wooyoung
Tüm günü San ile konuşmadan geçirmek benim için çok zor olmuştu. Onunla konuşup kendimi affettirmek ve özür dilemek istiyordum ama her teneffüs zil çaldığı gibi sınıftan çıkmıştı, öğle arasında da Yeonjun'un yanındaydı.
Onunla nasıl konuşacağımı bilmiyordum.
Aramak veya mesaj atmak istediğim bir şey değildi çünkü yüz yüze kendimi daha iyi ifade edeceğimi düşünüyordum. Ne yazık ki konuşacak fırsatı yakalayamazsam kendimi açıklayabilecek gibi durmuyordum.
Masamın başında San'ı düşünerek ödev yapmaya çalışırken sol köşede duran fotoğrafımıza takıldı gözüm. Yaklaşık üç ay önce gittiğimiz piknikten bir fotoğraftı. Elimdeki kalemi bırakıp fotoğrafımızı izlemeye başladım.
San ile ilişkimiz on aylıktı ve ikimizin arkadaşları dışında bilen yoktu, eh buna gerek de yoktu. Lise birden beri aynı sınıftaydık fakat ikinci sınıfın ikinci döneminde bir ödev sayesinde yakınlaşmıştık. Ona bir anda aşık olmuştum. Beraber vakit geçiriyorduk ve bir gün yatağıma uzandığımda yüzümde saçma bir sırıtış, aklımda da San vardı. O gün anlamıştım San'a aşık olduğumu.
On ay geçmişti ama ben hala ona ilk günkü gibi aşıktım. Haklıydı, onu sevdiğimi pek gösteremiyordum. Çevrem genişti ve arkadaşlarımla vakit geçirirken bazen San'ı aksatıyordum. Bu bilerek yaptığım bir şey değildi, farkında olsam asla yapmazdım hatta bütün bir günümü San'a harcayabilirdim bile.
Ben hala fotoğrafımıza bakarken çalan telefonumla bakışlarımı çerçeveden aldım. Yeosang arıyordu. Telefon kapanmadan aramayı yanıtladım.
"Efendim Yeosang?"
"Wooyoung işin yoksa buluşalım mı? Evde sıkıldım biraz, hava da güzel. Hava alırız hem daha güneş batmadı." Ödev yapmam gerekiyordu ama kafam dolu diye kalem bile oynatamıyordum ve ben de evde çok sıkılmıştım. Bu yüzden Yeosang'ın teklifini kabul ettim.
"Nerede buluşalım?" diye sordum ona. "Parka gidelim mi? Marketten bir şeyler alırız, konuşuruz da." Onu onaylayıp yarım saate orda olacağımı söyledim ve ardından hazırlanmak için telefonumu kapattım.
Yeosang, San ile ilişkimizi bilenlerden biriydi fakat ayrıldığımızı ona henüz söylememiştim. San ile konuştu mu, öğrendi mi buna dair hiçbir fikrim yoktu. Ama bana bir şey sormamasından hiçbir şey bilmediğini çıkarıyordum.
Masamdan kalktım daha sonra dolaptan elime geçen ilk pantolonu aldım. Eşofmanımı çıkarıp pantolonu giydim, masamın üzerinde unuttuğum gözlüğümü ve yatağımın üzerine attığım şapkayı taktım. Cüzdanımı da alarak evden çıktım.
Hızlı adımlarla Yeosang'ın dediği parka yaklaşık on dakikada vardığımda Yeosang'ın çoktan gelmiş olduğunu görmüştüm. Onun da dediği gibi marketten bir şeyler almıştık, aldıklarımızı yerken ben ona San ile yaşadıklarımızı da anlatmıştım. Birine haklı veya haksız demek yerine sadece barışmamızı istediğini söylemişti. Eh, benim de istediğim buydu fakat nasıl olacağını bilmiyordum.
Saat sekize kadar Yeosang ile o parkta oturup konuşmuştuk. Biraz okuldan biraz da kendi hayatımızdan bahsetmiş daha sonra da ayrılmıştık. Eve dönerken her zaman kullandığım yol yerine bu sefer farklı yerden gitmiştim ve bu yolun beni San'ın evine getirdiğinin farkına ancak evin kapısına geldiğimde fark edebilmiştim.
İçimden bir ses zile basıp onu aşağıya çağırmamı söylüyordu ama buna cesaret edemiyordum. Odası sokağa bakıyordu ve ışığı da yanıyordu. Arasam açar mıydı bilmiyorum, zile basmak iyi bir seçenek gibi duruyordu fakat ben bunu yapmadım. Bir anlığına içimdeki sesi dinleyecek gibi olsam da, onu görmeyi ve konuşmayı çok istesem de yapamadım. Hızlı adımlarla kendi evime ilerledim.
Şimdi yapamamıştım ama mutlaka San ile konuşmalıydım. Yarın cumaydı ve önümüzde hafta sonu vardı. Belki onu cumartesi günü bir yere davet etsem kabul ederdi, bana kendimi açıklamam için bir şans vereceğini düşünüyordum, ya da vereceğine inanmak istiyordum, bu yüzden o an hafta sonu bir yerlere gitmek mantıklı gelmişti.
Ortada hiçbir şey yokken sanki San ona edeceğim teklifi kabul etmiş gibi eve dönerken kafamda ona söyleyeceğim şeyleri ayarlıyor, üstüne San'ın vereceği cevapları da düşünüyordum. Böyle böyle eve vardığımda ilk yaptığım Yeosang'a, San'a mesaj atacağımı söylemek olmuştu. Ona hayali buluşmamı anlatıp fikrini aldığımda beni onaylamıştı ve barışmamızı umduğunu söylemişti. Şimdi ise tek yapmam gereken San'a mesaj atmaktı.
Yatağıma uzanmış San'a mesaj atmak için onun sohbetine girdiğimde kafamda kuracağım cümleleri ayarlamaya çalışıyordum. Her seferinde 'bunu dersem böyle cevap verir ben de böyle yazarım' diye kafamda kurduğum için sürekli atacağım mesaj değişiyordu. O yüzden bir türlü mesaj gönderememiştim.
İsmini yazarak sohbette beklerken yanlışlıkla mesajı göndermemle panikle telefonu yatağa attım. Mesajı silmek için telefonu elime aldığımda ise San'dan mesaj geldiği için yeniden yatağa düşmüştü.
Sadece 'efendim' dese bile çok heyecanlıydım ve ne diyeceğimi bilemez bir haldeydim. En sonunda daha fazla beklememem gerektiğini düşünüp nasıl olduğunu ve onunla yüz yüze konuşmak istediğimi söyledim. Bunu yazarken kalbim ağzımda atıyor gibiydi. Gerilmiştim ve aslında gerilmeme sebep olacak bir durum yoktu ortada. Ayrılmış olsak da benden nefret ettiğini ya da bir anda bütün sevgisinin bittiğini düşünmüyordum. San hala San'dı. Benim San'ım.
San çok geçmeden mesajımı yanıtladığında derin bir nefes alarak açtım sohbeti. İyi olduğunu ve konuşabileceğimizi söylemişti. Pazar günü, her zaman gittiğimiz tepede akşam yedide onu bekleyeceğimi yazıp telefonu kapattım.
Şu an her şey başa sarmış gibi hissediyordum. Sanki San ile hiç sevgili olmamıştık ve ben ona yeni açılacaktım. Ona hislerimi ilk söylediğim zamanki gibi hissediyordum. Ve o zamandan bu yana hiçbir şey değişmemişti. San'ı hala ilk günkü gibi seviyordum ve hala benim için çok önemliydi.
Telefonum titrese de bunu umursamadım. Tam karşımda, çalışma masamın üstünde San ile bir fotoğrafım vardı. Ben de o fotoğrafa bakarak onu düşünüyordum.
Choi San, lise hayatımda karşıma çıkan en güzel şeydi. İlk tanıştığımız zaman anında yakın olmuştuk ve kısa bir sürede hayatımda büyük bir yere sahip olmuştu. San, ben farkında olmadan hayatımın merkezine yerleşmişti ve ben bundan hiçbir zaman pişmanlık duymamıştım.
Ben yatağıma uzanmış San ile geçmişimi ve geleceğimi düşünürken annem, yemek için beni çağırdığında istemeyerek de olsa odamdan çıktım.
San ile konuşacaktım.
San'ı çok özlemiştim.
San'ı yeniden görecektim.
Yarın cumartesiydi ve San ile buluşmak için pazar gününü iple çekiyordum. İçimde engelleyemediğim bir heyecan vardı. San ile konuştuğumu ve buluşacağımızı Yeosang'a söylemek için telefonumu elime aldım. Mesaj atmak yerine direkt aramanın daha kolay olacağını düşünerek Yeosang'ın numarasını tuşladım.
Yaklaşık bir saat Yeosang ile konuştuktan sonra yapacak başka bir şeyim olmadığı için pijamalarımı giydim ve yatağıma uzandım. Çok geçmeden de uykuya daldım.