Kaosun Doğuşu Bölüm-2

8 2 0
                                    

4.HAFTA
 
Kendimi koşarken buldum. Her tarafım terden sırılsıklam olmuştu. “Bir dakika!” diye haykırdım, bu neredeyse 1 ay önce ölümüne koştuğum yere çok benziyordu. Arkamdan yerin çatırdamasıyla tüylerim diken diken oldu, aynı şeyleri mi yaşıyordum? Gölge görünümlü ağaçlar yerlerinden sökülüp etrafa uçmasa yine onları gölge zannedecektim. 

Yeniden ilerideki mağarayı aramaya başladım ama ondan eser yoktu! Arkamdan gelen varlığın bu sefer Noz-Noz olduğunu biliyordum ve bu sefer bana çok daha yakındı. O kadar yakındı ki onun her adımında yerler gümlüyordu ve kükremesiyle vücudum zonkluyordu. Bu sefer onunla yüzleşmeliydim. İçimden bir ses öyle yapmam gerektiğini söylüyordu.

Bir anda koşmayı bıraktım ve birkaç saniye sonra Noz-Noz da koşmayı bıraktı. Arkamı döndüm ve “Ne istiyorsun?” diye bağırdım. Bu sırada burun deliklerinin içine bakmamaya çalıştım. Bana parlayan mavi gözlerle : “Her şeyi…” dedi. Sesi o kadar yüksek ve kalındı ki etraftaki kuşların hepsi uçuşmaya başladı. Sonra burnundaki kara delikler büyümeye başladı ve öncelikle ona yakın kaya ve ağaçlar olmak üzere her şeyi içine çekmeye başladı. Kontrol dışı bir biçimde ona sürükleniyordum. Ayaklarım yerden kesildi ve istemsizce nefesimi tutarak sonsuzluğa daldım.
 
Zamansızlık- 1
Karanlıkta süzülüyordum, aşağı doğru bakıp kendi vücudumu göremeyince normalde korkmam gerekiyordu ancak sanki duygularımdan kurtulmuştum. Hissetmemek değişikti, sanki burada ben yokmuşum gibiydi… Ardından etrafımdaki uzay gibi gözüken mekan değişmeye başladı, bir su damlacığı belirdi. Sonrasında bu damlacık bölünerek sayısını arttırmaya başladı. 

Ancak normalde renksiz olan bu damlacıklar sayısını arttırırken arasından bir tanesinin düzensiz ve morumsu bir şekil alması ile *Korkmam gerektiğini* düşündüm. Düzenli biçimliler sayısını arttırmaya devam ederken mor ve biçimsiz olan ise hala bir taneydi ve düzenliler birleşirken o birleşmeyi reddediyordu.

Düzenliler artık su damlacığı denemeyecek kadar büyümüş ve farklılaşmıştı. Galiba evreni meydana getiriyorlardı. Sonsuza dek değişerek en sonunda şu anda bildiğimiz dünya oluşacaktı. Her şeyin başlangıcına bizzat tanıklık ediyordum. Mor olan kendi kendine büyüyordu ama bölünmüyordu. Aynı Noz-Noz’un burnundaki kara delikler gibi bir form almaya başlamıştı, acaba Noz-Noz’un doğuşu muydu bu?

 Mor parçacık en sonunda kendinden bir tane daha oluşturdu ve dengelendi. Gezegenler, yıldızlar ve galaksiler oluşurken mor iki parçacık hiç büyümüyordu. “Eğer şu anda gerçek dünyada olsaydım kaç sene geçeceğinden emin olmadığım kadar fazla zaman geçti.” diye düşündüm. Belki de gerçek dünyada 3.5 milyar yıl geçmişken bana “zaman” hiçbir şey ifade etmiyordu. Sadece su damlacığının oluşumunu göreli birkaç dakika geçmiş gibi hissediyordum. Şimdi ise mor parçacıklar alışılmadık biçimde titremeye başladı.
 
Zamansızlık- 2
O düzenli damlacıkların oluşturduğu her şey normalde sabit olması gerekirken mor parçacıklara doğru hareket etmeye başladı. Mor parçacıklar her şeyi içine çekiyor ve çektikçe renkleri siyaha yaklaşıyordu. Hatta o kadar siyah 
olmuşlardı ki, nesneler onların içine hareket etmese nerede olduklarını göremezdim. Sonsuzluk içinde hiçlik oluşuyordu… “Kavramlar iyice birbirine girdi.” diye aklımdan geçirdim.

 Mor parçacıklar artık kara deliklere dönüşmüştü ve birleşip daha da küçülmeye başladıklarını sezdim. Sıkıştıkça daha da dengesizleştiler, ardından bir patlama ile gözlerim kamaştı.

? Hafta
“Hey… Hey!”
Derin bir nefes alarak uyandım ve yine o karanlık tünelin içinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi Sensei bana bakıyordu.
+N-Neler oldu demin?
-Seni kendinle yüzleştirmek için Doğruluk Kapısı’ndan içeri yolladım. Eğer Doğrulayıcı sen isen, evrenin sırlarına tanıklık etmiş olman gerekiyor. Eh tabi kehanet doğruysa… Sensei:  “Bunu anlamanın tek bir yolu var.” dedi ve bana taştan bir tablet verdi. Üzerinde benim kullandığım alfabeye çok benzer harfler vardı. Ne yazdığını kestirebiliyordum:
 
2 çeşittir Kadim olan.                 
Denge içindedir,
Sonsuz ve hiç olan.
Biri ilerlemecidir,
Diğeri ise açgözlü…
 
Okuduklarımı kavramaya çalışırken Sensei yüzüme umutla bakıyordu. Sonra kafamı kaldırıp: “Burada yazanların hepsini kendi ‘gözlerimle’ gördüm!” dedim, aydınlanmışım gibi. Sensei: “ İşte evlat… Chi’yi öğrenmenin zamanı geldi, Chi bu damlacıkların enerjisi. Anlamamış olduğumu sezip bir daha söyledi : “Bu damlacıklar sadece insan onu kavrayabilsin diye…

Kaosun DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin