Bugün burada son günümdü sonunda istediğim liseye gitmek üzereydim. Sadece babam istemiyordu o okula gitmeme, uzağa göndermekten olsa gerek ama her ne olursa olsun engel olmaya çalıştıkça daha da hızlı toparlanmıştım ve ne kadar zor da olsa ikna etmiştim.
Önümde duran artık hiç bir engel yoktu, ilkokuldan beri babam özel okula yolladığı için bir nevi arkadaş çevrem yoktu. Ben onlar gibi değildim , olmak içinde uğraşmamıştım belli ki.
Karanlık bir gecenin ardından son bulmuştu bu gün. Uyandığım da annemin mükemmel kokan sofrasını duymuştum, en çok özleyeceğim şey bu olsa gerekti. Bir daha kimbilir ne zaman yapardım böyle kahvaltı diye düşünürken saat gelmişti. Üstüme giydiğim bembeyaz kazak bugün içimi yansıtıyor olucak ki hava çok güzeldi o yüzden üstüne de kot ceketimi geçirdim, altımda ki kot pantolonumla birleşmişti.
Valizlerimi kapıya doğru sürükleyene kadar unutmuştum sanki artık gideceğimi. Annemi en derinden öpüp , babama sımsıkı sarıldım. Artık yolculuk vaktiydi, en son anneme baktığım da gülümseyişine bir damla gözyaşı inmişti. Bu büyüdüğümü hiç bir zaman sindirememesiydi, hâlâ onun küçük kızı olduğumu düşünürdü. O an inip onu kollarımla sarmalamak istedim ama artık çoktan gidiyordum. Ablam evlendikten sonra , beni de uzağa okula yollamaları belli ki canlarını sıkıyordu. Düşünceler içim içimi yerken uyuyup kalmışım ve gözlerimi açtığımda İstanbul'un boğaz manzarasındaydık. Bir ay önceye kadar da gelmiştik buraya babamın bana ev tutması için ama bugün bambaşkaydı.
Bu deniz manzarası , vapurun sesleri, yanımdan geçen sayısız insan. Bambaşka bir yerdi, insanın içindeki masumluğu ortaya koyuyordu bu şehir ve yine bizden masum olmayanlarla savaşmayı öğretiyordu. Kimisi gülerek geçerken kimisi gözyaşlarına engel olamıyordu. Bana ne duygular yaşatıcaktı kimbilir bu şehir.
Şoföre geri dönmesini söyledim bu saatten sonra kendi başımın çağresine bakabilirdim. "Ama Kumsal hanım babanız evinize kadar..." demeye kalmadan sözünü keserek "Valizlerimi eve bırakırsın dolaşıp, deniz havası almak istiyorum" diye sert bir ses tonumla gözlerine doğru baktım. Sonra bir adım attığımı sanarken kaybolmuştum, adını bile duymadığım caddelerin üzerinde yürümekteydim.
Birden şimşek kaldırım taşlarının üstünden sekti. Rüzgarın şiddetli esmesiyle, yağmurun her damlası derinden yüzüme vuruyordu. Saçlarımın her teli sırılsıklam olucak ki kafam artık ağır geliyordu vücuduma. Sabah giydiğim beyaz tişörtümün üstünü kara lekeler kaplamıştı. Ayakkabılarım su dolmuştu gitmekte güçlük çekiyordum. Ama yinede bir an bile düşünmeden hızlı hızlı yürüyordum bilmediğim sokaklarda.
Babamı dinlemeliydim , yine haklıydı ve bu sefer binbir pişmanlık duyuyordum, taksi bile yoktu ortalıkta diye korkuyla söylenirken önüme hiç tanımadığım iki çift göz çıktı. Önce sessiz kaldım ne olduğuna anlam veremedim ama sonra çığlık atmamı engelleyememiştim. Ne var ki sesimi kimse duymuyordu. Karşımdaki adamla aramda iki parmak kadar mesafe vardı. Kocaman elleriyle ağzımı kapamıştı. Çırpınıyordum olduğum yerde , kanım donmuş, ellerim titriyordu. Ne zamandan beri takip ediyordu acaba beni? Arabaya doğru güçlükle sürüklemeye başlamıştı ve tam korkudan gözlerimi yumdum derken bir yumruk sesiyle gözlerim kocaman açıldı. Adam yerde yatıyordu, yanımda tanımadığım birisi daha vardı. Etraftaki diğer adamlarla da uğraşmaktaydı yarım açılan göz kapaklarımdan incelemiştim fazla geçmemiş olucak ki yanıma doğru gelip eğildi. Daha fazla dayanamadım , gözlerim buğulanmıştı. Etraf hiç olmadığı kadar kararıyordu ve bu sanki siyahla beyazın karışması gibiydi fazla geçmeden karşımdakinin sesi kulaklarımda yankılanmaya başlamıştı.
"İyi misin??!"
İyi değildim , hiç olmadığım kadar iyi değildim......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktaki Umut
Teen Fiction"Siyahtaki beyaz kadar masum, yalandaki doğru kadar acımazdı"