Merhabalar bu benim ilk kitabım, heyecanımı görmezden gelin lütfen<3
İyi okumalar.
***
*Gelecekten Geçmişe*
Elimdeki salçalı ekmekten bir ısırık daha alıp, beşikte bana bakan kardeşimin ağzına düşmüş biberonu tekrar yerleştirdim. "Kocaman oldun hâlâ biberon emiyorsun büyüsene artık." dedim kaşlarımı çatıp. Yanağına bir öpücük kondurdum. Aras hep akıllı bir bebek olmuştu, hiç ağlamazdı. Bana çektiğini düşünürdüm.
Masanın başına gidip İspanyolca kitabımı elime aldım, sandalyenin başına geçip okumaya başladım. Henüz bir - iki dakika geçmişti ki babamla annemin eve geldiğini duydum. Aras'ta ağlamaya başlamıştı. Başına gidip elimle saçlarını okşadım. "Noldu ablacım, bir yerin mi ağrıyor?" Aras'ı kucağıma alıp annemden gördüğüm kadarıyla salladım. Ama ağlamayı kesmiyordu.
Alt kattan gelen sesle kardeşimi beşiğe bırakıp kapıyı açtım. Yavaş adımlarla dışarıya çıkıp kapıyı geri kapattım. Annemle babam yine tartışıyorlardı. Babam kızmasın diye parmak ucumda yürüyerek merdivenleri inmeye başladım. Sesler daha da netti. Babam anneme bağırıyordu.
"Yurda bırakıcam onu." diyordu annem ağlayarak. Babam sinirle anneme dönüp boğazına yapıştı.
"Bana bak kadın seni öldürürüm, duydun mu beni? Seni öldürürüm."
Korkuyla olduğum yere çivilendim sanki. Hareket etmeden kapının ağzında babamı izliyordum. Dudaklarımda hissettiğim tuzlu suyu silerek sessizliğimi devam ettirdim. Annemi kurtarabilir miydim bu adamın elinden? Babam sonunda elini çekince annem öksürerek duvar kenarına çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Öldürmedi." dedim göz yaşlarımın arasından gülerek. Annem boğazını tutup ayağa kalktı. "Artık beni korkutamazsın Erkan!" diye bağırdı. "Bugün boğazımı sıkan biri yarın kim bilir öldürür de." bağırıyordu.
Keşke bağırıp babamı daha fazla sinirlendirmeseydi. Babam cebinden çıkardığı bıçakla annemin üzerine yürüyüp konuşmaya başladı. "Bana bak kadın seni öldürürüm, beni deli etme."
"Öldürsene, öldür de kurtulayım artık." diye hırladı annem.
"Tanrım nolur öldürmesin." fısıltımı ben bile zor duymuştum oysa Tanrı duymuş muydu ki? "Tanrım nolur öldürmesin." Bu sefer biraz daha yüksek sesle söylemiştim. Öldürmezdi ki, hep böyle sinirlenir ama sonra döver bırakırdı.
Babam elindeki bıçakla anneme daha da yaklaşıp bıçağı boğazına dayadı. "Eğer Gece'ye bir şey dersen, onu bir yere götürürsen. Yemin olsun seni öldürürüm kadın."
"Yapmam de anne nolur." Ağlamam şiddetlenmişti.
"Öldür beni, öldür." diye ittirdi babamı. "Yoksa şerefim üzerine yemin ederim ki Gece yarın bu evde olmayacak." Annemle babam arbede yaşarken kapıyı açtım. Ama beni görmediler. Annem bağırarak babamı ittiriyor, babam elindeki bıçakla annemi tehtit ediyordu.
İşte ne olduysa o an oldu. Babamın bıçağındaki kanı görünce nefesimin kesildiğini hissettim sanki. Ama kan nereden akıyor anlamamıştım. Annem acıyla inleyip boğazını tutunca bayılacağımı hissettim. Annem anında yere düşerken göz göz gelmiştik. "Aras'ın yanına git." dedi zar zor.
Babamın elindeki bıçak yere düşerken kendime yeni gelmiş bir biçimde annemin yanına gittim. "Anneeee!?" Bağırarak annemin yanına vardığımda annem kan kaybına çoktan yenik düşmüştü. Boğazından o kadar çok kan akıyordu ki bacaklarımın tutmadığını hissediyordum. Gözleri çoktan kapanmış, ruhu bedeninden çoktan çıkmıştı.
"Anneeee anne gitme anneeee nolur gitme anneeee gitme nolur!?" Ben sayıklarken babam şoka girmiş gibiydi. Tepki vermiyor, konuşmuyor, hareket etmiyordu. Sadece yerde yatan annemin ölü bedenine bakıyordu. "Gitme yalvarırım." Hıçkırıklarımdan konuşamıyordum.
Nedenini bile bilmeden gözüm yerdeki bıçağa takılmıştı. Tam elime alacakken aklıma geçen hafta izlediğim Sherlock Holmes gelmişti. "Parmak izi." dedim titreyerek. O an onun ne anlama geldiğini bilmiyordum, tek bildiğim elimle dokunmamam gerektiğiydi.
Etrafıma baktım, gördüğüm ilk şey antika masanın üzerinde duran sade danteldi. Koşarak danteli alıp bıçağı öyle elime aldım. Şimdi bununla ne yapacaktım? Kendimi mi öldürecektim?
Sağ taraftan gelen ses ile başımı çevirdim. Göz yaşlarımdan etrafı net göremiyordum. Ses babamdan geliyordu. Babam bayılmıştı...
Korkudan bayılmış olmalıydı, babama doğru yaklaşıp yüzüne baktım. Yüzü net değildi. "Annemi öldürdün." dedim ağlamam artarken. "Annemi öldüren birinin yaşama hakkı yok." Bıçağı aldığım gibi nereye saplayacağımı bilmeden sapladım. Karnının ortasından bıçaklamıştım. Danteli çekip bu sefer dantelle elini tutup bıçakladığım yere bıraktım.
Danteli cebime atıp koşarak çıktım yukarıya. Kardeşim odasında hâlâ ağlıyordu. Yanına gittim. "Sen ağlamazdın Aras." dedim gözyaşımı silerek. "Olacakları tahmin mi ettin yoksa?"
Kardeşimin yanağına bir öpücük kondurup kokusunu içime çektim. "Geleceğim kardeşim, sana söz veriyorum geleceğim." Her yerini öpüp odadan çıktım. Tekrar aşağıya inip 'Annemin katilinin' cebinden telefonunu çıkardım. "155." dedim titreyerek.
155' i arayıp kulağıma götürdüm. Ne diyecektim ki? Babamı öldürdüm mü? "Alo Polis merkezi buyrun?"
"Alo..." dediğim an ağlamam daha da arttı. "Annem bıçaklandı lütfen yardım edin," ilk başta oyun oynadığımı sanmış olacak ki tepki vermedi. "Lütfen gelin ölmesini istemiyorum."
"Tamam, sakin ol tamam mı? Ev adresinizi biliyor musun?" Sesi şimdi ciddi ve seri geliyordu. Adresimi söyleyince devam etti. "Tamam, evinize bir ekip geliyor tamam mı canım, sen korkma. Evde senden başka kim var?"
"Biri daha-" dedikten sonra sustum. "Bırakkkk beni bırakkkk" telefonu kapatıp yere çöktüm. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Polisler beni hapise atar mıydı acaba? Hapse girmek istemiyordum. Bir - iki dakika sonra polislerin gelmek üzere olduğu gerçeğiyle yüzleşip kardeşimin yanına çıktım. Kardeşimi bir kere daha öptüm. "Geleceğim ablam." dedim kardeşime bakarken. Onu yanımda götürmeye gücüm yetmezdi.
Babamın telefonu yere atıp kırdıktan sonra sim kartını çıkardım. Onu da kırıp cebime geri attım. Pencereden balkona atlayıp, ordan da bahçeye atlamıştım. Ellerim ve dizlerim çizilmişti. Polis sesleri gelirken arka bahçenin çitine tırmanıp sokağa atladım. Koşup dikkat çekmek yerine yavaş adımlarla yürüdüm. Polis yanımdan geçip eve giderken ağlamam bir durup bir devam ediyordu.
Çıkmaz bir sokağa girip telefonu çöpe attım. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyorum, biraz daha yürüyüp sim kartını da attım. Saat gecenin üçü veya dördü olmalıydı. Koşmaya başladım. Her şeyi arkamda bırakarak koştum, koştum, koştum. Yorulunca biraz dinlenmek için yürüdüm, sonra yine koştum. Güneş doğmak üzereyken başka bir çıkmaz sokakta durdum.
Evden çok uzaklaşmış olmalıydım. Danteli çöpe atınca aklıma annemin kanlar içindeki görüntüsü gelmişti. Kusmaya başladım. Kusmam henüz bitmişti ki aniden gelen hissizlikle başımı duvara çarparak yere düştüm. Canım saniyelik yanmış, sonra gözümü kapatmıştım. Ölüyor muydum? Ölmek böyle bir şey miydi? "Ölürsem bile bul beni Aras." dedim fısıltıyla. Tam baygın değildim ama gözümü de açamıyordum. Canım gittikçe daha fazla yanıyordu. Ölmeden önce son kez sayıklamıştım.
"Ölürsem bile bul beni kardeşim."
***
Bölümü nasıl buldunuz?
Emeğimin karşılığını verirseniz sevinirim:")
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nýchta
FantasyŞeytanlar, cadılar, vampirler, büyücüler ve periler. Bütün ırklar beş bölüme ayrılmış, oysa ben ne şeytanım, ne cadı, ne vampir, ne büyücü, ne de peri. Hepsinin kanını taşıyorum damarlarımda, Şeytanların Tanrıçası olmama karar verildiğinde henüz on...