1.AV GECESİ

3.5K 355 186
                                    

Bir varmış, bir yokmuş. Karanlıktan canavarlar çıkarmış, hepsi öldürmek için var olmuş.

Zaman zaman içinde, kandan kubbeler İstanbul'un göbeğinde.

Bir varmış, bir yokmuş, bu şehirde en çok ölüler konuşurmuş.

Yer gök üstünde, bil bakalım sıra kimde?

Ne var olmuş, ne yok olmuş. Doğru bildin, sıra sende.

🌛🌜

BÖLÜM 1: AV GECESİ

17 Ocak 2018

Saat sekiz olmak üzereydi.

Korku içerisinde kütüphanenin içerisinde koştururken hızla elimdeki son kitabı da rafına bırakıp aynı hızla aşağı indim. Çantamı kaptığım gibi son kez etrafıma baktım ve ceketimi giyinirken kendimi dışarı attım. Parmak uçlarım buz kesmişti, kalbim deli gibi çarpıyordu. Nefes nefese kütüphanenin kapısını kapatıp kepenkleri o kadar sert aşağı çektim ki bütün sokak inledi ama oralı olmadım.

Çıkan gürültü karanlıkta saklanan canavarların hepsinin bana bakmasına neden olmuş gibi hissettirse de...

Arkama bile bakmadan sokaktan fırladım, sadece on dakikam vardı ve bu resmi olmayan bir süreydi. Sadece tahmini olarak hareket ediyorduk ve can güvenliğim kesinlikle yoktu. Saçlarım kış rüzgârında yüzüme dolanırken ayağımı kaydıran karlara aldırmadan koşmaya devam ettim. Düşsem bile beklemeye zamanım yoktu.

Market sokağının yanındaki bina boşluğundan geçersem direkt kendi sokağımın ortasına çıkıyordum. Elimdeki anahtarı daha da sıkarken kendime şans tanımam gerektiğini biliyordum. Koşmak benim için çoğu zaman intihar demekti, kütüphanede çalışmayı seçmem de bundan kaynaklanıyordu ancak şu an koşmaktan başka çarem yoktu. Kalbim bir kez olsun bana yardımcı olmak zorundaydı.

Hızla kendimi o dar aralığa atarak koşmaya devam ederken bu aralığın tam ortasındaki ışığa doğru ilerledim. Ne kadar acele edersem o kadar iyiydi. Tanrım! Deli gibi korkuyordum, her an ağlamaya başlayabilirdim. Bu kadar geç kalmamalıydım, o kitapları ne olursa olsun sonraya bırakmalıydım ama kahretsin ki beni kovacağını söylemişti! On altı yaşındayken başka nerede iş bulabilirdim ki?

Birden, sanki bir duvara çarpar gibi o kadar sert bir şeye çarptım ki, tiz bir çığlıkla dar aralığın ortasında, ince biz cızırtıyla yanan direğin yanına yuvarladım. Karların içinde kalmam bir yana, ışığın zayıflığından ötürü hiçbir şey göremiyordum. Avuç içlerimin soyulmasına ya da saçlarımın yüzüme yapışmasına aldırmadan yutkunarak ayağa kalktım ve etrafıma bakındım. Bu da neydi böyle?

Sırtımı sokak lambasının paslanmış direğine yasladığımda gözlerim bu karanlık köşelerde hiçbir şey görmüyordu. Bir an önce eve gitmem gerekiyordu, evim hemen bu aralıktan çıkar çıkmaz çaprazda kalıyordu. Yutkunarak temkinli bir şekilde aralığın sonuna doğru bir adım attım ancak duyduğum ses olduğum yere çakılmama neden oldu.

"Merhaba küçük kız."

Ses tam arkamdan geliyordu ve hırıltılı bir tınısı vardı. Çığlığı basarak öne doğru koşmak için hamle yaptım ancak saçımdan tutulduğum gibi geri çekilmem çığlığımı arttırmak dışında hiçbir işe yaramadı. "Bırak beni!" diye bağırdım korkuyla. O kadar korkuyordum ki dişlerimin dibi bile titriyordu.

AV ZAMANI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin