Bölüm iki: Kanalizasyon Fareleri
"Hadi oyalanma gir artık, biri görecek!" Seungmin etrafı kolaçan ederken, rastgele, ayağıyla rögardan aşağı inen merdivene doğru ittirdi Minho'yu. Hemen ardından kendisi de inerek kapağı kapattı ve art arda aşağı inmeye başladılar.
"Vay canına! bu eski sistemlere kimse dokunmamış mı cidden?" Kanalizasyonda yaşayacağın hiç aklıma gelmezdi, ninja kaplumbağa olduğundan şüphelenmeli miyim?" Seungmin onun yarı heyecanlı yarı kuşkulu sorusuna bir cevap vermedi, Minho da pek yanıt bekliyormuş gibi değildi. Seungmin'in bu noktada zorlandığı ve sabrını çokça sınayan şey, Minho'nun koşullarını bilmediği bu yerde fazlasıyla pervasız, kendinden emin ve rahat davranmasıydı.
Bir yandan da şaşırması ona gayet normal geliyordu, Minho'nun yaşadığı gerçeklikten çok uzaktaydılar çünkü. Beşinci bölge, yıllar yıllar öncesinde nasıl işliyorsa hâlâ öyle işliyordu. Sınırlı kaynaklar, değişen ve gittikçe çürüyen dünya, herkes için yeterli olanak sağlayamamıştı. Kimine göre bazı fedakarlıklar kimine göre ayrıcalıklar... ya da daha doğru bir ifadeyle ötelemeler yapmaları gerekmişti. Bu yüzden aynı yüzyıllar öncesinin düzmece mavi kanlı soyluları gibi; birileri, gelişen ve nefessiz kalıp boğulan bu dünyada, şimdiki zamanın modern aristokratlarını oluşturmuştu. Fakat bu, çokça teoride kalan bir söylemdi. Hiçbir yurttaş açık açık üstün kan mevzusunun peşinden koşmazdı, çünkü birçoğu bunun deli saçması olduğu konusunda hemfikirdi.
Düzen ise, sadece belirli bir kesimin refahını garantiye alan bir tür sınıflandırmaydı. Hoş, halihazırda Seungmin bile bu durumdan pek şikayetçi değildi. Zaten birinci, ikinci, hatta üçüncü bölgeye bile ayak uydurabileceğini düşünmüyordu. Ona göre; en azından hâlâ tek bir yönetim altında, ayrıca dışarıdakiler gibi izole değillerdi, tabii eğer orada bir yerlerde gerçekten varlarsa ve yaşıyorlarsa.
Minho'nun ninja kaplumbağalarını anlamasa da, biraz düşününce hafifçe yandan bir gülüş attı Seungmin, onlardan olsa olsa lağım faresi olurdu çünkü.
"Burası yeraltı suyunun kontrol merkezi." Birkaç basamağı es geçerek yere tok bir sesle atlayan Minho'ya merdivenin üstünden baktı. "Suyun geçtiği yerlerden daha sakin ve konforlu diyebiliriz." Minho kendi ekseninde bir tur döndü, etrafta ne var ne yok pür dikkat inceliyordu.
Kaynağı belirsiz ve durmaksızın bir ritimle damlayıp koskaca alanda yankı yapan sular, sinirleri hoplatan türdendi. Örme tozon tavan eskiydi ve yol boyunca sizi takip eden çatlaklar ile doluydu. Fazlasıyla rutubetli ve garip kokan bu yer, bir kanalizasyona göre bile oldukça tuhaftı.
Seungmin'in rehberliğinde pek uzun sayılmayacak bir süre boyunca yürüdüler. Hemen yanlarında, bir metre aşağıdaki neon yeşili yosunlu su yolları, kimyasal atıkların oluşturduğu tahribatı gözler önüne seriyordu.
Seungmin önde Minho hakkında söylenmelerine devam ederken, hiç umursamadan sağı solu inceleyen genç adam bir anda duruverdi. "Şşt! sessiz ol!" Oldukça düşük desibelli metalik bir ses, Minho'nun durmasına neden olmuştu. Ardından gelen daha yüksek sesi Seungmin de duyduğunda panikle Minho'yu kolundan çektiği gibi kendisiyle beraber bir kolonun ardına aldı. Takip edilmiş olabilecekleri düşüncesi beynine hücum ettikçe Minho'nun gamsız tavırlarından yakınmaya başlıyordu. Metalik bir plakanın gerilmesine benzeyen bu ses, iyice tizleşip yükseldiği anda, bir ciyaklama duyuldu ve ardından beton zeminde son sürat tepinen iki farklı kaynaktan çıkan sekiz ayağın sesini duydular.
İki tane, kafa büyüklüğünde sıçan peşi sıra arkasına saklandıkları kolonun önünden telaşe ile geçtiğinde, ikiliden rahat birer nefes yükseldi. Minho hemen tıslayarak bir gülüş bırakmıştı. Seungmin yerde bulduğu bir taşı koşarak uzaklaşan sıçanlara gelişigüzel sallarken yüzü nefretle kasıldı.