rüyalarım, savaşlarım durulmadı

632 69 174
                                    

herkese merhaba! güvenin, bu evren çok güzel olacak 🥺 yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı lütfen unutmayın. iyi okumalar perisi 🧚‍♀️

🕊️

kitaplarını toparlayarak çantasına yerleştirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kitaplarını toparlayarak çantasına yerleştirdi. bir tek okuma kitabını koymadı. kenarlarının ezilip burkulması canını sıkıyordu. zaten çıkışta yeni keşfettiği bir kitap - kafeye gitmeyi planlamıştı. evin içerisinde bir kütüphanesi vardı, annesi zaten edebiyatçıydı. oğlunun isteğini geri çevirmemiş, aksine büyük bir mutluluk duymuştu.

instagram hesabında gezinirken tanıtımı karşısına çıkmıştı. dekorasyonunu beğenmiş, gidip görmeye değer bulmuştu. üstelik okuluna da yakındı. eğer beğenirse yalnızca kitap okumak için değil, ders çalışmak amacıyla da gidebilirdi. 

kıvırcık saçlara sahip güzel kız çoktan okuldan gitmiş olmalıydı. okul koridorlarında ilerledi, merdivenlerden aşağı indi ve hızlı adımlarla ayrıldı. sanki kız olmadıkça okulda kendisini boş, yalnız ve rahatsız hissediyordu.

kitabın sayfasına yapıştırdığı post-iti almış, cebine saklayarak hiçbir şey olmamış gibi okumaya dönmüştü. berk ise kütüphaneden ayrılana dek ara ara kitabından başını kaldırarak kızı izlemişti. 

şiire göre çatılan kaşları, bazen yumuşayan yüz hatları ve çoğunlukla dalıp giden gözleriyle eşsizdi. dünya üstünde hiçbir insanın okurken bu kadar güzel, zarif ve duygulu olabileceğini düşünemiyordu. 

konumdan başını kaldırdı. kendisini kitap - kafenin önünde bulduğunda istemsizce dudaklarına bir gülümseme yayıldı. nedendi, gerçekten bilmiyordu ama bu kafenin kendisine iyi geleceğini düşünüyordu. 

yeni başlangıçların yapılması için büyük adımlara gerek yoktu. monotonlaşmış hayatını renklendirebilmek adına minik bir mekan değişikliği dahi huzurlu olduğu sürece iyi gelebilirdi insana.

hayat kısaydı. onlarca sorun, yüzlerce acı varken kendisini bir şekilde mutlu etmeli, en azından yaşamını renklendirmeliydi. ne olursa olsun tutunmak istiyordu. çoğu zaman düşse de, kimsesiz, yalnız ve unutulmuş hissetse de toparlanmalıydı. 

o toparlanmazsa kim toparlayacaktı ki? bir şekilde sarmalıydı kolları bedenini. başka hiçbir kolun varlığına güvenmemeli, en merhametli sarılışı yine kendisi hissettirmeliydi ruhuna. 

kafeden içeri girdi. duvarların her birini boydan boya kaplayan kitaplıklar, onların önüne konulmuş masalar ve kırmızı sandalyeler... eskilerin esintisini hissettirmek adına sehpaların üzerine yerleştirilmiş bir pikap, fotoğraf çerçeveleri... 

tezgaha yöneldi. onda bile kitap tasarımı vardı. buram buram yayılan kitap kokusunu hissetti, kendisini burada huzurlu hissedebilirdi. kimse yoktu. "pardon, bakabilir misiniz?" kafede çalan şarkı değişti. 

kızıl oğlan kırlangıç şarkısını duymasıyla şaşırdı. hemen sonrasında seslenişine ithafen gelen kişiyi gördü. 

aybike... yarım topuz yaptığı saçları, üstünden çıkarıp kırmızı bir lakos ile siyah, bacaklarını saran kot giymişti. şaşkınlığı iki katına çıktı. görevliye seslenmemiş miydi ki oysa? neden karşısına kalbini hızlandıran kız çıkmıştı?

kızılı görünce istemsizce gülümsedi, aybike. "berk," dedi şaşkınlık içerisinde. "merhaba!" 

"merhaba..." dedi kızıl. "senin ne işin var burada?" ellerini iki yana açarak neşeyle konuştu. "işe kabul edildim! okuldan arta kalan zamanlarımda burada çalışacağım."

şimdi anlıyordu, kızıl. en başından itibaren içini kaplayan huzurun anlamını bulmuştu. kırlangıç, kitaplar, eski zamanların sarhoş edici esintisi, kahve kokuları ve aybike... eğer huzur burada değilse neredeydi?

"sevindim senin adına," dedi kızıl. "güzel, sakin bir işin var." başını olumlu anlamda salladı, aybike. hevesle anlatmaya başladı. 

"kafenin sahibi de çok tatlı, biliyor musun? okuduğum kitabı görünce bana hep şairi anlattı! ayrıca burada çalacak olan şarkıları da benim seçmemi istedi." berk, kızın söylediğiyle birlikte kalbinin boğazında attığını hissetti. 

çalan şarkıyı o mu seçmişti? 

kekelememeye çalışarak, "bu şarkıyı sen mi açtın?" diyerek sordu. başını salladı genç kız. "evet, ilk defa dinliyorum." berk'in içini tatlı bir neşe kapladı. demek ki atmamıştı notu... önemsemişti! şarkıyı açmış, dinlemişti. 

kızın gözünde bir notluk dahi olsa değeri vardı işte!

çekinerek, "beğendin mi?" diye sordu. kızın gözlerindeki kuşku dolu değişime şahit oldu. geçiştirmek istercesine omzunu silkişini gördüğünde hiçbir şey söyleyemedi. 

"bu şarkı birisine acı veriyor sanki," dedi üstü kapalı. "bu nedenle garip hissettiriyor." anladım dercesine mırıldandı, berk. aybike ise kendisini tutamayarak kıkırdadı. 

bu kıkırdayış, dünyanın en güzel melodisiydi. 

"ne oldu?" 

"bilmem..." dedi aybike. "belki deli olduğumu falan düşünmüşsündür, ne saçmalıyor bu kız demiş bile olabilirsin." başını olumsuz anlamda salladı, berk. "bir kahve alabilir miyim? sade."

aybike başıyla onaylayıp kahveyi yapmaya başladığında kızı izledi. onun ellerinden bir şey içecek olmak göğüs kafesini canlandırıyordu. kırıklarla dolu ruhunu topluyor, kanayan ellerini es geçerek acımayan yerlerine odaklanıyordu. 

boğazını temizledi. "aşk acısını anlatan bir şarkı," dedi kızıl. "birçok kişiyi üzmüş, kırmış ve hatta değersiz hissettirmiştir, yazanı bile." başını olumlu anlamda salladı, aybike. kızılın düşüncelerini duymak, onu dinlemek hoşuna gidiyordu. 

"çözemiyorsun," dedi kızın güzelliğine dalıp gitmişken. "her şeyi çözüyorsun da, aşk denen illeti bir türlü çözemiyorsun işte." kızın önüne gülümseyerek bıraktığı kahveyi avuçlarının arasına aldı, gözlerinin içerisine baktı. "ne diyor cemal süreya..." 

kızılın gözlerinin içerisine baktı. "açıklanmayan tek şey aşk: en büyük sayrılık ve en büyük sağlık..." kızılın sözünü kesti, devam ettirdi bilmenin getirdiği tatlı telaşla. "günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu."* 

tebessüm etti, berk. tam dudaklarını aralayacakken masadan kıza seslenmeleriyle susmak zorunda kaldı. bir masaya oturdu, kitabını açtı ve kahvesinden yudumlayarak şiir okumaya başladı. her bitirdiği şiirinde başını kaldırıyor, kızın güzelliğini izliyordu. 

sanki nazım hikmet'in şiirlerinin hissettirdiği duygu, aybike eren'e bakınca tamamlanıyordu. 

bir saat daha oyalandı. "hesabı alabilir miyim?" diye sordu kibarca. başını olumlu anlamda salladı, aybike. adisyon fişini kızılın masasına bırakıp hızla uzaklaştığında göz attı, berk. yazan şeyle ise gülümsemeden edemedi. 

hesabınız cemal süreya tarafından ödendi. 

🕊️

*cemal süreya - siz, saatleri

kırlangıç / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin