on beş | kötü biri olmak ya da olmamak

268 45 19
                                    

kötü adamlar sevilmez mi zannedersiniz? hayır efendim! kötüler, hatta en kötüler pekâla sevilirler. hakiki bir sevgidir onlara duyulan, yaptıkları kötülükler değil arkalarına sığınmış sebepler sevilir. acılar ve geçmişin gözyaşları sevilir, kötünün kötülüğü değil onu kötü yapmış şeylerdir empatiyi hakeden. ve bu sevgi, kabuk bağlayamamış derin yaraları öptüğünden iyileştirici değildir, kötünün kötülüğünü, yaptıklarını götürmez. kötü, kötü kalacağı bilerek sevilir ve belki de bu sevgilerin en karşılıksız, en zararlı olanıdır.

bana hayatım boyunca yaptığım en kötü şeyi sorsanız size cevap vermem biraz zaman alırdı.

altıncı sınıfta, annem benim onun oğlu olmayı haketmediğimi söylediğinde masasındaki bütün değerli takıları camdan aşağı atmam olabilirdi galiba. annem ben ortaokulu bitirirken hastalandığında babam ona tedaviye değer olmadığını söylediği için elimdeki mutfak bıçağını boğazına dayamam da olabilirdi belki. ya da sonrasında annemin beni evden atmaya karar vermesi ve benim ikisinin eşyalarını bahçede ateşe vermem olabilirdi.

ya da, ya da junyeom'un, o ruhsuz piçin jeongin'in boynuna ve belki de düşünmek istemediğim başka yerlerine iz bırakmasına izin vermem olabilirdi, sikeyim.

bu yüzden, iyi bir insan olmadığımı söylediğimde şaşırmamanız gerekir. içinden seçebileceğim binlerce şeyden hiçbirinin kimse için mantıklı bir açıklamasının olmaması da işlerin iyice kötü olduğu yer sanırım.

changbin'le konuşmamızın ardından kalan dersleri ekip sikik daireme geri gelmiştim. koridorda, banyo kapısının önünde oturuyordum ve içimde geçmek bilmeyen mide bulantısı kusmamla sonuçlanacak mı diye bekliyordum.

tamam, kendime hiçbir zaman iyi bir insanım dememiştim ama bazen ne kadar kötü biri olduğumu unuttuğumu fark ediyordum. ve bunu hatırladığım anlar, can alıcı anlardı.

seungmin'in beni neden sevmediğini anlamama yardımcı oluyordu böyle anlar.

sırtımı yasladığım soğuk duvarla bütünleşirken düşüncelerim birbirine giriyordu.

berbat hissediyordum, jeongin'in yaşanan olaylardan sonra okul değiştirdiğini, bir şekilde o gece zarar görmemiş olduğunu ve hayatına devam ettiğini ummuştum. korkaktım, ona gerçekten ne olduğunu sorgulamayacak kadar korkaktım hem de.

değişen görüntüsü ve belki de yüzünden eksilen hayat dolu ifadeydi onu bu kadar yabancılaştıran. yoksa gözümün önündekini mi görmek istememiştim, bilmiyorum.

aklımdan jeongin'in bana sert yaptığı bütün anlar geçerken derin bir nefes almaya çalıştım, ama aldığım nefes ciğerlerime batmaktan başka hiçbir şey yapmadı.

bana kızmakta haklıydı. haklıydı, değil mi?

bir yanım oldukça küstahtı, junyeom'un yaptıklarının benim suçum olmadığını söyleyecek kadar küstahtı üstelik. jeongin'e düşman değildim, düşmanım bile olsa canını böyle yakmak istemezdim, sadece sevdiğim çocuğu korumak istiyordum. olaylar engelleyemeyeceğim noktaya geldiğinde ise karşımdaki çocuğun yapabileceği şeylerden korkmuştum. kaçtığımı söylememe gerek yok herhalde, olayın en yürek burkucu noktasının çığlıklar yükselirken arkama bakmadan koşmaya başlamam olduğunu düşünüyordum çünkü.

gözlerimi kapatıp geçmişi düşünmemeye çalıştım, hatta changbin'le olan konuşmama hiç yaşanmamış gibi de yapmaya çalıştım. ama olmadı, sıktığım göz kapaklarının arasından bir gözyaşı kaçabildiğinde çoktan bir sene öncesinde, olayların yaşandığı günün sonrasındaydım.

love is a dangerous thing to have, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin