;

212 20 28
                                    


Jisung

Okula doğru yürüyordum. Yanımda da her zamanki gibi Minho vardı. Aynı okula gittiğimiz için okuldan o kadar da nefret etmiyorum. Minho varsa neresi fark etmez çok güzeldir orası. Okula yürümek bile onunla çok güzel. Genelde çok konuşmaz. Bakışlarıyla, davranışlarıyla belli eder demek istediklerini. Onunla aramda bir bağ olduğunu düşünüyorum, o herkesten farklı. Beni herkesten iyi anlıyor.

Okula sonunda vardığımızda sıkıntıyla ofladım.
"Burdan nefret ediyorum, cidden. Sen olmasan bir dakika bile durmam."

Minho bana her zamanki gibi perileri andıran gülümsemesini gösterdi. O cidden çok güzel gülüyor. Ona bakarken daldığımı fark ettim ve silkelenip etrafıma baktım, insanlar bize bakıyordu.

"Neyse, artık derse gitmeliyiz sanırım."
Minho yine konuşmuyordu. Ona gülümseyip el salladım. Kızardığımı hissettiğim için utanıp koşarak merdivenleri çıkıp sınıfıma girdim.

Yanımda kimse oturmadığı için çok şanslıydım. Kimseyle muhattap olmama gerek kalmıyordu.
Sırama geçip her zamanki gibi çantamdan kitabımı alıp okumaya başladım.
Bir süre sonra coğrafyacı sınıfa girdi, yanında da kırmızı saçlı bir çocuk vardı. Saçları cidden çok güzeldi. Çok beğenmiştim ama ona söyleyemezdim, insanların beni yargılamasından korkan biriyim. Konuşmamak daha iyi.

"Günaydın çocuklar, bu yeni sınıf arkadaşınız Hyunjin. Arkadaşlarına kendini tanıtır mısın?"

Adının Hyunjin olduğunu öğrendiğim çocuk gülümseyip başıyla onayladı.
"Tabii. Ben Hwang Hyunjin. Ailemin işi nedeniyle okul değiştirmek zorunda kaldım ve buraya geldim ve evet, doğuştan yakışıklıyım."

Arka sıralardan birkaç kız gülerken onlara göz devirdim ama tabii görmemişlerdi.
"Bu kadar yeter."
Öğretmen sınıfta göz gezdirip bana baktı bir süre.
"Jisung'un yanına geç. Duvar kenarı en arkadaki."
Hyunjin yanıma geldi ve sırt çantasını sıranın üstüne koyup oturdu.
Şimdiden rahatsız olmuştum.
Korktuğum şey oldu, benimle konuştu.

"Sen Jisung'sun."
Anlamayarak ona baktım.
"Evet, bu bir sorun mu?"
Yanlış bir şey söylemiş gibi ellerini sallayıp beni düzeltti.
"Hayır hayır. Demek istediğim, emin olmak istemiştim."
"Peki."
"Ben de Hyunjin."
"Evet. Biliyorum."
Onu terslememi beklemiyor olacak ki morali düşmüş gibiydi.

"Kitap okumayı seviyorsun sanırım?"
"Evet, severim."
"Ben pek sevmem."
"Beni ilgilendirmez."
"Hadi ama! Çok sıkıcısın."
Kitabımı kapatıp sırama koydum.
"Ne oldu yine?"
"Sadece arkadaş olmaya çalışıyordum."
"Bana bir arkadaş yeterli, teşekkürler."
"Öyle mi, kimmiş?"
İstemeden gülümsedim. Minho aklıma her geldiğinde gülümsemeden edemiyordum. Şuan yanımda olmasını isterdim. Onu özledim. Sadece bir derstir görüşmüyoruz ama onu deli gibi özledim.
"Tanımazsın."
"Tanıştırırsın o halde?"
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Olmaz."
Hafif şaşırmıştı. Zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Yani, olabilir."
O da sonunda gülümsedi.
"O halde teneffüste tanıştır bizide."
"Tamam, tanıştıracağım."
Önüme dönüp kitabımı okumaya devam ettim. Minho'yu paylaşmak istemiyordum ama bir şey olmazdı herhalde. Hem Hyunjin o kadar da kötü birine benzemiyordu.

34 dakika sonra..

Sonunda zil çalmıştı, Minho'yu görebilecektim!
Hyunjin heyecanla sıradan kalktı.
"Hadi göster bakalım arkadaşını Ji."
Kısa sürede bu kadar samimi olmasına hayret ediyordum doğrusu ama bozmak istemedim.
"Arka bahçedeki bankta buluşuyoruz her teneffüs. Hadi gidelim."
Hyunjin koluma girdi. Pek temastan hoşlanmasam da sorun değildi. O iyi biriydi, öyle hissetmiştim.

Arka bahçeye vardığımızda söylediğim banka oturduk.
"Ne zaman gelir?"
Gülümsedim. Aklıma her geldiğinde gülümserdim zaten, söylediğim gibi.

"Şimdi gelecek."

Bir, iki dakika bekledik ve uzaktan bize doğru yaklaşan Minho'yu gördüm. Cidden onun peri olduğuna inanıyordum, o mükemmeldi.
"İşte, geliyor."

Hyunjin baktığım yere doğru baktı. Anlamayarak bana döndü.
"Jisung?"
"Ne oldu?"
"O nerede?"
"Kör müsün Hyunjin. Geliyor işte görmüyor musun?"

Minho sonunda yanımıza yaklaştığında ayağa kalktım ve ona gülümsedim.
"Selam Minho. Bu Hyunjin, yeni sınıf-"
"Jisung, sen ciddi misin?"
Hyunjin banktan kalkıp beni omuzlarımdan tuttu, hafif sarstı beni.
"Ne oluyor Hyunjin?"
Bana hayretle bakıyordu.
"Jisung.. Gerçekten burda birini mi görüyorsun?"
Ona güldüm.
"Hyunjin saçma şakalar yapmanın sırası değil. Tanışmak istiyordun, tanış işte."
Gözlerinin dolduğuna şahit oldum, neden bilmiyorum benimde boğazım düğümlenmişti o an.
"Jisung nasıl desem bilmiyorum. Burda sen ve ben dışında kimse yok."
Minho'ya tekrar baktım. Yüzü donuktu. Boş bakıyordu, bomboş.
"Hyunjin, ne diyorsun?"
Gözünden bir damla gözyaşı düşmüştü Hyunjin'in.
"O gerçek değil Jisung. Öyle biri yok, burda kimse yok."

Ona anlamayarak baktım. Minho'ya baktığımda yine donuk bakıyordu.
"Sen.. Minho'yu görmüyor musun?"
Hyunjin banka oturup kafasını ellerinin arasına koydu.
"Tanrım.."

O an bir şeyi fark ettim. Minho'nun bana daha önce hiç böyle bakmadığını. Sanki ruhsuz gibiydi. Herkesim oydu ama sanki hiçkimsemmiş gibiydi o an. Nasıl anlatılır bilemiyorum ama o gerçekten orada mı ayırt edemiyordum. Gözlerimden fark etmeden birkaç gözyaşı düştü.
"O yok.. Değil mi Hyunjin?"
İnkar etmesi için yalvarır gibi bakıyordum ona. 'O orada Jisung' veya 'Şakaydı, orda tabii ki' gibi bir şeyler söylemesini bekledim. Boşuna beklemiştim.
"Orada kimse yok. Üzgünüm Jisung. Üzgünüm."

O an yüzüme buz gibi gerçeklik çarptı. Minho'ya bakıyordum ama o aynı noktaya donuk ifadesiyle bakmaya devam ediyordu. Tarif edilemez en garip duyguyla karşı karşıyaydım.
Gerçek olmayan birine bağlanmıştım. Hastaydım. Evet, ben hastaydım. Yıllardır hastaydım. Yıllardır onun gerçek olduğuna inanıyordum. Bana kimse dememişti. 'Orada kimse yok Jisung.' demesi yeterliydi herhangi birinin, ama kimsenin umrunda değildim. Hiç bir arkadaşım yoktu. Minho'ya tutunmuştum. Bir gece intihar edecekken gördüm onu. Bana bakıyordu, gülüşüne kandım. Güzelliğine kandım.. Mükemmeldi o bana göre. En ideal kişiydi kendisi. Halbuki o, kafamdaki onca saçma şeylerden biriydi. O beynimin kurduğu bir tiyatrocuydu aslında. Güzel oynamıştı. Ona kanmıştım. Kime güvenecektim ben şimdi? Kendi aklım bile benimle oynarken kime inanacaktım ben? O gerçek değildi belkide ama ben yine herkese karşı onu seçerdim. Hayat benimle oynuyorsa pes etmek yakışmazdı, karşılık verecektim.

Veremedim..

Tavana astığım ipi boynuma bağlamıştım. Kafamdaki kişiyle öleceğim şimdi. Karşımda ilk onu gördüğüm geceki gibi bana bakıyordu ama bu sefer gülen o değildi, bendim. Pes etmek belkide bazen iyi olabilirdi, ya da ben öyle umuyordum. Minho ile ölecektim şimdi, aklımdaki kişiyle. Aklımın benimle oynadığı kişiyle mi demeliydim? Ne dersem diyeyim o gerçek değildi ve ben o olmadan bir hiçtim. Her şeyi bitirmek en iyisiydi. Hoşçakal iblislerin memleketi dünya, hoşçakal..

Nobody-MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin