bugün sonum, durup soluklanıp

1.4K 76 105
                                    

merhaba! biraz duyguların üstüne yoğunlaşacağımız bir evren. dilediğinizce yorum yapabilirsiniz, duygularımızdan saklanmıyoruz. iyi okumalar perisi 🧚

ilk bölüm bu kurgu için ilham kaynağım olan berayyko0 için.

🕊️

berk, biçimli parmaklarının arasında tuttuğu şiir kitabına büyük bir özlemle baktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

berk, biçimli parmaklarının arasında tuttuğu şiir kitabına büyük bir özlemle baktı. severdi ümit yaşar oğuzcan'ı. okurken kendisinden bir şeyler bulduğunu hissederdi. yazmaya yeteneği var mıydı, gerçekten bilmiyordu. içi sıkıldığı zamanlar kalemi kağıda eline alır ve yazardı. 

hiç kimseye okutmamıştı. yaşadığı olayların, hissettiği duyguların kendisine özel kalmasını isteyenlerdendi. belki de bu bir içe kapanıklık durumuydu, bilmiyordu ve bilmediği için böyle bir adlandırmaya tâbi tutmak istemiyordu. 

istediği tek şey okumak ve yazmaktı. 

ve izlemek. 

doya doya kıvırcık saçlara sahip kızı izlemek, onun gelmesini tatlı bir heyecanla kütüphanede beklemek. önündeki şiirden kıza ait anlamlar çıkarmak, eve gidince yazmak ve onları bir kutuda biriktirmek.

berk özkaya'nın duygularını anlatabilme biçimi bu küçük şeylerden ibaretti.

arkadaşı kaan ile konuşurken kızın sohbetine kulak misafiri olmuştu. öğle arasında kütüphaneye gideceğini, ümit yaşar oğuzcan'ın şiir kitabı varsa eğer alacağını söylemişti. kütüphaneden sorumlu kişiydi, berk. şiir kitabı pek yoktu ama kıza kendi kitabını verebilirdi.

post-itlerinden birisini aldı. kıza dinlemesi için bir şarkı bırakmak istiyordu. yazısını nasılsa bilmiyordu, ilgilendiği de yoktu. zaten aynı sınıfta değillerdi. ayrıca dışarıdan bakılınca kızın güzel giden bir ilişkisi vardı. 

dinler miydi şarkıyı bilmiyordu. bu tür şarkıları pek dinleyeceğini düşünmüyordu. eğlenceli, muzip bir tavrı vardı kızın. iç halini bilemese de -belki de- içten içe onun acıklı şarkılar dinleyerek kendisini üzmesini istemiyordu.

boşluk hissi nedir biliyordu çünkü. nasıl acıttığını, kanattığını ve yaraladığını... kız bunları yaşamasın, görmesin istiyordu. ama kendi duygularını yansıtan şarkıyı bırakmak için de büyük bir heyecan duyuyordu.

şiir kitabından en sevdiği şiiri açtı. okudu, sevdiği mısralara denk gelince altını çizdi. 

her vapur seni getirecek bana
bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
kapılar sana açılacak
senin için söylenecek şarkılar
şiirler senin için yazılacak*

burukça tebessüm etti. küçük bir ok çıkardı, post-iti okun yönüne yapıştırıp şarkıyla mısraları bağdaştıran bir şeyler yazdı. kız her an gelebilirdi. ilerledi, raflardan şiirle ilgili olan kısma yerleştirdi.

kendisine de nazım hikmet'in kitabını aldı, oturup okumaya başladı. bu sırada içeri girdi, kız. hafifçe başını kaldırdı, berk. güzeldi. kıvırcık saçlarını ilk kez toplamamıştı, açıktı. özgürlüğe açıktı kızın tutsak saçları. 

dudaklarına yayılan tebessüme engel olamadı. kızın kütüphanede gezinen bakışları, tanıdık olduğu kızılı bulduğundan istemsizce tebessüm etti. her göz göze gelişlerinde kızıl çocuğun dudaklarında bir tebessüm olurdu, aybike buna karşılık vermeden edemezdi. 

"merhaba," dedi samimi çıkan sesiyle. kızın sesini duymak, dinlediği tüm şarkılardan daha güzeldi. 

"merhaba." elindeki kitapta kaldığı sayfayı işaretledi, ilgiyle kızın elindeki kitaba baktı. "bitti mi?" başını olumlu anlamda salladı, aybike. sevmişti şiir okumayı. cemal süreya'ya yakından bakmak, onun hislerini okumak güzel gelmişti. sanki tanıyor gibiydi.

"çok güzeldi! elimden hiç bırakamadım, iki günde bitirdim." kızın kitaplar hakkında hevesle konuşması berk'i nedensizce özel hissettiriyordu. inandığı bir şey vardı, o da kitaplar hakkında konuşabildiğin insanların önemli olduğu. 

aybike'nin hayatında belki de önemli bir role sahipti. 

"güzeldir, cemal süreya. anlamasını bilirsen kendinmiş gibi hissedersin." evet dercesine başını salladı. "gerçekten öyle." kızılın naif bakışlarına karşı gözlerini kaçırdı, şiir kitaplarının olduğu kısma ilerledi. ümit yaşar oğuzcan'ı gördüğünse ise hevesle gülümsedi.

vardı işte! 

kitabı zarif parmaklarıyla kavradı, kaydını alması için berk'e uzattı. "sever misin?" 

"ilk defa okuyacağım." tebessüm etti, berk. "güzeldir." kaydı almayı bitirince kıza uzattı kitabı. "cemal süreya'dan daha çok sevebilirsin." 

aybike, kızıl saçlara sahip çocuğun her şaire ya da yazara bu kadar hakim olabilmesini hayranlıkla karşılıyordu. uzattığı kitabı alarak, "kimi sorsam biliyorsun," dedi. kızıl kıkırdadı. 

"yani.." dedi mütevazi olmaya çalışarak. "kimi sorsan bilmek demeyelim de, biraz ilgim var diyelim."

aybike gülümsedi. bu gülümseyişi sonsuza dek izleyebilirdi, berk. şu an öleceğini bilse itiraz etmezdi. son bakışlarında kızın gülümsemesine layık olabilmek güzel hissettirirdi. 

bakışlarını kaçırdı, kız. bir yere oturdu, kitabı eline aldı ve sayfalarını karıştırmaya başladı. denk gelen post-ite karşı kaşlarını çattı. altı çizilen yeri okudu, sonra işaret edilen post-itin üstünde yazılanları okudu. 

hiçbir vapur getiremeyecek seni bana. çünkü senin bindiğin vapurda varacağın liman değilim ben. seni o limana götürebilecek kaptanım yalnızca.

hem ne diyor şarkıda?

bi' denizcinin evine dönmesi kırlangıçların umurunda olmaz...

benim evim sensin,

kırlangıcım olduğun kadar. 

🕊️

*ümit yaşar oğuzcan - her gün seninle

kırlangıç / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin