2

421 47 17
                                    

Byun Baekhyun, Park otelinde ayırttığı standart odaya bir göz attı ve yüksek sesle inlememek için kendini tuttu. Bundan daha büyük süpürge dolapları görmüştü. Hem de bir sürü!
Bezginlikle içini çekerek valizini yere bıraktı, uzun Los Angeles uçuşu boyunca ayağında olan sıkı ama iyi görünümlü ayakkabılarını çıkardı, daracık yatağın ucuna ilişti. Bir bacağını uzatıp kapıyı kapattı, kıpkırmızı gözlerle bir hafta kadar kalmak zorunda olduğu cezaevi
hücresine benzeyen odayı süzdü.

Tamam, Kral Dairesinde kalmayı beklemiyordu. Liste başı aktörlerden biri değildi ama buraya film festivali için gelmişti ve şehirdeki en kötü oteldeki oda bile, bu dolaba benzer
odadan daha iyi durumda olmalıydı. Odada banyo bile yoktu ve penceresi uzansa ulaşabileceği tuğla bir duvara bakıyordu. Üstüne üstlük, oda hiç de yeni müşterisi için temizlenmişe benzemiyordu. Halının üzerinde
kırıntılar vardı, yatak örtüleri buruşuk ve lekeliydi.

Canı iyice sıkılan Baekhyun uzandı, içecek bir şey almak için küçük televizyonun altındaki buzdolabını açtı ama mini barın yerinde de yeller esiyordu. Sadece bir şişe su ve yarısı yenmiş bir paket çikolata vardı. Baekhyun gözlerine inanamıyordu! Bir gün bu kadar mı kötü
geçebilirdi?

Los Angeles’da üst üste iki uçuş iptal edilmişti. Sonunda bulabildiği uçakta ekonomi sınıfında, kucağında çığlık çığlığa ağlayan bir bebeği olan anneyle, koltuğuna zor sığan, hatta
kol dayama yerini bile işgal eden iş adamının araşına sıkışmak zorunda kalmıştı. Uzun uçuşların sonunda uçaktan darmadağınık çıkan artistleri yakalamaya bayılan paparazileri
düşünerek etkileyici bir şekilde giyinmişti ama şimdi, on üç saatin sonunda şişen ayakları onu
öldürüyordu. Uçakta uyuması ise uzak bir hayal olmuştu. Ve acınacak haldeki bu otel odası bardağı taşıran son damla olmuştu.

Gazaba gelen Baekhyun yerinden kalktı, ayakkabılarını sızlayan ve şişmiş ayaklarına zorla geçirdi. Belki bir mega star değildi ama bu şartları da hak etmiyordu. Bu odada nefes bile alamazken galalara ve sonrasındaki partilere nasıl hazırlanacaktı? Ve bu süpürge dolabına neden tıkıldığını da çok iyi biliyordu. Çünkü o bir Byun'du. Çünkü ablası Krystal, Park Bangchan'ın teklifini reddetmişti,
ve Byun Şirketinin hisselerini satmıyordu. Demek ki Bangchan, bir
Byun'u dolap kadar odaya tıkmayı eğlenceli buluyordu.

Ha, ha! Buna ancak gülerdi.
Tamam, iki ailenin arası bu kadar gerginken, belki de Park'ların Otelinden yer ayırtmamalıydı ama Berlin Film Festivaliyle uzaktan yakından ilgisi olan herkes o otelde
kalıyordu ve Baekhyun, aile gururu uğruna bunu kaçıramazdı. Bu festivale çok bel bağlamıştı, uzun süredir çok çalışmıştı ve kendini ispatlaması için önüne gelen fırsatı tepemezdi. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü biliyordu. Her şey bol bol dedikodu ve öpücüklerden ibaretti. Ağ oluşturmak ve o ağın içinde yer almaktı. Ve bunu yapmak zorundaydı.

Sinema kariyerini sağlamlaştıracak her şeyi yapmaya hazırdı. Aktör olmak uğruna elindeki her şeyden vazgeçmekle doğru kararı verdiğini ispatlamalıydı. Annesinin anısını onurlandırmalı, onu
gururlandırmalıydı. Hem, Park adını tükürürcesine söyleyen Krystal'dı. Baekhyun hiçbir zaman aile işine
karışmamıştı. Ama öylece oturup, bir Park'ın tepesine binmesine de asla izin veremezdi!

Kendini son bir kez süzen Baekhyun odasının kapısını açtı, fırtına gibi koridora çıktı. Bir Byun'u alçaltmaktan zevk alan adamı bulacaktı.
Alt kattaki otel lobisi aktörler, aktrisler ve medya görevlileriyle kaynıyordu. Bütün Park otellerinde olduğu gibi altın yaldızlı mobilyaları, mermer zemini, yeni sanat akımını vurgulayan ışıltısıyla lobi muhteşemdi. Tanıdığı kişilere uzaktan el sallayarak lobi boyunca ilerledi ve danışma masasına ulaştı.

"Yöneticiyle görüşmek istiyorum, lütfen."

Masadaki topuzlu, şık giyimli kadın tek kaşını kaldırarak onu süzdü. "Korkarım, Bay Park meşgul, Bay..."

"Byun. Byun Baekhyun." Danışmadaki kadın hiç etkilenmemiş görününce Baekhyun dişlerini sıktı. Tamam, henüz tanınmıyordu. Ama o hafta gösterilecek filmlerden birinde
yardımcı bir rolü vardı ve yüreklere dokunacak, ödüller kazanacak başka bir filmde daha büyük bir rol alma ümidini taşıyordu.

Baekhyun abartılı denecek kadar tatlı bir tavırla "Bay Park’ın meşgul olduğuna eminim," dedi.
"Ama Byun Oteller zinciri sahiplerinden biri olduğumu göz önüne alınanız, sanırım benimle görüşecektir, değilmi?"

Kadının yüzündeki kararsız ifadeyi fark edince ona doğru eğildi, gülümseyerek "Bu konuda bana güvenin," diye ekledi.

Kadının ifadesi kararsızlıktan tedirginliğe dönüştü ama sert bir baş işaretiyle yerinden kalktı.
"Bay Park uygun mu bakayım," diyerek arkasındaki odanın kapalı kapısına doğru ilerledi.

Baekhyun tuttuğu nefesini bıraktı. İlk engeli aşmıştı. Ne yazık ki daha birçok engeli aşması gerekiyordu.

+

"Byun Baekhyun'mu?"

Chanyeol eşikte durmakta olan resepsiyoniste hayretle baktı. Milyonlarca problemi varken bir de
bu mu çıkmıştı? Bir kamyon dolusu şöhret, süitlerinin her odasında taze çiçekler ve pembe şampanya görmek istiyordu ama asla gül veya zambak konmayacaktı. Halihazırda bir düzine çiçek buketi aralarında birer adet gül olduğu için aşağıya geri gönderilmişti. Aslında o kendini beğenmiş yıldızcıklara çiçek buketlerini nereye koyacağını göstermek isterdi ama kendini tutmak zorundaydı. Ama Bangchan'ı ilk gördüğünde ona ne yapacağını iyi biliyordu.

Ağabeyi, ona sadece gülümsemesi ve birçok eli sıkması gerektiğini söylemişti ama bu Hollywood tiplerinin ilgi açlığı inanılmazdı. Ve bütün öfkesi ve acılarıyla tekrar Park olmak onu daha da tahammülsüz kılıyordu. Mutfakta kalmasının bir nedeni vardı.

Chanyeol, resepsiyonistin ismini hatırlamaya çalışırken bezgince sordu. "Yani Byun Otellerinden bir Byun'un beni görmek istediğini mi söylüyorsun, Dahyun?"

Dahyun başıyla onayladı. "Yöneticiyi görmek istedi. Israr ediyor."

Chanyeol bir an gözlerini kapadı. Harika! Israrcı bir Byun, onu görmek istiyordu!
Bir Byun'un Berlin’de ne işi vardı? O hassas görüşmeler Londra’da ve New York’da yapılmıyor muydu?
Zorlama bir gülümseyişle "Teşekkürler," dedi. "İçeri al."

+

Resepsiyonist, Baekhyun'u dayanılmaz bir on dakika kadar beklettikten sonra buz gibi bir
gülümsemeyle geri döndü.
"Bay Park, sizi bekliyor, Bay Byun," derken gözleri çakmak çakmaktı. "Bu taraftan, lütfen..."

Baekhyun alaycı bir sesle "Teşekkürler," dedi.
Park Otelleri müşteriye hizmette bir numara değil miydi? O berbat odanın üstüne bir de bu kadının tavırları kabul edilemezdi. Acaba
bundan daha lüks otellerde müşteriye nasıl davranılıyordu? Ama ne de olsa o bir Byun'du. Belki de bütün kabalıklarını ve iğrençliklerini bilhassa ona saklamışlardı. Şimdi onlara günlerini gösterecekti!

Nahoş düşünceleri beyninin gerisine atarak resepsiyonisti takip eden Baekhyun, lobinin arka tarafındaki ofise girdi ve masasının başında oturmuş, parmaklarını dağınık kahverengi saçlarının arasından geçirmekte olan adama bakakaldı.

Park Bangchan bu muydu? Onun
fotoğrafını birkaç magazin dergisinde görmüştü ama masasının başında oturan bu adam son derece... Seksiydi.

Actor Byun-ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin