecesine duygusal bir konuşmaya kendisini hazırlamamıştı seungmin. gözlerinin dolmasını engellemek için başını arkaya attı ve daha sonrasında kadına geri dönüp kocaman gülümsedi, seungmin'in diş tellerini görmek kadını da güldürmüştü muhtemelen.

"ne diyeceğimi bilemiyorum gerçekten, bana bu kadar değer verdiğiniz için teşekkür ederim. hiçbir zaman göremediğim anne şefkatini sadece sizden gördüm sanırım, bunun hakkını ödemek için minho'yu ne olursa olsun bulacağım. söz, seungmin sözü."

kadınsa bu dediklerine gülümsemekle yetinmişti sadece. ona baktığı zaman herkesi mutlu etmeyi seven, neşeli ve hayat enerjisi yerinde birisini görüyordu seungmin. minho da annesine benzediğine göre böyle birisi olmalıydı ona göre.

"eh, ben gideyim artık. işten yeni çıkmışsındır sen yorgunsundur rahatsız da ettim zaten. birkaç güne yine uğrarım yanına."

"tamamdır lee hanım, kendinize iyi bakın bir şey öğrenirseniz bana mesaj atın lütfen. iyi geceler size de."

lee hanım ile vedalaştıktan sonra kapıyı yavaşça kapatıp nefes vererek banyoya ilerledi. bu konuşmadan sonra minho'yu bulmak ciddi bir iş olmuştu onun için. hızlıca yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalışırken göz ucuyla aynaya baktı. lee hanım'ın da dediği gibi onun da gerçekleri kabullenmesi gerekiyordu, yeojin geri dönmeyecekti. kızı geri dönmeyecekti. ama minho, o geri dönebilirdi. kızını kurtaramadığı için olan pişmanlığı ancak minho'yu bulursa sönebilirdi.

odasına doğru ilerlerken felix'ten aldığı mesaja baktı. bazen gecenin bir saatinde neden insanların uçamadığını soran bir arkadaşı olduğu için kendine sövüyordu. onu başından savmak için kısa kısa cevaplar yazıp internetini kapattı ve kendini yatağıma bıraktı.

böğürtlen kışı • 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin