delikanlı çağlarının en alevli yıllarında olan bir grup oğlanı sahanın bir kenarına çökmüş izliyordum. yine. son günlerde işlerimin arasında bile uğrayıp iki üç oğlan dikizlemek rutinim hâline gelmişti. hele bir tanesi vardı ki, sürekli gözlerimiz kesişiyordu. hiç de gizlemiyordum özellikle onu izlediğimi. bu sene iyice gelişmişti vücudu, oynarken gerilen kaslarını izlemek güzeldi bu yüzden.antrenman mı yapıyorlar yoksa zevkine mi oynuyorlar pek bilmiyordum, açıkçası pek de umrumda değildi. izlediğim çocuk molada suyunu da alıp onları izlediğim yere kadar beni baştan aşağı süzerek geldi. bir tür rövanş peşindeydi herhalde, tepkisini merak edip gülümsedim ufaktan. zavallım tazecik playboy, gerinerek su içip bana boy gösterme derdindeyken gülüşümü gördüğü an boğuluyordu neredeyse. gururu kırılmasın diye bozuntuya vermedim pek. mola bitince bana göz kırptı ve geri geri sahaya yürüdü. gözlerini benden çekmekte zorlandığını hissedebiliyordum.
sonraki set, ben izlediğim için olması kuvvetle muhtemel, yürüyen libido, geri kös kös liberoluk yapmayacakmış gibi smaca abandı birkaç kere. yaz kapıdaydı, gençlerin çokça terlemiş geniş sırtları flu bir şekilde gözüküyordu tişörtlerinden her smaçta.
ne var ki, caymama ramak kalmıştı. bıyıkları yeni terlemiş, bu on yedi yaşındaki oğlanın ergen vücudu beni cezbetse dahi gururuma yediremedim bir türlü. tek seferlik bir şey için başıma saracağım dert değildi ayrıca böylesi. devamında da peşimi bırakmaz gibi geliyordu bu oğlan, sonra istemediğim bir sikiş ahbaplığının içinde bulurdum kendimi aniden, ki bu hiç hoş olmazdı.
içimdeki hasbihal hayalkırıklığım ile sona erdi ve somurtarak sahayı terkettim. düşünüyordum da zaten yaz geliyordu. beraberinde güzel meyveler getirirdi nasıl olsa. güzelim olgun meyveler...
emektar piskiletimin kömüş ölüsü gibi pedallarına asıldım,
öyle bir yokuş vardı ki önümde, hiç de tıngır mıngır çıkılmıyordu yukarı. her seferinde ruhumu bu yokuşa satardım ben. aslında bütün suç anneannemdeydi. kadın üşenmemiş "ya başlarım böyle insanlara da böyle medeniyete de" deyip dağa kaçmış.hiç tesadüfi olmadan ananemin insanlardan uzakta, kuytudaki yeri bizim evden daha çok kafa açıyordu. bu yüzden sıklıkla onun dizinin dibini bizim eve tercih ediyordum.
"jisung la naber?" yokuşun sonunda nefeslenirken ilkokulda beraber pipilerimiz ile oynayıp onları keşfettiğimiz arkadaşım bir anda çıkıp selam çakınca şaşırdım, uzun zaman olmuştu. geldi yanıma ve iki lafın belini kırdık ayak üstü.
düşmesin diye piskiletimin boynuzlarından tutuyordum, gerinip doblonun ön tekerlerine tepik atan amcalar gibi ön tekere geçirdi bir tane. "yağla şu zincirleri oğlum, zor olmuyor mu böyle sürmek?" omuz silktim, küçüklüğümden beri böyleydi, şimdi yağlarsam hayatta alışamazdım.
"iyi böyle." arkadan oğlunu beklerken iyice kızışan babasının sesini duyduk. "neyse ben gidiyorum şimdi, görüşelim bir ara!" eliyle artık kullanımı geçmiş olan telefon işaretini yaptı. onayladım onu, görüşürdük.
beni yol üstünde oyaladığı pek hoş olmuştu, yoksa ben yorulduğumu anlamadan bir yokuş daha çıkardım sanki. hava ormana doğru girdikçe soğuyordu. asfalt bitti, hafiften üşüyerek çakıllı yoldan eve gittim.
"anane?" etrafa bakındım. "nerdesin kız?" içeriden patır kütür geldi anneannem, eski tahta evde her adımınız ya bir gıcırtı ile ya da bir takırtıyla kendini tescilliyordu. hafif tombul ve yaşına göre oldukça hareketli bir kadıncağızdı benimki. ucundan muzur ve delişmendi de. küçük çocuk heyecanı ile elinde tuttuğu favori gofretini salladı ileriden.
"terastayım gel, gelirken çayı da getir. bir sürü güzel şey aldım beş çayı için."
saatimi kontrol ettim, çay saatini kaçırmadığım iyi olmuştu cidden. uzun uzun oturduk. kaç bardak çay içtiğimi sayamamıştım bile. anneannem üşümeyeyim diye omuzlarıma pembe çiçekli yeleklerinden birini attı."ee n'olacak o zaman?"
"işte beni orada staj yapıyormuşum gibi gösterecek ama staj yapmayacağım. otelde çalıştıracak beni." anneannem burun kıvırdı.
"o itin dölü de orda mı?" hangi itin dölünden bahsettiğini anlayamadım, sonuçta bir sürü it vardı etrafta ve de bir sürü döl.
"hyunjin'den mi bahsediyorsun?" hoşnutsuzca kafa salladı. bir iki zırtapozluğuna denk gelmişti hyunjin'nin, sevmiyordu pek o yüzden. ayrıca ben de bilmiyordum, fakat bu yaz otelde olması çok büyük bir ihtimaldi. o kıçı kırık herifle aynı ortamda bulunmak kesinlikle ilk tercihim olmazdı. hele ki ergenliğimden kalan ve asla önemsenmemesi gereken birkaç duyumu bana zırvalayacaksa hiç tercih etmezdim.
"orada olur herhalde, umalım da yolumuz kesişmesin anane, hm." çayımı fondip yaptım, şansıma kesin kesişirdik.
☆
Merabayın
hadi bakalım başlıyoruz. kapı açmayan anahtarlar hyunsung'un bağımsız alternatif evrenine hoşgeldiniz. uyarı koymuyorum, diğer kitapta ne bok dönüyorsa burda da o dönüyor, yani ekstrem bir şey yok.
gülü gülü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hotel room service
Storie brevijisung sözde stajını yapmak üzere hyunjin'in amcasının kıytırık oteliyle anlaşmıştı. nisan 2022 | universe 2 | hyunsung