Ay ışığı altında dans ediyordu ruhlar. Oysa düşmanlardı birbirlerine; nefes aldırmaz, lanetlemekten vazgeçmezlerdi en kusursuz insanı bile. Yeter ki ikisinden birine inansın. Diğeri ne kadar mucize verirse öbürü de o kadar lanet yağdırırdı zavallı sürülere.Daha ölmeden hem cenneti hem cehennemi yaşarlardı. Bu öyle bir cennet ki en güzel çiçeklere sahip ormanlar, en masum çocuklar, harika kokular...
Fakat herkes bilir mucizelerin olduğu yerlerde korkunç lanetler, cennetin olduğu yerde cehennem de olurdu.
Onların kurduğu cehennem cennet kılığına girer, kurtları kandırırdı belki gecenin tek ışığı ay belki de tatlı sevilesi ruhlar kandırırdı kurtları kendilerine inanmayanları yeryüzünden acımasızca silmesi için. Evet, küçücük çocukların bile parçalandığı, annelerin babaların ruh eşlerinin ölene kadar acıdan attığı çığlıklara sahiplik yapan acımasız katliamlardan bahsediyorum.
Nedeni ise Ay'ın da Ruhlar'ın da kendilerine duyduğu bencillikti... Nerdeyse unutuyordum bir de kurtların güce olan zavallı açlığıydı. Asla barış için savaşmaz ama savaşın eninde sonunda barış getireceğine inanırlardı her ne kadar kendilerini kandırdıklarını bilseler bile asla kan dökmekten çekinmezlerdi.
Ay'da, Ruhlar'da buna karşılık güç hediye etti sürülere her ne kadar nadide ve az olsalar bile her sürü sahip olurdu bu güçlü varlıklara, Deltalar, Vitalar, Thitalar, Kara Alfalar ve çok nadir doğan büyücülükle harmanlanmış doğurgan Sigmalar.
Zaman geçtikçe her şey daha da kanlı bir hal almaya başladı. Artık sürü liderleri bu duruma dur demek zorunda kaldılar. Ay sürüleri ile Ruh sürüleri olmak üzere ayrıldılar bir toprakta iki yönetim vardı ama kimse kimseye karışamazdı.
İnançlar azaldı bunun üstüne Ruhlar lanetlerini yinelendi. Mucize diye verilen türleri en acı şekilde lanetlediler. Bu fiziksel bir lanet değil aksine tamamen ruhunu çürüten, insanın aklını kaçırtacak türden acılarla karşılaştırdılar. Öyle acı çektiler ki en güçlüleriyken kendi gözyaşları ve sevdiklerinin kanından oluşan gölcükte ruhları boğulacak kadar güçsüzleştiler.
Vitalar ve Sigmalar artık kendi çocuklarını ve güçlerini kaybederken, Thitalar iyileştiremezken, Kara Alfalar ve Deltalar yeni bir savaşa başladı. Yeni lanet buydu ya, kurtların sürüleri için ruhlarına gömdükleri güç hırsını yeniden doğurmuştu inançlarında kaybolanlar.
Üstünlük kurdular, güç galip geldi akla karşı korkunç sonlar kaldı geleceğe. Thitalar artık uzun yıllar geçtikçe nadiren doğmaya başladılar. Vitalar ve Sigmalar saklanmak zorunda kaldılar bazen bir omega bazen bir büyücü hatta bazen bir cinsiyetsiz kılığında çünkü insanlar onları kirli laflarla anmayı esirgemediler boş egolarından.
Bunun karşılığında acımaya geldi Ay unuttuğu vicdanını biraz olsa bile buldu ve her ne kadar güç savaşını durduramazsa bile Sigmalara ve Thitalara güçlerini geri verdi. Fakat bu yine de onların saklanmasını engellemedi.
Yıllar geçti bu savaşların üstünden sürüler olgunlaştı ve uysallaştı, kendi sinilerine çekildiler. Ama bu yine de güç yarışını engellemedi.
Bir yer dışında, Daegu'da ikiye ayrılmıştı diğer topraklar gibi Ay ve Ruh olmak üzere fakat aralarında sanki görünmez bir duvar vardı. Güç savaşı vardı Ruhlar'ın sürüsünde egoları asla durulmuyor, kendilerinden alt olarak gördüklerini aşağılayıp duruyorlardı. Bu sürüye doğan tek güç ise Kara Alfa olan Kim Taehyung. Sürüsünün aksine asla gücü gösteri yapmakta ya da egosunun yüksekliğinde bulmazdı. Kralın yani babasının aksine geçmişi hep göz önüne alırdı en az kendisi kadar güçlülerin olduğunun farkına varırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Secret Of Moonlight
Fanfiction(Henüz açıklama bulunamadı.) Omegaverse Taegi -Rahatsız edebilecek ağır sahneler içerebilir. Ona göre okuyun lütfen.