"6 yıl oldu Taehyung, 6 yıl oldu. Bu gün tam 6 yıl oldu, 6 yıl.."
Parmaklarımı buz gibi toprağın üstünde gezdirirken ağlamaktan kuruyan gözlerimin yanışını iliklerime kadar hissediyordum, yine bir dünya konuşma hazırlamış ama onun yanına gelince heyecan yapmıştım işte.
"Haber bile vermedin giderken, veda bile etmedin bana. Ardında bir mektup, bir mesaj.. hiçbir şey bırakmadın."
Söz vermiştim aslında ona sitem etmeyecektim her zaman yaptığım gibi, fakat yine kendime hakim olamamış ve ucu bucağı olmayan isyanıma başlamıştım.
"Seninle yarım kalan filmimizi tamamlamak için evine geldiğimde, o kalabalığı gördüğümde haberim oldu. Her zaman en yakının olduğunu söylediğin ben, Jungkook.. senin ölümünü öğrenen son kişi oldu Taehyung."
Onun mezarının başına gelip defalarca kez anlattığım şeyleri yineliyordum, çünkü başka bir şey anlatamıyordum içimdeki acıyı susturamıyordum.
"Bugün böyle davranmayacaktım güya, görüyor musun yine aynı bokluğu yaptım."
Burnumu çekip usulca konuşmaya devam ederken başımı toprağın üstüne yasladım, eskiden omzuna yaslardım.
"Bu arada üniversite hayatı senin anlattığın kadar da havalı değilmiş, gerçekten gitsen beğenmezdin. Asla hayallerindeki gibi değil, ama yine de.. keşke gidebilseydin."
Konuyu değiştirmeye çalışmıştım, artık onun yanında ağlamak istemiyordum 6 yıldır alışamamış olmam çok saçmaydı.
Henüz 14 yaşındaydı Taehyung kendi canına kıydığında, oysa dışarıdan bakıldığında hiçbir sorunu yok gibiydi. Dersleri çok iyiydi, düzenli spor yapardı. Okumadığı kitap izlemediği film kalmamıştı, sadece kolunda çizikler vardı. En yakını olduğum halde hiçbir zaman nedenini öğrenemediğim o çizikler, en sonunda çok daha derinlerde oluşmuş ve nefesini kesmişti.
"Hala o yarım kalan filmi izlemedim biliyorsun değil mi? Ah tabii biliyorsun, yanına her gün gelip anlattığım şeyler. Neden gittin Taehyung, neden veda etmedin Taehyung, neden rüyalarıma girmiyorsun Taehyung, filmi hala bitirmedim Taehyung.. her lanet gün aynı şeyleri döndürüp duruyorum, ama bugün farklı bir konum var sanırım."
Yutkundum ve avcuma birazcık toprağından doldurup sıktım.
"Ailen.. taşınıyorlar artık. Sen gittiğinden beri hiç odana bile girmedim, almadılar. Oysaki her dakika odana girmeyi ve yastığını koklamayı istedim, sana doğum gününde hediye ettiğim ve üstünden hiçbir şekilde çıkarmadığın o tişörtünle uyumak istedim. Ancak ailen her zaman tersleyip gönderdi beni, onları da anlıyorum çocuklarını kaybettiler sonuçta.."
Avcumda tuttuğum toprağı yavaşça yerine bırakırken gözlerimi göğe diktim, her bir kelimemden sonra boğazım daha da düğümleniyordu.
"Bugün ne yapıp edip gireceğim ama, en azından odan duruyor diye senin de orada olduğunu düşünmeye çalışarak avuttum kendimi. Lakin şimdi taşınıyorlarsa seninle ilgili her şey de gidiyor demektir, çok geç kalmış olsam da ilk ve son kez senin hatıralarınla başbaşa kalmak istiyorum Taehyung."
Gözlerim gökyüzünde takılıyken söylediğim sözlerin sonunda tekrardan mezarda yazan isme baktım ve son bir şeyler fısıldadım:
"Hem belki bu sefer yıllardır içimde yanan neden kendinden bana hiçbir şey bırakmadın yangınını söndürmüş olurum, biliyorum ki odanda bana gidişini haber ettiğin bir şeyler bulacağım."
Gözlerimde biriken yaşları elimin tersiyle sildim ve güçlükle ayağa kalkmaya çalıştım, bacaklarım titriyordu. Uzaklardan bana doğru gelen bir hareketliliği görünce gözlerimi kıstım, ah hadi ama sabahtan beri burada mı bekliyordu?
"Bahm, güzel oğlum benim gerçekten beni bekledin mi bunca zamandır?"
Islak burnunu boynuma sürten köpeğim Bahm'dan kendimi kıkırdayarak uzaklaştırdım ve adım attım mezarlığın çıkışına doğru, burası beni boğuyordu.
"Yine Taehyung hiçbir söylediğime cevap vermedi, kendi kendime konuştum durdum."
Çantamdan tasmasını çıkarıp boynuna takarken Bahm'la konuşuyordum, her zaman yanımda gezerdi ve şimdi de mezarlığın girişinde beni beklemişti. Hatta içeri girmiş, Taehyung ve benim yanıma kadar gelmişti. Normalde asla yapmazdı, sevmezdi benim gibi bu sessiz şehri.
"Gerçi, sanki sen söylediklerime yanıt verebiliyorsun ya. Şu halime bak, iyice delirdim."
Bahm söylediklerimi anlıyor gibi iki ayağının üstünde hoplayıp yanağımı yaladı, çok sevimli görünüyordu.
"Tamam tamam anladık, veriyorsun sen de bana karşılık konuşuyorsun benimle eyvallah çok teşekkür ederim."
Bahm'a kıkırdarken az önce yaladığı yere dokundum, bir yara izi vardı orada. Bu yara izi Taehyung ve ben bisiklet sürmeyi öğrenmeye çalışırken oluşmuştu, ikimiz de hareket halindeki bir arabaya çarpmış ve yere savrulmuştuk. Neyseki ufak sıyrıklar dışında bir şeyimiz yoktu ama, biz bu olaya çok uzun süre boyunca çılgınlar gibi gülmüştük. Hatta amele sümüğü gibi yere yapıştığımız andan itibaren korkacağımıza ağlayacağımıza sadece gülmüştük, en çok özlediğim şey de onunla birlikte gülmekti. Canımız yanardı, darbeler alırdık ama güler geçerdik.
Buruk bir gülümsemeyle "özledim" diye fısıldadım ve Bahm ile birlikte yürümeye devam ettim, Bahm benim tek arkadaşımdı. Sosyal biri değildim insanlarla anlaşamıyordum, yanındayken tek yabancılık çekmediğim Taehyung vardı ama onu da kaybedince bir daha hiçbir ortamda kimseyle yakınlaşamadım. Bazen öyle bunalımlı zamanlarım oldu ki bana elini uzatanları bile tersledim, tek ihtiyacım Taehyung'un kolları arasında ağlamaktı.
Bir gün kafamda her şeyi bitirdim ve onun yanına gitmeye karar verdim, tıpkı onun yaptığı gibi kesecektim kendimi ve sonunda buluşacaktım onunla. Her şey eskisi gibi olacaktı, tam cesaretimi toplayıp hayatımı sonlandıracakken tiz sesli bir inilti duydum. İçimdeki merak duygusunu bastıramadan penceremden dışarı baktım, araba çarpmış küçük bir köpek yerde can çekişiyordu. Umursamayıp yarım kalan işimi bitirmek istedim ama mümkün değildi, çarpan arabanın rengi bile Taehyung ile bana çarpan ve ikimizde de yara izi bırakan o arabanın rengine çok benziyordu. Anılarımız gözümün önünden film şeridi gibi geçtiğinde hızla aşağı koştum, en azından o köpeği bir veterinere bıraktıktan sonra Taehyung'un yanına gidebilirdim değil mi?
Tch, öyle olmadı işte. Sevgili Jeon Bahm beni kendine çok bağladı, tam hayattan vazgeçerken tutunduğum dal oldu. Onu iyileştirdim ve sahiplendim, onunla birlikte ben de büyüdüm ve ikimiz de kocaman olduk. Adını Taehyung'un çok sevdiği bir yiyeceğin anlamı olan "Bahm" koymuştum.. "kestane" demekti.
Ben düşüncelerimde kaybolurken mezarlıktan çok uzaklaştığımı ve eve yaklaştığımı fark ettim, önce Taehyung'un bana doğum günümde hediye ettiği elbiseyi giyecektim ve öyle gidecektim evine. Evet elbise, bildiğimiz dümdüz elbise. Ben ona doğum gününde mor bir tişört almıştım, o da bana doğum günümde mor bir elbise almıştı. "Taehyung, bunu kızlar giyer." demiştim ve mızmızlanmıştım hediyeyi ilk açtığımda, fakat o o kadar olgun bir cevap vermişti ki çocuk yaşında:
"Jungkook, şu basit kumaş parçasını bile neden cinsiyet kalıplarına uydurmak zorundayız?"
Ben o zamanlar çok saftım, kafam basmazdı. Fakat Taehyung öyle mi, zehir gibiydi her şeyi araştırır bilirdi. O yüzden hep mantıklı açıklamalar yapar, yaşından büyük davranırdı.
Adımlarımı durdurdum ve geriye doğru bakıp oldukça uzakta kalan mezarlığa son bir bakış attım, her ne kadar sevmesem de kopamıyordum oradan. Ben oraya bağlı kalmıştım, ayaklarım gitse de ruhum mezarının başında Taehyung ile dans ediyordu sanki.
"Ah be sessiz şehir, hep böyle en sevdiklerimizi mi alır götürürsün bizden? Özellikle mi seçersin, tek isteğin acı çektirmek midir?"
Dudaklarımı kemirdim ve devam ettim:
"Keşke onları bizden almadan önce son bir kez seslensen de son bir kez kucaklasak sımsıkı, çünkü inan soğuk mezar taşına sarılamıyor insan."
...
Uzun zamandır yoktum, 0505 kitabımı sevmiyordum ama silemiyordum da. Sevmediğim için yeni bir şey yazasım gelmiyordu fakat kendime tekrar bir şans tanımak istedim ve 2 senenin ardından çıktım geldim, umarım hala benimlesinizdir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I WILL COMEBACK • Taekook
Fanfiction"Haber bile vermedin giderken, veda bile etmedin bana. Ardında bir mektup, bir mesaj.. hiçbir şey bırakmadın." "Her zaman en yakının olduğunu söylediğin ben, Jungkook.. senin ölümünü öğrenen son kişi oldu Taehyung."