"Ne demek ciddi değildim ya?"
"Birlikte neden duşa giriyoruz amına koyayım kaç yaşına gelmişsin git yıkan kendi başına"
"Neden ümitlendirip sonradan hayır diyorsun? Siz erkekler hep aynısınız. Kal ıslak ıslak vermiyorum sana don atlet." Saçlarını savurdu ve banyoya girdi. Kapısını kapatmasıyla birlikte birden gülmeye başladım.
"BU KAPININ KİLİDİ NİYE BOZUK YA?! KİMSE GİRMESİN!" Sahte bir şekilde sitem etmişti. Daha da güldüm.
O duştayken odasını incelemeye başladım. Odası tamamen siyah ve beyaz üzerine döşenmişti. Yatağının siyah çarşafı, beyaz yastıkları. Beyaz dolabı, siyah kulpları. Beyaz duvarı, siyah çerçeveler. Odasının bir köşesinde duran tuvali, boyaları, fırçaları... Her ne kadar kıyafet vermeyeceğini söylemiş olsa da kendime bir şeyler çıkartmak için dolabını açtım. Bir kaç parça bir şey çıkartıp yatağın üstüne bıraktım.
Gözüme birden aynasının köşesine takılı olan fotoğraflara çarptı. İkisi de Hyunjin ile benim eskiden kalma fotoğraflarımızdı. Ben böyle fotoğraflarımızın olduğunu bile unutmuşken Hyunjin aynasına asmıştı.
Ortaokulda ilk defa Hyunjin ile okuldan kaçmıştık. Sokaklarda gülerek gezerken babama yakalanmış, uzun uzun azar işitmiş, daha sonra okula geri gönderilmiştik. Yakalanmamıza rağmen eğlenceliydi. O günden sonra bir daha kaçmaya cesaret edememiştik.
Bir aralar Hyunjin ile kaslı adamlara çok özenir, onlar gibi olmanın hayalini kurardık. Hayalimizin gerçek olması için her akşam asla işe yaramayan egzersizler yapar ve ter içinde kalırdık. Bi zaman sonra işe yaramadığını fark edip vaz geçmiştik.
Telefonumla ilgilenirken odanın kapısı tıklatılmıştı. Gelen Bayan Hwang'dı. "Bir şeye ihtiyacın var mı oğlum? Hyunjin sana kıyafet verdi mi?"
"Evet efendim. Hayır bir şeye ihtiyacım yok ilginiz için teşekkür ederim."
"İstersen bugün burada uyuyabilirsin tatlım. In-youp ve babası gitti o yüzden misafir odamız boş ama temizlemem lazım. Rahat edebilir misin?"