Doğruları söylemek gerekirse burada olmamayı tercih ederdim ama görüyorsunuz, buradayım. Şu anlık yaptığım büyük bir iş olmasa da işimin başında olduğumu söyleyebiliriz. Eh, ortalıkta dikilip gözlem yapmak ne kadar iş sayılabilirse artık... Gözlem yeteneklerimin aşırı gelişmiş olduğunu da savunamam, sadece olacakları izliyorum. Benim işim budur, işler büyüdüğünde ortaya çıkar ve sorunu hallederim. Bugün burada olma sebebim ise... Tuhaf, kelimenin tam anlamıyla tuhaf. Başka bir açıklaması olamaz.
Polis memurları cinayet mahalline geleli saatler oldu. Bölgedeki insanlar uzaklaştırıldı, burasının bir etkinlik için kapatıldığı söylendi. DC'de bu tarz bir cinayet işlendiği duyurulursa tüm ülkenin medyasına yansırdı. Medya kısa sürede kaos çıkmasını sağlıyordu ama benim ilgilendiğim kısım burası değildi. İşlenen cinayetleri oldukça karmaşıktı, sıradan bir cinayete benzemiyorlardı. Tek emin olduğum kısım: Cinayetleri işleyen her neyse veya herkimse özel yetenekleri olduğuydu. Strange henüz bunlardan haberdar olmamıştı, mümkünse belirli bir süre daha haberi olmamalıydı. Genellikle işleri yüzüne bulaştırmada bir numaraydı, birlikte geçirdiğimiz zamanları düşününce bu kanıya rahatça varabiliyordum.
Polis memuru olan arkadaşım Shally burada olmam için yardımcı oluyordu, tabi ki dolaylı yoldan bir yardımdı. Onunla aram pek iyi değildi, yani kötü de değildi. Sadece yakın arkadaş sayılmazdık. River, Shally, Hazel ile birlikte aynı evde kalıyordum. Hazel'ın bağımlılıkarı haricinde iyi anlaşıyorduk. Shally eline aldığı kurşunu ters çeviriyor, en küçük ayrıntısını dahi inceliyordu (merak etmeyin, eline eldiven takmıştı). Son zamanlarda gün geçtikçe artan cinayetler yüzünden yoğundu. Gerçi Hazel haricinde hepimiz yoğunduk. Tüm dünyanın gururu olan Kaptan Amerika'nın çoktan olup bitenlerden haberi olmuştu, bizzat S.H.İ.E.L.D tarafından gönderilmişti. Arada sırada yanına metal kollu arkadaşıyla uçan arkadaşı da geliyordu.
"Hey!" Herkesin dikkati Gothic-Emo tarzında giyinen kadına kaymıştı. Yaşına göre oldukça ergen gibi gözüküyordu. "Bence o kurşunları yerine bırakmalısın güzelim." Steve'in motorunun üzerinde bağdaş kurmuş şekilde oturuyordu, nasıl düşmediğine anlam veremiyordum.
Steve kadının yanına geçip son derece tatlı bir gülümseme takındı. Dediğim gibi gözlem yeteneklerim berbattı ancak çok yakın arkadaş veya sevgili olduklarını anlayabilmiştim. River bizimle fazla konuşmazdı, Kaptan Amerika'yı da ilk kez görüyordum. Birçok insan onu gördüğünde tepkileri böyle olmuyordu, fotoğraf çekilmek istiyorlardı. Dünyanın yüzde doksanı adamın hayranıydı, bense önemsemiyordum. Ünlü insanlar sıradan geliyordu. Bana soracak olursanız herkes kendi hikayesinin ana karakteriydi.
Shally sarı saçlarını omzundan geriye attı. "Gördüğün gibi inceliyorum." Bir S.H.İ.E.L.D ajanını kızdırmak iyi fikir sayılmazdı.
Gelen cevap pek te umurumda olmamıştı. River'ın bakışları her zaman alaycı olurdu, uzun boylu atletik yapılıydı. Başını her daim dik tutmayı huy edinmişti. Cesede fazla yaklaşmamıştım, dışarıya çıkmış iç organları midemi bulandırmıştı. Berbat görüntüler yüzünden kusmayacaktım, kendime bunu yapamazdım. Bakışlarımı tekrardan River'a çevirdiğimde onun çoktan gitmiş olduğunu fark ettim. Hatta Steve'in yanına arkadaşları da gelmişti. Metal kollunu saklamaya çalışan arkadaşı –şey aslında oldukça da iyi saklıyordu, özel güçlerim olmasa anlamazdım- her neyse, işte o adam yere bırakılmış Hobbit kitabını inceliyordu.
"Kitabın River'a ait olmaması için dua etmelisin." Birilerinin arasına dahil olmaya karar vermiştim. Bakışları bana kaydı, yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi kitabı aynı yere bıraktı. "Kitaplarına dokunulmasını sevmez de."
Gülümsedi, ardından el salladı. "Sadece kırklardan beridir değişen bir şey var mı diye bakıyordum. Ben Bucky." Biraz çekingen bir tavra sahipti, insanlarla olan ilişkilerinin berbat olduğunu tahmin edebiliyordum.
Başka bir inceleme ekibi yanımızdan geçerken diğer sokaklardan gelen trafik seslerini görmezden gelmeye çalıştım. Günlerce geçmeyecek baş ağrısı beni bekliyordu, hava oldukça bunaltıcıydı. Hem kirli havayı içimize çekiyorduk hem de sıcaktı. Alnımdan aşağı terler akıyordu. Toplum içindeyken küçükte olsa büyü yapmayı tercih etmiyordum, kokumdan kurtulmak için aklınıza ne geliyorsa yapardım. Yerdeki su birikintilerinin hala nasıl buharlaşmamıştı? Neredeyse eriyip gidecektim ama su birikintilerinin başardığını başaramıyordum.
"Elise Strange." Elimi uzattım. "Dr. Strange'i duymuş muydun?"
"Ağ, demek kardeşisin." Kocaman gülümsedi. "Memnun oldum."
Ne? "Yo, hayır, ben kardeşi değilim ki." Böyle bir yanlış anlaşılmayı kaldıramazdım, kalbime ağrılar giriyordu.
"Ah, özür dilerim." Elleri saçlarına gitti. "Karısısın demek. Tebrik ederim, ayrıca geçmiş olsun."
Kahkaha attım, Strange ile evlenecek kişi gerçekten de yanmıştı. "Hayır." Off, sürekli birilerine aynı şeyleri açıklamaktan bıkmıştım. "Sadece soy isimlerimiz aynı."
İnceleme ekibi cesedi kaldırmıştı. Altından çıkan çamurumsu-sümüğümsü simsiyah sıvıya baktım. Bir tür canavar asidine benziyordu. Eğer karşı karşıya kaldığımız katil insan değilse asıl ilgilenmesi gereken kişi River'dı. Dedektiflik yapıyor gibi dursa da asıl mesleği avcılıktı, canavarları avlıyordu. Yıllardır birçok ortak iş yapmıştık, hakkında normal birilerinin bilmeyeceği türden bilgiler biliyordum. Bazen evimize de tuhaf yaratıklar getirirdi. O yaratıklar normal gözükürdü, çok sevdiği kedisi sekiz dili bir canavar olması dışında gayet iyi bir evcil hayvandı. Hatta bir keresinde evimize gelen hırsızı yemişti.
İnceleme ekibi yanımdan geçerken öğürmeme engel olamadım. Lanet koku hayatımda deneyimlediğim en berbat kokuydu. Gökdelenler arasında kalan bu yerden artık kurtulabilirdim, kendimi karınca gibi hissetmek zorunda kalmayacaktım. Sırf başkaları büyü yaptığımı görmesin diye tuvalete doğru yol alırken Strange portal açıp yanıma geldi. Elinde bir tür Hawai içeceği tutuyordu, pipetinin ucundan flamingo oyuncağı sarkıyordu. Altına şort giymiş, yıldız şeklinde gözlük takmıştı. Bronzlaşmıştı da, deniz kokuyordu. Saçlarının arasından kum taneleri düşüyordu.
Yeni tıraş olmuştu, çenesinin altında biraz tıraş köpüğü kalmıştı. Üzerinde palmiye ağaçları olan çapkın amca tişörtlerinden giymişti. Mistik büyücüden çok her şeye benziyordu. İçeceğinden bir yudum aldı, etrafa baktı, gözlüklerini çıkarıp bana göz kırptığında bayılmak istedim. Belki de az önce gördüğüm iğrenç görüntüler yüzünden bayılmak istiyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum, XXX plaja çevirmemiş olmaları için dua ediyordum.
"Tanrım!.." Yanımdaki arabaya tutundum, ayakta kalmak için herhangi bir nesneden yardım almalıydım.
Gülümsemesini bir an olsun yüzünden silmedi. "E ne haber?"
"Cinayetlerin mistik şeylerle bağlantılı olduğunu nasıl öğrendin?"
Kaşlarını çattı, yeniden içeceğinden yudum aldı. "Bilmem, öyle miymiş?" Etrafa göz attı. "Aslında Sanctum'u devasa bir balık akvaryumuna çevirmiştik te... O yüzden geldiydim."
Bayılmak istiyordum, deniyordum da ama yapamıyordum. Nefes alamıyordum, nasıl olurda Sanctum'u akvaryum yapabilirlerdi? Başım dönüyordu, bayılmak için direniyordum. Olmuyordu, pes ettim. Derin derin nefes aldım. Kalkıp hem Wong'un hem de Strange'in ağzına etmeliydim, başka yolu yoktu. Strange ben kızdıkça daha da mutlu olmuştu. Sevinci uzun süremeyecekti, tüm büyü kitaplarındaki sözleri lanetlerle yer değiştirecektim.
Steve herkesin lafını böldü. "İki cadde ötede yeni bir cinayet daha."
Umarım bu bölümü sevmişsinizdir, düşünceleriniz neler?
Bu bölüm @RiverHunterrr_ ve @RiverHunterrrtarafından yazılmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marvel 4 Agent
FanfictionDört kadın kahraman mistik olaylarla bağlantılı olan cinayetleri çözmeye çalışır. Son derece karmaşık cinayetleri çözmeye yaklaştıkça adeta yeniden başlarlar. Git gide de Avengers ekibiyle haşır neşir olan kahramanlarımızın başına belalar açılır.