Yıllar böyle geçip gitti. Artık ben, babam ve Jimin'dik. Ta ki Taehyung'u gördüğüm güne kadar.İşte bu kadardı. 12 yaşındaydım. Tamamen, bütünüyle bağlanmıştım.
Her gün penceremin önünden kaykayıyla geçiyordu. Onu her gün görüyordum, ama onun benim varlığımdan haberi bile yoktu. Bu benim için önemli değildi, zaten bir beklentide değildim. Onu görmek benim mutluluğum için yetip artıyordu.
Esmer teni, parlak ve benimkilere göre koyu renk saçları, küçük gözleri, arasında hiç eksik etmediği lolipopuyla kalp şeklindeki dudakları, ince bedeni ve daha sayabileceğim onlarca güzelliği ona beklentisiz bir sevgiyle bağlanmama neden olmuştu. Gerçekten, ona nasıl aşık olmazdım ki?
Zamanla, Taehyung'u gözlemek günlük yaşantımın bir parçası haline geldi. Devamlı doktor randevuları, gündüzleri uyuyup geceleri ayakta olmakla -ki duyduğuma göre bu, çoğu gencin yaptığı bir şeymiş- birlikte.
Ve her fırsatta müzik yapıyordum. Tüm bunlar düşünüldüğünde oldukça iyi bir hayatım vardı.İşte ben buyum. Jungkook.
Bugün normal bir çocuk olup evde eğitim görmek yerine okula gitseydim eğer mezun olacaktım. Fakat evde oturup canlı yayından Taehyung'un mezuniyetini izliyordum. Bundan şikayet etmiyordum tabii ki. Ama okul ortamına bir özlem duymadığım söylenemezdi.Bu düşünceyi kafamdan atıp yayını izlemeye devam ettim. Kürsüdeki adam mikrofonda sırayla mezunların isimlerini sayıyordu ve ismi söylenen kişi kürsüye çıkıp konuşmasını yapıyordu. Bense heyecanla Taehyung'un sırasının gelmesini bekliyordum.
O sırada babam neşeli sesiyle "Bay Jungkook" diyerek odama girdi. Üzerinde mavi kumaştan bir mezuniyet kıyafeti, başında da yine mavi renkli bir kep vardı. Bana bakarak genişçe sırıttı, ben de ona sırıttım ve mızmız ama neşeli çıkan sesimle "Baba, ne yapıyorsun böyle!" dedim şakayla. Gülümsemesini silmeden elindeki diplomayla bana doğru geldi ve başındakı kepi çıkarıp bana taktıktan sonra diplomayı uzatıp yumuşak tonlu sesiyle "Bu senin için" dedi.
Kağıdı açıp okumaya başladım. Babam bana bol sevgi sözcüklü bir diploma hazırlamıştı. Onun için bir bebekten farkım yoktu. Ben, yüzümdeki gülümsemeyle kağıdı okumaya devam ederken babam yapmacık bir ciddiyetle "Mezuniyet konuşmanız hazırdır umarım Bay Jungkook." dedi.
Oyununa ayak uydurup "Ah, evet. Evet hazır." dedim ve elimle gözlük takıyormuş gibi yapıp "taktığımı varsay" diye fısıldadım. Başıyla onaylayıp kıkırdadı ve ben de onun gibi yapmacık bir ciddiyet takınıp konuşmaya başladım.
"Hanımlar ve baylar! Bugün burada bulunmak daha önce hissettmediğim çok farklı bir duygu." diye bir giriş yaptım. Aslında bu cümleyi heyecanlıymışım gibi hissettirmesi için kurmuştum. Ama bakışlarım babamı bulduğunda onda pek de bir heyecan oluşturmadığını, aksine belli etmemeye çalışsa bile canının sıkılmasına neden olduğunu anladım. Yüzündeki geniş gülümseme silikleşmişti. Ah, hayır.
Ben her zaman eksik bir çocuktum. Babam öyle olmadığımı, normal bir çocuk olduğumu milyonlarca kere söylemesine rağmen bu gerçeği iliklerime kadar hissetmiştim.
Babamın böyle düşünmesi doğaldı. Anlattığı anılardan onun güzel bir çocukluk geçirdiğini biliyordum. Ama ben hiçbir zaman gerçek bir çocuk olamamıştım.Hiçbir sabah annemin odama gelip perdeleri aralayarak güneş ışıklarının gözlerimi acıtmasını sağlamasıyla kahvaltı için uyandırılmadım.
Hiç okula gidip bir sürü güzel arkadaşlık kuramadım. Bir şeyi doğru bilince öğretmenimin bana gururla aferin dediğini duyamadım. Hiç arkadaşlarım tarafından oyun oynamak için çağırılıp hava kararana kadar güneşin can veren ışıklarını tenimde hissederek dışarılarda koşturup oynayamadım. Hiç sahile gidip bir gün doğumuna şahit olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunrise with taehyung | taekook
FanfikceJeon Jungkook, milyonda bir görülen bir hastalığa sahipti. Bu hastalık onu eve hapsolmak zorunda bırakmıştı.