"Hey.. istersen yanına gelebileceğimi biliyorsun değil mi?"
"Şirkete geldiğimden beri Lisa ve Chae peşimden ayrılmıyor zaten.. bari sen yapma Jisoo."
"Sadece bir teklifti."
"O aptal umrumda falan değil, biliyorsun değil mi?"
Yalan.
Sorun yokmuş gibi konuşmaya çalışsam da, sorun vardı. Hatta epey büyük bir sorun vardı, çünkü iki gün önce aldığım haberden sonra onu tekrar karşımda canlı kanlı bir halde görme fikri istediğim en son şeydi.
Korktuğum onu tekrar karşımda görecek olmak değil, onu gördüğüm anda hissedeceklerdimdi aslında. Kaçtığım şey hislerimdi ve onlarla yüzleşmek istemiyordum. Yalnızca arkama bakmadan etrafımı saran bütün hislerden koşarak uzaklaşmak istiyordum.
Ne hissedecektim?
Hayal kırıklığı? Özlem? Nefret?
Hepsi.
Peki hangisi daha ağır basardı?
Bilmiyordum, ama nefret olmasını umuyordum.Jisoo'nun sesi tereddütlüydü. "Biliyorum tatlım."
"Sonra görüşürüz. Alvin biraz daha kıpırdarsam beni öldürecekmiş gibi bakıyor."
Küçük bir kahkaha attı. "Akşam bendesiniz. Alvin'i öpüyorum."
Jisoo'nun açık bıraktığım hoparlörden duyulan sesine Alvin de kıkırdadı. Üzerimdeki kırmızı kumaşı iğnelerken telefonun kapanma sesi duyulduğunda tekrar aynadaki görüntüme odaklandım.
"Kırmızı benim rengim değil mi?" diye sordum kendini beğenmiş bir gülümsemeyle.
Arkama geçerek belimdeki iğneleri sıkılaştırdığında göğüslerim daha da öne çıktı. "Her renk senin rengin hayatım." dedi işine devam ederken. Gönlümü nasıl hoş tutacağını çok iyi biliyordu.
Alvin'in asistanından masamın üzerindeki telefonu rica ettikten sonra karşımdaki aynadan fotoğraflarımı çekmeye başladım. Eteğimle uğraşırken "Yayınlamayacaksın değil mi?" diye soran Alvin gülmeme neden oldu.
"Sadece kızlara göstereceğim." dediğimde bakışlarım aynadan geniş odanın kuytu bir köşesinde duran Taehyung'a takıldı. "Nasıl olmuşum Taehyung?" diye sordum sırıtarak. Cevap vermeyeceğini bilsem de ona laf atmak hoşuma gidiyordu.
Onun da bakışları aynaya kaydığında, gözleri yüzümden yavaşça indi. Bedenimin her bir santimini hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyormuş gibi süzerken bakışlarının tek bir yerde, Alvin'in daha da sıkılaştırdığı göğüs bölgemde birkaç saniye daha fazla oyalandığını hissettim.
Dudaklarımın kenarı memnuniyetle kıvrılırken tekrar göz göze geldik, fakat soruma cevap vermedi. Kısa bir bakışma ardından her zaman olduğu gibi gözlerini kaçıran ben oldum.
Neden bilmiyorum, adamın yüz metre öteden anlaşılabilecek karanlık bir havası vardı. Yaklaşık bir yıldır özel korumalığımı yapıyordu, fakat hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Hiç özel konular konuşmamıştık, uzun sohbetler etmemiştik. Ona gönderdiğim komik kedi videolarına cevap vermemişti. Şakalarıma gülmüyordu. Bazen dediklerimi duymuyormuş gibi davranıyordu hatta. Fakat umrumda olduğu söylenemezdi. İnsanları umursamayı uzun bir süre önce akıllanarak bırakmıştım. Sadece Taehyung'la alay ediyor, bazenleri beni korkutsa da onunla uğraşmayı seviyordum.
Gözlerimi kaçırma nedenim de buydu; beni korkutması. Eğer o karanlığa bakmaya devam edersem beni de içine çekebilirmiş gibi görünüyordu çünkü. Gözleri her şeydi. Sadece bakışlarıyla bir adamı öldürebilirmiş gibi hissettiriyordu. Hakkında bildiğim tek şey eskiden polis olduğu ve babamın korumam olması için özellikle onu istediğiydi. Abartmıyordum, adama neredeyse bunun için yalvarmıştı. İkna etmesi epey zor olsa da işini iyi yapmadığını söyleyemezdim. Babam küçüklüğünden beri karanlık bir dünyanın içinde olduğunu söylüyordu. Bu dünyaya önce ayak işleri yaparak başladığını biliyordum, fakat artık piramidin en üstünde sayılırdı. Kore'nin yeraltı dünyasında hatrı sayılır ailelerdendik. Bu nedenle de ortaokuldan sonra eğitimim ve güvenliğim için Fransa'ya gönderilmiştim. Artık burada olduğuma göre de beni koruyacak birine ihtiyacım vardı, ve Taehyung yanımdayken diğer özel korumalarıma nazaran kendimi daha güvende hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
money power glory | taenniekook
Fanfiction"Paranı, tüm gücünü, ve şöhretini. Beni uğruna bıraktığın her şeyi almak istiyorum." texting + düzyazı.