mart, 1946Takvimler martın son günlerindeydi, şakayıklar insana umut verircesine merhaba demeye başlamıştı. Mevsimlerden ilkbahar olmasına rağmen hava soğuktu. Genç çocuk da bu soğuğa inat dışarıda, sevgilisinin yanına gitmek için adımlıyordu ezbere bildiği yolları.
Taehyung Martinez, henüz 20 yaşındaydı. Güneşin okşadığı teni kavruktu. Babasının Fransız bir adam olmasına rağmen çekik gözleri, bir Koreliden farklı olarak zümrüt yeşiliydi. Kendisi 10 yaşlarındayken ailesini kaybetmesi üzerine büyükannesinin yanına -Kore'nin sınır kasabalarından birine- getirilmiş ve burada büyümüştü.
Köyün taşlı yollarını geçerek göle ulaştığında bir süre etrafı süzdü ve aradığını buldu. Sevinçli adımlarla kendisini bekleyen kişinin yanında gittiğinde o daha arkasını dönemeden beline sarıldı.
Genç adam arkasındaki kişinin sıcaklığıyla gülümsediğinde "Çiçeğim?" dedi mırıldanırcasına. Hemen sonra bedenini ona doğru çevirmiş sıkıca sarılmıştı. Kafasını sevgilisinin boynuna gömdüğünden "Sonunda görebildim seni." dediğinde sesi boğuk çıkmıştı. Sevgilisi Jeongguk, köy komutanının oğlu olduğundan sürekli şehre gidip geliyordu.
En son gidişinin ardından yaklaşık bir hafta geçtiğinden birbirlerini epey özlemişlerdi. Bu yüzden olmalı ki göğüsleri iç içe geçecek denli sarmışlardı birbirlerini.
Uzunca bir özlem giderişin ardından "Bak sana neler aldım!" diyerek şehirdeki sahaftan aldığı kitapları sevgilisinin eline tutuşturdu büyük olan. "Hyung-aah!" dedi daha hediyenin ne olduğunu bilmemesine rağmen. Sevgilisinden gelen en ufak bir şey bile onu heyecanlandırıyordu. Kafasını eğip poşetin içine baktığında kitapları görmüş kıkırdamıştı. Fazlasıyla sevinmişti de, çünkü bu köyde yapabileceği tek hobi sessiz bir yere geçip kitaplarıyla yalnız kalmaktı.
"Beğendin mi?" diye sordu genç adam. "Çok beğendim, teşekkür ederim hyung." dedi dudaklarında kocaman gülümsemeyle.
"O zaman gideriz bir gün şehre. Tüm sahafları gezer sonra daha nehir kenarında piknik yaparız, hm?" diye sorduğunda küçüğünün kalbi pıtır pıtır etmişti.
"Yeniden o fondanlardan da alır mıyız~?"diye sordu başını tamamen kaldırıp kendisinden uzun olan sevgilisiyle göz göze gelerek. Büyük olan ufak bir kahkahanın ardından "Alırız tabi" dedi burnunu kırıştırarak.
"Keşke orada da bu kadar rahat olsak, çok güzel olmaz mıydı hyung?" diye küçük bir isyanda bulundu dudaklarını büzerek. Jeongguk kollarını sevgilisinin belinden çekerek oğlanın yüzünü elleri arasına aldı "Sen benim sevgilimsin. Sana söz veriyorum bu şehrin her bir sokağı bizim el ele gezmemize tanıklık edecek." dedikten sonra dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.
Ama Taehyung sanki ilk kez öpüyormuş gibi çekinmişti. Bunun farkında olan Jeongguk konuyu değiştirerek akşamki eğlenceye getirmişti.
"Akşam geliyorsun değil mi?" diye sorduğunda küçük olan mırıltı şeklinde onaylamış "Ya sen?" diye sormuştu. Jeongguk biraz eğilip yüzünü sevgilisinin yüzüne yaklaştırmış "Evet, gelip bebeğimi görmem lazım." dediğinde "Yapma böyle!" diye bir nevi isyan etmişti.
Jeongguk cevap vermek yerine çimenlerin üzerine oturduğunda küçük olanı izlemeye başlamıştı. O da bunun ne anlama geldiğini elbette ki bildiğinden sevgilisinin kucağına oturmuş sırtını güvende hissettiği göğse yaslayarak gölü izlemeye başlamıştı.
Belini sımsıkı saran kollar eşliğinde hissettiği bir öpücük ardından omzunda sevgilisinin çenesini hissetti. Kalp atışları huzurla ritim tutarken üzerindeki bakışları görmezden gelemiyordu.