yaşım 16.
Yeni okuluma ilk gelişim.
Kimseyi tanımayışım.
Sana olan bitmeyen merakım, ve benden usanmış sen.
Ben ışıklar içinde dans eden bir peri kızı, sense aydınlığın dışında kalan yalnız ve mutsuz bir çocuktun.
Üçüncü sınıfa geçene kadar hiç anlaşamamıştık. Sana sorduğum sorulara tek kelimelik cevaplar veriyor, yalnızca beni başından savmaya çalışarak okuduğun kitaptan başını kaldırmak istemiyordun.
yaşım 17.
Sınıfımdaki herkesle çok iyi anlaşıyordum, yeni bir arkadaşa ihtiyacım yoktu. Ancak sana karşı bitmeyen merakım beni yiyip tüketmek üzereydi.
Her şey edebiyat ödevini benle yapmak zorunda bırakıldığında başlamıştı. Sen her ne kadar mecburiyet zannetsen de, Bayan Whitney'e bizi eş yapması için yalvarmış, ve bütün sene fotokobilerini çekmek zorunda kalmıştım.
Fakat senin için değmişti. Çünkü aramızdaki her şey o edebiyat ödevi sayesinde başladı. O günden sonra hayatının güneşi oldum, seni karanlıktan çıkardım.
İlk başlarda iki arkadaş gibi takılıyor olsak da, sana olan duygularım her geçen gün artmıştı.
Senin duygularını anlamak ise zordu. İfadelerini öyle güzel perdeliyordun ki, bazen benden gerçekten hoşlandığını– bazense yalnızca bana katlandığını düşünüyordum.
Susmak bilmezdim çünkü, her saniye sözünü geçirebileceğim bir konu bulur, ve dünyanın en önemli şeyiymiş gibi sana anlatırdım.
Ve sen herkesin aksine sesini çıkartmaz, beni durdurmaya çalışmazdın. Umrunda olmadığını söylemezdin. Başını eline yaslar, parıldayan gözlerinle bütün mimiklerimi inceler ve dudaklarımdan çıkan hiçbir lafı kaçırmazdın.
Benden hoşlandığını söylemesen de olurdu.
yaşım 18.
Beni yalnızca ikimizin bulunduğu kütüphanede, güneş batmak üzereyken öptüğün gün.
Daha önce hiç heyecandan bayılmak ile mutluluktan ağlamak üzere olmak arasında kalmamıştım.
Beni en güzel ikilimler arasında bırakan hep sendin.
Dudakların, dudaklarıma değdiğinde.
Gözlerim dolmuş, ellerim ne yapacağını bilemezcesine havada asılı kalmıştı.
Kalbim sıkışıyordu.Sense bu anı planlamış gibiydin, ya da uzun süredir hayalini kuruyordun çünkü belimi sıkıca saracak gücü kendinde bulman beni şaşırtmıştı.
Daha sonra kütüphaneden hızlı adımlarla kaçmış da olsam, peşimi bırakmadığını hatırlıyorum. Her bahsini açtığında utançtan ölmeme rağmen umursamadan sevgili olduğumuzu söyleyip durmuştun. Ki benim de isteğim buydu, ve sen benim ne istediğimi ben dile getirmeden anlamıştın her zaman.
Bu sırada üniversite için birlikte çalışmaya devam ediyorduk, tek hayalimiz aynı üniversiteyi kazanabilmekti.
yaşım 19.
Aynı üniversiteyi kazandığımızı öğrendiğim an, koşarak boynuna atlamıştım. Beni etrafında döndürmüş, boynuma, yanaklarıma onlarca öpücük bırakmıştın.
Birlikte yaşamaya karar vermiştik, Kore'deki ailelerimizin hiçbir şeyden haberleri yoktu. Benim Kanada'lı arkadaşım Ava ile birlikte kaldığımı zannediyorlardı.
Beraber market alışverişine çıkıyor, aynı yatakta güne uyanabiliyorduk.
Öleceğimi sandığım kadar hasta olduğum gün, benim için çok endişelenmiştin. Tatları fazlasıyla kötü olan ancak beni iyileştireceğini söylediğin çorbalar yapmış, her saniye ateşimi kontrol edip durmuştun. Bana bakarken gözlerin doluyordu, beni öyle bitkin görmeyi kaldıramıyor gibi bakıyordun.
O gün ilk defa, bana gerçekten aşık olduğunu hissetmiştim.
yaşım 20.
Her şey güzel, ve her zamanki gibi gidiyordu. Günlerimiz çoğunlukla aynıydı.
Pazar geceleri mısır patlatıyor, ve güzel bir romantik komedi filmi seçerek sarılıp onu izliyorduk. Bazenleri lunaparkta eğleniyor, bazenleriyse kulüplerde içip dağıtıyorduk.
Bana en pahalı restoranlarda yediğim yemeklerden daha güzel makarnalar yapıyordun.
Gençtik, ve bizden başka kimsenin bozamayacağı bir mutluluk yaşıyorduk.
Bu yabancı ülkede, birbirimizin her şeyiydik.
Dudaklarımı öpüyor, bana aşık olduğunu söylüyordun.
Sana olan aşkım hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordum.
yaşım 21.
Ailem seninle yaşadığımı öğrenmiş ve Kore'ye dönmek istemediğim için maddi desteğini kesmişti.
Sen her ne kadar üniversite masraflarımı ailenin karşılayabileceğini söylesen de reddettmiş, ve okulu dondurmak zorunda kalmıştım.
Bir kafede çalışıyordum, kulağımda bluetooth kulaklıklarım varken müzik dinliyor, bir yandan da sandviç hazırlıyordum.
Bütün aksiliklere rağmen sen yanımdaydın. Her umutsuzluğa kapıldığımda güçlü kollarınla beni sarıp sarmalıyor, ve beni o karanlığın içinden çekip çıkarıyordun. Mutluydum çünkü seninleyken her şeye iyi yönden bakabiliyordum, hiçbir şey için endişelenmeme gerek yoktu çünkü biz her zaman bir yolunu bulurduk.
Sen yanımdayken hiçbir şeyin önemi yoktu.
Hayalim ne kadar zaman geçmiş olursa olsun paramı biriktirerek üniversiteden mezun olabilmekti, bunu yapabileceğime inanıyordum, çünkü sen bana her zaman hiçbir şey için geç olmadığını söylüyordun.
İyi ki vardın.
yaşım 22.
Uzaklaştığımızı hissediyordum.
Hayatındaki önemli gelişmeleri dahi arkadaş ortamlarında öğreniyor, biliyormuş rolü yapmak zorunda kalıyordum. Eve döndüğümüzde beni geçiştirerek unuttuğunu, ya da önemli bir şey olmadığını söylüyordun.
Aynı evin içinde yaşayıp, aynı yatağın içinde güne uyanan iki insan nasıl böylesine uzaklaşabiliyordu?
Seni güldürmeye çalıştığım zamanlar bile gerçek bir tebessüm yakalayamıyordum dudaklarında.
Sorunun ne olduğunu söylemiyordun.
Bu düşünce ne kadar acıtsa da,
her şeyden,
benden bile,
sıkılmış gibiydin.yaşım 23.
Bugün doğum günüm.
Ve senden nefret ediyorum.• ☆ •
SELAM!
giris bolumunden on gorusleriniz??
diger bolumler dort yil sonrasinda, yani 27 yaslarinda gececek. umarim seversiniz🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
money power glory | taenniekook
Fanfiction"Paranı, tüm gücünü, ve şöhretini. Beni uğruna bıraktığın her şeyi almak istiyorum." texting + düzyazı.