1. Bölüm "Kolye"

213 10 3
                                    

Yüzüme vuran güneş ışıklarıyla açtım bal rengi gözlerimi. Yine rüyalarla dolu bir gece geçirmiştim ve kendimi yorgun hissediyordum. Bazen rüyalarımda yaşadığım olayları gerçekten yaşamış gibi yorgun oluyordum.

Yorgun bedenimi zorlukla dikleştirip oturur pozisyona geldiğim yatağımın karşısındaki aynada kendime baktım. Gözlerim uykusuzluktan şişmişti ve açık kahve saçlarım birbirine girmişti. Her sabah ki halim diye düşündüm. Tam yataktan kalkacakken eksik olan bir şeyi fark ettim. Aynaya kayan gözlerim onu yerinde bulamadılar. Elim boynuma gitti ama hayal görmüyordum. Bu hayatta ki en değerli varlığım yoktu. Yataktan fırladığım gibi bütün evi aradım, herkese sordum lakin yoktu. Gözyaşlarım düşmek için benimle bir savaşa girerken herkesi seferber ettiğim evde annemin kadife sesini duydum. "Hüma! Yatağına baktığına emin misin? Ben burada bir kolye buldum da! Kuşlar mı getirdi acaba?"

"Ahh! Bu niye aklıma gelmedi benim? " diye hayıflanırken kardeşim Peter bana kızmakla meşguldü. "Bir de bana aklı havada dersin. Asıl senin aklın havada! Yatağına bakmak aklından hiç mi geçmedi? Evi ayağa kaldırdın."

"Özür dilerim Peter ama sen ablanla nasıl konuşuyorsun öyle? Aklı havada falan... O telaşla unutmuşum. Gözden kaçırmışım. Sen düşünseydin de gidip baksaydın tatlı kardeşçiğim. Biraz annem gibi ol."

"Ben mi annem gibi olayım? Asıl sen biraz annem gibi ol. Doğru düzgün bakmadan..."

Peter'le aramızda ki savaşı annem, kardeşimin en nefret ettiği biçimde sonlandırıp, "Siz önce odanızı toplayın. Sonra kavganıza devam edersiniz. Zaten börekler..."

Annemin duraksayıp kahverengi gözlerini şok olmuş gibi açmasına anlam veremeden bakarken, burnuma gelen yanık kokusuyla odama kaçmam gerektiğini fark ettim.

Ben merdivenlerden can havliyle çıkarken annemin sesi karşıma bir katil çıkmışta, beni boğmaya çalışıyormuş gibi ürpertmişti.

"Hüma! Bir elime geçireyim seni, o yanmış böreklerin hepsini zorla yedireceğim. Ahh! Ben nasıl unuttum börekleri? Elimi ayağıma dolaştırdın kızım. Gitti güzelim börekler. O kolyeyi bir daha kaybet ben sana ne yapıyorum bak."

Bu cümleden sonra dudaklarımda tatlı bir tebessüm yer buldu ve aynı anda babamın aşağıdan gelen kahkahasını duydum. Annem bana her zaman böyle söylerdi ama hiçbir zaman bana kıyamazdı. Kimseye kıyamazdı. Kocaman, tertemiz bir kalbi vardı. İçinde herkese bir yer vardı. Grace Wilson bu dünyada sahip olabileceğim en iyi ikinci anneydi. Birincisi ise öz annem... David Wilson ise sert görüntüsünün altında sakladığı yumuşaklığı ve komikliğiyle kalbimde yerini almıştı. Kardeşim Peter'de bana çektirdiği işkenceleri ve ona çektirdiğim işkencelerle kalbimin en güzel köşesini bulmuş, oraya taht kurmuştu. Her ne kadar öz olmasalar bile onlar benim ailem ve hep öyle kalacak. Çünkü onlar hiç korkmadan yetim ve öksüz, 7 yaşında ki bir kızı evlat edinip onu çocukları yerine koyacak kadar iyi yürekliler.

...

Her gün olduğu gibi okula küçümseyici bakışlar eşliğinde girdim. Alışmıştım artık herkesin böyle bakmasına ve davranmasına. Alay konusu olmak bende bir ritüel haline gelmişti.

Sınıfa doğru ilerlerken Azura yanıma geldi.

"Bence vazgeçmelisin. Görmüyor musun sana olan bakışlarını? Vazgeç Hüma, unut artık. O sadece bir efsane, gerçek değil. Bu saçmalığa inanmaktan vazgeç. Üzülmeni istemiyorum. Bunu kendine de bize de yapma lütfen!"

"Azura bu konuda tartışmayacağım seninle. Hatta hiç kimseyle, çünkü o gerçek. Bunu biliyorum. Hissediyorum! Neden anlamıyorsunuz ki benimle dalga geçmeleri, küçümsemeleri umurumda bile değil. Ama eğer herkesin deli olarak gördüğü biriyle arkadaşlık etmek istemezseniz sizi anlarım. Şimdi izninle, derse geç kalıyorum."

Yanından geçtiğim Azura bu söylediklerimle şoka uğramış bir şekilde, az önce dikildiğim yere bakıyordu. Bu haline gülümsedim. Şaşırınca çok tatlı gözüküyordu. Sınıfa doğru ilerlerken arkadaşımın sesini tekrar duydum.

"Saçmalama Hüma! Hiç kimseden vazgeçtiğim yok. Hem asıl ben derse geç kalıyorum."

"Azura aynı sınıftayız tatlım. Geç kalırsak ikimizde geç kalırız. Bu sebeple orada dikilmekten vazgeç ve sınıfa gir. Bay Smith birazdan gelir. Ve o geldikten sonra sınıfa girersen ne olur sen herkesten iyi bilirsin."

Azura korkuyla açtığı kahverengi gözleriyle boşalmış koridora kısa bir bakış atıp, sınıfa doğru koşmaya başlamıştı bile. Yanımdan jet hızıyla geçip sırasına oturan arkadaşıma baktım ve bende gidip yanına oturdum.

"Ne kadar düşüncelisin sen öyle! Çok bekletmedim umarım! Benim yüzümden derse geç kalırsın falan."

Bana kısık gözlerle bakan arkadaşıma tatlı bir bakış gönderip önüme döndüm. Bu sırada sınıfa giren Bay Smith, Azura'nın lafını yutmasına sebep oldu.

Azura kahverengi gözleri, koyu kahve dalgalı saçları ile grubumuzun neşeli kızıydı, Daisi yeşil gözleri, siyah düz saçlarıyla tam bir kapak kızıydı. Hadwin'se sarı saçları, mavi gözleriyle grubumuzdaki tek erkekti ve tam bir sporcuydu. Koca okulda bu üç kişiden başka konuştuğum hiç kimse yoktu. Zorunda olmadıkça iletişime geçmezdim. Herkes vebalıymışım gibi benden kaçarken onlar, benimle konuşmaya çalışmışlardı ve çok iyi arkadaş olmuştuk. İnandığım şeylere onlar da inanmıyordu ama bunu göz ardı ediyordum.

Küçükken annemin bana anlattığı efsanelerle uyurdum. Masal yerine efsane dinlemeyi severdim. Mitolojik varlıklar nedenini bilmediğim bir şekilde ilgimi çekerdi. Ama aralarından en çok Zümrüdüanka Kuşu beni cezbedendi.

Babam bir gün eve geldiğinde elinde bir hediye paketi vardı. Beni yanına çağırıp kucağına oturtmuştu. Üzerimde açık mavi uçuş uçuş tülden bir elbise vardı. Ayağımda şeker pembesi bir babet, saçlarım omuzlarımdan aşağıya dökülüyordu. Hediye paketini kucağıma koyup açmamı istemişti. Paketi açtığımda içinden bir kolye çıkmıştı. Babam kolyeyi boynuma takmıştı ve hiç çıkarmamamı istemişti. Zümrüdüanka modelli bir kolyeydi. O günden beri boynumdan çıkarmadığım kolye beyaz altından yapılmıştı ve ortasında bir taş bulunuyordu. O kolye onlardan kalan tek şeydi ve ona sıkıca sarılmıştım. Kaza günü de boynumdaydı kolyem ve oradan kurtulmam bir mucize olarak görülüyordu. Kimse bana inanmıyor olabilirdi ama biliyordum ki kaza yaptığımız gün gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm şeydi o. Zümrüdüanka Kuşu...

ZÜMRÜDÜANKA (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin