Ay ışığının en karanlık köşeyi bile aydınlattığı ormanda yürüyordum. Güneş ışıklarıyla bile aydınlanmayan karanlık orman sanki şimdi özenle aydınlatılıyordu.
Efsaneye göre Smaragdus Kasabası'nda 'Nemus' adıyla anılan canlılar yaşarmış. İnsan şekline bürünebilen bu varlıklar karanlıkla özdeşleştirilirmiş. Hiç kimse gerçekte neye benzediklerini bilmezmiş ama insan formundayken dillere destan bir güzelliğe sahip olurlarmış. Siyah saçları, siyah gözleri ve kardan beyaz tenleriyle adeta herkesi büyülerlermiş. Güzelliklerinde olduğu gibi yaptıkları iyiliklerle de çevredekileri etkilemeyi başarırlarmış. İnsanlar uzun bir zaman onlarında kendileri gibi insan olduklarını fakat Tanrı'nın onları özenerek yarattığını düşünmüş. Günlerden bir gün Nemusların insan olmadıkları anlaşılmış ve onları lanetli yaratıklar olarak görmüşler. Karanlıkla lanetli... İnsanlar kasabada bulunan, Nemusların tasvirine uyan herkesi ormanın içinde bulunan göl kenarında toplamış ve lanetlerini onlara da bulaştırmamaları için hepsini yakarak öldürmüşler. Bazı rivayetlere göre onların ölmedikleri, intikamlarını almak için ormanın karanlık köşelerinde bekledikleri, bazı rivayetlerde ise Nemusların lanetinin ormanı lanetleyerek karanlığa gömdüğü söylenir.
Şimdilerde kasabadaki insanlar efsaneye inanmadıkları halde bu karanlık ormana girmekten korkuyorlardı. Ormanın içine girenler ise gölün 100 metre yakınana bile gidemiyorlardı.
Günün her dakikası gece karanlığıyla süslü orman şimdi güneş gibi parlıyordu. Ormanın derinliklerine doğru giderken ilk defa bu ormandan korktuğumu hissettim. Çocukluğumdan beri korkmadığım karanlık orman şimdi beni ışığıyla korkutuyordu.
Göle yaklaşırken bir insan silüeti dikkatimi çekti. Yüzü gölün ortasında küçük bir adanın üstünde bulunan salkım söğüt ağacına doğru dönüktü. Bu nedenle yüzünü göremiyordum. Yaklaştıkça kestane rengi saçları ve beyaz elbisesi ay ışığı altında parlamaya başlamıştı. Sanki beni hissetmiş ya da orada olduğumu biliyormuş gibi yüzünü bana doğru dönerek gözlerimin içine baktı.
Otuzlu yaşlarında olduğunu düşündüğüm, kızıl kahve gözlere ve kestane rengi saçlara sahip güzel bir kadın duruyordu karşımda. Üzerinde şifondan yapılmış kalın askılı, v yaka beyaz bir elbise vardı. Elbise krem rengi saten bir kemerle süslenmişti. Saçları yandan örülmüş bir şekilde beline kadar uzanıyordu.
Ben onu incelerken, o gözlerimin içine bakmayı sürdürmüştü. Gözlerinde derin bir acı vardı ve bana büyük bir umutla bakıyordu. Gözlerinde ki acıya inat yüzüne tatlı bir tebessüm yerleştirmişti. Ben hissettiğim tanıdıklık hissiyle düşüncelere dalmışken melodik bir ses beni daldığım âlemden çıkardı.
"Merhaba Hüma!"
Yarı korkmuş, yarı garipsemiş bir şekilde karşımdaki kadının gözlerine bakarken, "Merhaba! Daha önce tanışmış mıydık?"
"Hayır tatlım, daha önce tanışmadık. Ama ben seni tanıyorum. Çocukluğundan beri hep yanındaydım.
Tatlı bir tebessümle söylediği bu sözler içimde nedenini bilmediğim büyük bir acı oluşturdu.
"Kim olduğum şu anlık için önemli değil. Bir gün tanışacağız ama şimdi uygun bir zamanda değiliz. Hüma, senden kalbinin sesine kulak vermeni istiyorum, hissetmeni... Sadece sen yardım edebilirsin bize. Her şeyin bir anlamı vardır. Bunu keşfetmeni istiyorum, kendini keşfet... "
O bunları söylerken güneş gibi parlayan ay, ışığını yitirmeye; karanlık, ormana hükmetmeye başlamıştı. Karşımdaki kadının parlayan teni solarken ben korkuyla titriyordum. Kocaman açtığım gözlerimle etrafıma bakarken gözlerimin takıldığı son nokta ayın önünü kapatan siyah kuş sürüsü olmuştu.
Henüz tanışma fırsatı bulamadığım kadın "Dikkatli ol." diyerek gözlerimin önünde beyaz bir güvercine dönüşürken, yapabildiğim tek şey bakmak oldu. Beyaz güvercin gökyüzüne doğru kanat çırparken önüne çıkan büyük bir yarasa ve karga sürüsünü geçmeye çalışıyordu. Sürü onun geçmesine izin vermiyor ve onu yaralıyorlardı.
Hem korktuğumdan dolayı, hem de dikkat çekmek için attığım çığlık bütün ormanda yankılanırken, bu seferki hedef bendim ve ben uçamıyorum.
Üzerime doğru uçan kuşların farkındalığıyla koşmaya başlarken, ormanın her zaman olduğundan daha karanlık olması işimi hiçte kolaylaştırmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜDÜANKA (ASKIDA)
FantasíaBir efsaneye inansaydınız ne yapardınız? Onu hissetseydiniz... Her gece onu görseydiniz rüyalarınızda... Arkadaşlarınız bile size inanmazken siz ne yapardınız? Neden mi bunları soruyorum! Ben Hüma Ales Bir efsaneye inanıyorum ve onu bulmak istiyorum...