Satır satır karalayıp sayfa sayfa yırtıp duvarları tırnaklayıp bacağıma bıçakla çizgiler çizip Edward Norton gibi kendimi duvara fırlattıktan sonra yine elde kalem kağıt dut yemiş bülbül sakinliğinde ağlıyorum.Ben serçeyim beni ağlatma derdim ama o mit de gerçek değilmiş.Sevgilim uzun dalmışlıklar uykuya isyanlar Allah'a yakarış ve bir miktar sitemden sonra yine elde kağıt kalem ketum kelimesi kadar keskin oturuyorum şu kırık plastik sandalyenin tepesinde.Sevdiğim, kalemim akmış üstüm başım mürekkep oldu, ağzım yüzüm karanlık oldu şimdi diyeceksin "Sevdalısısın sen karanlığın iyi gelmiştir" gelmedi.Hep karanlıktan korkan çocuk gibi korkuyorum derdim senden uzak kalmak ihtimali geçince laf arasında belki hatırlarsın hep söylerdim çünkü karanlıktan korkmak nedir en iyi ben bilirim.Ölesiye korkardım karanlıktan şimdileri de karanlıktan pek hoşlanmam aslında ne kadar sevdalısı dursam da karanlık çöktüğünde ay gelir sevdiğim, sevgilim, sevdalım, ay gelir parlar kirpiklerimin gölgesinde kararmış gözlerim büyürdü sen parladıkça gözlerim büyürdü.Rüzgarım, nefesim, ayım, güneşim, denizim, yağmurum, damlam, sevdam karanlığa değil ışığına sevdam karanlığa değil sana.