Adım Aden. Lise sınavlarına hazırlanıyorum ve ömrüm sanırım toplu taşıma araçlarında geçiyor. Her gün farklı yüzler ve her birinden iyi kötü öğütler.
Bir yerden sonra hepsi moral kaynağım olmaya başladı ve bu bana gerçekten iyi geliyor. On dakika bile olsa dünyanın hala yaşanılabilir olduğunu anlıyorum. Bu yıl açıkçası dönüm noktam ya da bir şeylerin farkına varmama sebep olan bir yıl oldu. Her şeyi fazla düşünüyorum ve bu hayatımın çoğu yerini kötü etkiliyor.
Türkiye'de okumaktan başka bir çaremin olmadığını fark ettiğim bu yılda fazlasıyla ders çalışıyorum. Açıkçası kafam çok dolu oluyor çünkü gün içerisinde aşırı ters yönler olan, okul ve dershane arasında gidip geliyorum. Ki yollar yarım saatten fazla sürüyor ve buda ekstra müzik dinleme olanağı sağlıyor.
Başka bir konuya değinecek olacaksam bu ailem olur. Kendilerini sadece işe ve birbirimize bağlı bir aile olduğumuzu gösteren sahte dedikodular ve gösterişler için adadıkları bir hayatları var. Bu her ne kadar beni manevi yönden kötü etkilese de bir şekilde görmezden geliyordum işte.
Her neyse sabahın ilk ışıklarına alarmımla gözlerimi açtığımda saat 06.30'du. Elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim ve çantamı hazırladım. Sabahları açıkçası kahvaltı diye bir öğünüm olmuyor. O yüzden zaman kazanıyorum bu yönden.
Hazır olduğumda cüzdanımı, çantamı ve telefonumu alıp durağa doğru yürümeye başladım. Açıkçası babamın sert emirleri gereği şoförlerin yüzü beş karış oluyor ve ağızlarını açıp bir dakika bile benimle konuşmuyorlardı. Sabahları insanların uykulu yüzlerini görmek benim için daha katlanılabilir bir şey olduğundan otobüsle gitmek istemiştim. Bunu dile getirdiğimde ise babamların meşgul bir anına denk gelmiştim ve sorun etmemişlerdi.
Otobüse bindiğimde en arkaya geçip kulaklıklarımı taktım. Şarkı açıp kafamı cama yasladığımda gözlerim kapanıyordu. Açıkçası bunu her zaman yapıyordum çünkü sahte suratlardan uzak, huzur bulduğum bir yarım saatım oluyordu ve değerlendiriyordum işte. Okula benimle birlikte gelen birkaç arkadaşım daha vardı.
Ada ve Almila.
Ada en yakın arkadaşlarımdan biriydi, Almila ise sadece arkadaşımdı açıkçası pek bir şeyimizi anlatmıyorduk birbirimize.
Ada öyle değildi. Ada birinci sınıftan beri hayatımda olan kitaplarla ilgili dedikodu yapabildiğimiz ve yedi yirmi dört yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir ikizimdi. Kaybolmuş ruh eşim gibiydi.
Uyandığımda birinin ellerini saçlarımda hissettiğimde Ada olduğunu anlamıştım. Almila ise henüz binmemişti. Kafamı Ada'nın omzuna koyup tekrar uykuya daldım. Sanırım hayatta en sevdiğin şey saçlarımla oynanmasıdır. Ki beni yakından tanıyan herkes bilir bunu. Yaklaşık on beş dakika gibi bir sürenin geçtiğini tahmin ettiğimde Ada beni uyandırıyordu. İnecektik ve bugün Almila gelmemişti. İndiğimizde hava biraz soğuktu ve bir an önce içeri girmek istiyordum.
Ada gülerek "Allah'tan bugün rüzgar yok, iki saat çeneni çekecektim." dediğinde bende tebessüm ederek omzuna vurmuştum.
"Bugün üst üste fen ve matematik koymuşlar bu ne abi ya." diye isyan ettiğimde Ada karşı çıkmıştı çünkü hanımefendinin işine geliyordu.
"Bende matematiği yapıp sevsem bende matematiği hep isterdim kızım, boşuna karşı çıkma bana şimdi. Sınıfta bunu çok dile getirsen vurup öldürürler seni." dediğimde ikimizde kahkaha atmıştık.
Okula geldiğimizde saat 07.20'ydi. Dersin başlamasına on dakika vardı ve benim kantina gidip su almam gerekiyordu. Ada'ya gelip gelmeyeceğini sorduğumda kitap okumak istediğini söyleyip sırasına oturmuştu. İkişer ikişer merdivenleri inerken İngilizce hocasıyla karşılaşmıştım. 25 yaşındaydı ve baya kafa dengi birisiydi.
"Yavaş be kızım sabah sabah düşüceksin."
"Günaydın hocam da ilk ders sizinle zaten düşersem ilgilenirsiniz artık." diyerek gülmüştüm.
"Hadi oradan." diyerek güldüğünde tekrar merdivenleri inmeye başladım.
Hızlıca suyumu alıp sınıfa geri döneceğim sırada Ege'yle çarpıştım.
Ege yakın arkadaşlarımdan biriydi ama başka sınıftaydı. Ada'dan hoşlanıyordu ama aynı şeyleri Ada için söyleyemeyecektim.
"Kızım ne bu acelen yavaş ya." dedi omzunu tutarak.
Adımlarımı hızlandırırken arkamı dönerek özür dilerim diye bağırarak sınıfa girdim. Ada hala kitap okuyordu ve yanına oturup bir dikişte suyu bitirdim.
"Sen nasıl günde iki kere tuvalete gidiyorsun ya. Senin kadar su içsem tuvalatten çıkaramazdın beni." dedi hayretle beni izleyerek Ada.
Gülmekle yetinebilmiştim çünkü ders başlamıştı. Öğle arasına kadar dersler ingilizce fen ve matematik olarak geçmişti.
Ders zili çaldığı an test kitabını fırlatıp "Açlıktan gebereceğim kalk kantine gidelim." diye isyan ettiğimde Ada da bana katılmıştı. Kantine indiğimizde Ege ve arkadaşları masaya oturmuşlardı ve biz gelince de Ada'yı farkedip tek odağının Ada olmasını sağlamıştık. Ada oflayarak tost sipariş ettiğinde bende sıranın bana gelmesini bekliyordum.
"Ege'yle alıp veremediğin ne?" diye sormuştum çünkü hala çözememiştim.
Aklına bir şeyler gelmiş gibi oldu ve başını öne eğdi.
"Boşver ya çok uzun ve o kadar da önemli değil bence." diyip geçiştirmeye çalıştı. Üzgün olduğunu anlayıp çok uzatmamıştım ama mutlaka bir ara ısrar edip öğrenecektim.
İkimizde yemeklerimizi aldığımızda bir masaya oturup telefona bakmaya başladık. Ardından sınıftan Zeyneplerde bize katılmıştı ve Ada'yla sürekli fotoğraflarımızı çekmişti. Sonra beraber sınıfa girdik ve çok şiştiğimden Ada'yla paylaştığımız sıranın hepsini kapladım.
"Bende şaşırmıştım nasıl yayılmadı sıraya diye. Meğer azıcık geç kalmışsın sadece canım ya." diyip isyan etti.
Umursamayıp azıcık yana kaydım. Ada oturup saçımla oynamaya başladı. Tam sesleri duymuyordum ama Barış, Zeynep, Kerem ve Ada'nın koyu bir sohbete daldığını anladım.
Kulağımı tamamen onlara vermiştim ama bir yandan da saçlarımda ki ellerin verdiği huzurun tadını çıkarıyordum. Ardından bir dakikalık bir sessizlik oldu.
Barış'ın "Bu saç oynama olayı ne Aden'in ne zaman saçıyla oynansa bir pamuk gibi oluyor. Sanki fazla mutlu oluyormuş gibi."
Şimdi her şey boşluk.
Sessizlik ve çınlama sesi.
Her şey silik ama bir o kadar da kalıcı.
İki küçük kızın ağlama sesi ve birbirlerine sarılıp uyuma şekilleri.
Her şey bulanık ama acısı derin. Hala aynı, acıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8
Teen FictionHer gün farklı hayatlar, farklı bakış açıları, farklı insanlar. Koca bir topluluk ama herkes tek başına. Kimseye yardım edemezsin, sadece denersin. Ama insanlar bir hiçlik, bilinmezlik. Bu hikayedeki yerini bul ve çıkmaz bir sokağa gir. Peşinden gel...