plain white t's-hey there delilah
kendi hislerime yetişememek beni hayatım boyunca yoran şeylerin başını çekiyordu.
muhtemelen haftalar bile sürmeden yine kendime acıyan, karşısındaki insanların düşüncelerini hiçbir şekilde önemsemeyen, sağda solda tanımadığı insanların yanlarına kıvrılan birine dönüşecektim tekrar. sırf birkaç kelime güzel söz için, bağ kurmadan da olsa birkaç saatliğine yalnız kalmamak için yaptığım tüm şeyler her seferinde kalbimde çok daha büyük bir boşluk oluşturuyordu işte.
henüz birkaç gün önce karşımda sessizce ona tepki vermemi bekleyen çocuktan tamamen uzaklaşmak isterken, şimdi geniş avuçları dizlerimde dinlenirken bu anı dondurup onun hayatını dinlemek, bilmek, onu anlamak istiyordum.
çok uzun bir süre boyunca kimseyi gerçekten isteyerek öpmemiştim böyle.
çok uzun süredir bu kadar keyif almamıştım beni öpen hiçbir dudaktan.
bu gamzeli soobin benim kurduğum tüm duvarlarda çatlaklar oluşturmaya başlamıştı. "şey," karanlık havada bile parlayan koyu gözlerine çıkardım bakışlarımı. "bayadır sessizsin. kötü müydü?" insanlara değer vermeye başlayınca o yaramaz havası sönüyor gibiydi sanki. kendine olan öz güveni şimdi yerle bir olmuş, ona söyleyeceğim tek şeyi bekliyordu nefesini tutarak. içimden sadece onun beni öpmeyi bırakmamasını dilemek geçiyordu. bütün karakterime zıt bir şekilde, sabaha kadar yanımda dursun istiyordum.
"değildi soobin." gülümsedim. kırılmasını istemedim. karşımda kızarmış yanakları, sürekli parmaklarıyla oynarken onu hiç kırmamayı diledim.
başkası olsa şimdiye çoktan uzaklaşacağım bu durumun içindeyken şimdi ona iltifat etmek istiyordum. bana karşı bu kadar nazik olması bütün vücudumu darmadağın ediyordu. hislerimin bir negatif, bir pozitif olarak değişmesine yol açıyor, bütün midem alt üst oluyordu.
dudaklarına gülümseme yerleşti kocaman. sanki çok uzun süredir bunları duymak istiyormuş gibi koca bir nefesi bıraktı dışarıya. hala yanımdaydı, garip bir pozisyondaydık ama aldırış etmedim.
bütün gece yanımda kalmasını istesem, kalır mıydı?
yine bir gecelik diyerek yırtabilir miydim bu sefer?
"istersen gidebiliriz, soğuk olmaya başladı. üşütmeni istemiyorum." soobin daha fazla sessizliğe dayanamadığından hızlıca kalktı yerinden. pantolonundaki kumları silkelerken yere sessize alarak attığı telefonu cebine sıkıştırdı hemen. alt dudağını hafifçe ısırıp bırakıyordu sürekli. eli aşağıya doğru indiğinde üstelemeden sıcak avucuna kendi elimi yerleştirip ondan güç alarak ayaklandım.
"soobin," tam ilerlemeye başlayacakken hafifçe kolundan tutarak durdurdum. beklenti dolu bakışları benimkilerle buluştuğunda istemsizce dudaklarımın iki yanı az da olsa kalktı havaya. "kahve içmek ister misin benimle?"
büyük bir gülüş bıraktı aramıza gamzeli çocuk. bu kadar sevineceğini tahmin etmemiştim. "olur! nerede içmek istersin? yakınlarda açık bir yerler bulabiliriz! ayrıca tamamen ayılmış durumdayım, barın oraya gidip motorumu alalım mı önce? ya da sen burada bekle ben heme-" o kadar hızlı konuşuyordu ki dayanamayıp ellerimi yanaklarına yerleştirip suratını büzdüm. kocaman olan gözleriyle saçma sapan konuşmasını kesti hemen. "sakin ol.." yüzümdeki gülümseme daha da genişledi onun bu hareketleri yüzünden. dudakları büzülmüş, balığa benziyordu şimdi. komiğime gitti.
"tamam.." yapabildiği kadar duyurunca bana sesini, sakinleştiğine emin olduktan sonra bıraktım suratını. büyük eli kalbinin oralarda dolanıp birkaç kez ovaladı göğsünü. "gidelim o zaman." onu kafamla onaylayıp takip ettim. hiç ses çıkarmadan tekrar barın oraya döndük. yolda birkaç kez yan yana yürüdüğümüzden dolayı değen omuzlarımız yüzünden soobin sessizce kıkırdamıştı. o böyleyken tek dileğim herhangi bir atağın beni hazırlıksız yakalamamasıydı. şu an yaşadığımız şeye devam etmek istiyordum edebildiğim kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
borderlines, yeonbin
Fanfiction"sınırlarında gezmeden yapamıyorum yeonjun, en çok sınırlarına düşüyorum."