yağmur ağlıyordu tüm dinginliğiyle, aynı yerde ve aynı saatte. eksik olan bir şey vardı büyük oğlan için, bir parçası eksikti ve bunu kimse anlayamayacaktı. bu sokaklardan elinde küçüğünün eli yerine ona her kelimesini bastıra bastıra, göz yaşlarının izlerini bıraka bıraka yazdığı defterini tutabiliyordu sımsıkı.
büyük oğlan seviyordu aslında yağmurlu havaları, hatta en sevdiği hava şuan içinde bulunduğu an denilebilirdi, çünkü bazı şeyleri saklaması gerekmiyordu, içinde saklıyordu zaten tüm maziyi. bazen dışarı çıkarmak ve yaşamak istediğinde gözlerinden küçük oğlanın deyişiyle "dans eden inciler" akıyordu yağmur damlaları ile, yine de bir fark vardı; bu sefer küçüğünün omuzlarında dans etmiyor, kızgın yağmur damlaları ile kavga ediyordu büyük oğlanın göz yaşları.
büyük oğlanın bakışları gün geçtikçe derinleşmeye, acısı ise gün geçtikçe azalıyordu. unutuyordu çünkü büyük oğlan, aklında tutamıyordu bazı şeyleri ve bu ona acı veriyordu, çoğu kez denemişti ondan sonsuza kadar kurtulmayı fakat korkuyordu.. ya miniği geri döner ve onu bulamazsa? bazı imkânsız şeylere bile ihtimal verirmiş insan çaresiz durumdayken işte büyük oğlan bundan farksız durumdaydı.
yağmurun gittikçe artmasıyla büyük oğlan oradan uzaklaşmak yerine kaldırımın bir köşesine oturmuş, eline yapışacak durumda olan defterini kendine özenmediği kadar büyük bir özenle açmış ve kalemini ceketinin göğüs tarafındaki cebinden çıkarmıştı. yazması gerekiyordu, bazı şeyleri unutmaması için bunu yapması gerekiyordu.
saniyeler, dakikalar, saatler belki de büyük oğlana göre yıllar geçmişti, geçen her dakika büyük oğlanın içindeki acı hafifliyor gibi görünse bile büyük oğlan hâlâ aynıydı, onsuz..
büyük oğlan işine yeteri kadar büyük bir ciddiyet ile odaklanmış bazı şeylerin acısını kendinden çıkarmaya çalışıyorken onu izleyen kişiden habersizdi, tüm dünyanın onun olacağını bilse bile değişmeyeceği tek andan..