i'm so tired of love songs

166 28 35
                                    

ertesi sabah kafeteryadaki üç kişilik masaya oturmuş ve beomgyu'yu bekleyen taehyun, onu göremediği için gözünü herkesin üzerinde gezdiriyordu. en sonunda sırada gördü onu, elinde tepsisi olmayan tek kişiydi işte. elma almak için ilerliyordu.

beomgyu'nun bir şeylere odaklanmış gözlerine baktı taehyun. yine kıpkırmızıydı. "yine sik gibi bir gece geçirmiş." diye fısıldadı. sadece, endişeliydi. çocukluk arkadaşını koruyamıyordu ve bu o kadar can acıtıyordu ki.. tabii yine de beomgyu'nunkinin yarısı kadar falandı.

beomgyu istediği elmaya uzandığında ona uzanan bir başka el daha gördü. o kişiden önce alsa da yine de tüm iştahı kaçmıştı ya da sadece kendine bahane arıyordur. "sen alabilirsin," duraksadı, karşısındaki kişinin adını hatırlamaya çalıştı fakat parti hafızasını sileli çok oluyordu. "yeonjun. choi yeonjun." dediğinde beomgyu'nun hâlâ düşündüğünü gördü. beomgyu bir şey demeden kafasını sallayıp yeonjun'un yanından gidecekti şimdi, gitmeden önce elini onun omzuna koyup pat patladı. "bu kez unutmayacağım."

bu dediğine kendi bile inanmamışken yeonjun'u inandırabilmiş olması çok garipti fakat yine de o an ikisinin de bir şüpheyle yaklaştığı tanrı onları birbirine bağladı, amacı neydi ya da hangi anlamda onları bağlamıştı henüz bilemiyoruz.

beomgyu elindeki boş tepsiyi bırakıp içecek dolabından bir meyve suyu aldı ve hemen ardından onu izleyen taehyun'a doğru yaklaştı. hisleri zayıfladığından olsa gerek, peşindeki yeonjun'un farkında değildi. oturduğu zaman yanında hissettiği sıcaklık ile kafasını soluna çevirmişti, pek ilgisini çekmediği için tekrar önüne döndüğünde taehyun onun kabalığının sebebini anlayabildiği için ona kızamadı. "burada olmana anlam veremedim aslında ama eğer istersen ve sana iyi gelecekse bizimle oturabilirsin yeonjun."

yeonjun teşekkür ettikten sonra gülümsedi ve beomgyu'nun karşısına oturdu. bu, yeonjun'un uzun zaman sonra içten gülümsediği nadir anlardandı. iyi taklidi yaptığı bunca zaman boyunca ona gösterilen sahte nezaket gibi değildi taehyun'un tutumu.

bu yemek ( yalnızca elma ve gazlı içecekten oluşan bir öğünden ne kadar yemek diye bahsedebilirsek ) yeonjun'un yediği en sessiz yemeklerden biriydi. soobin'in gürültücü popüler arkadaşları yüzünden konuşmaya zorlanıyordu aslında ve cidden şu an bu masada oluşu uzun zamandır onu rahatlatan nadir şeylerdendi.

"neden soobin'in masasında değilsin?" diye sordu taehyun, garipsemek, onlar dışında kimsenin oturmasına izin vermedikleri masaya oturan bu çocuğa bunu sorması elbette doğaldı ve hakkıydı da ancak bunun yeonjun'un kızarmış gözlerinin yeniden dolmasına ve yeonjun'un aniden hıçkıra hıçkıra ağlatmasına yol açacağını düşünmemişti.

beomgyu kafasını renkli defterinden kaldırmadığı için olanların farkında olmasa da taehyun'un şaşkınlıkla açılan gözleri belli ediyordu ki yine ne yapacağını bilemiyordu. "ben.. çok özür dilerim." dedi titreyeb sesi ve birini ağlatmanın verdiği ağırlıkla. o esnada beomgyu kafasını kaldırıp karşısındakilere baktı. taehyun'un ne yapacağını şaşırmış gözleri ona dönüp yardım isterken beomgyu ne olduğunu çözememişti bile.

birkaç saniye daha boş gözlerle karşısındakilere baktıktan sonra tanrı ışığını onunla buluşturmuştu sanki. yeonjun'un ağladığını fark etti. bunun nedeni cidden tanrı mı yoksa yeonjun'un silemediği bir damla yaşın yavaşça masaya düşmesi miydi onlar da bilmiyordu gerçi.

tepkisizdi beomgyu. karşısında eski arkadaş grubundan birinin sevgilisi ağlıyordu ve en yakın arkadaşının kafası karışıktı, buna rağmen tepkisizdi. yine de en sonunda derin bir nefes alıp çantasını açtı ve içindeki şeffaf çantayı çıkarttı. diğerleri onunla ilgilenmediği için her şeyi hızlıca halledebilecekti.

bitmek bilmeyen takvim yapraklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin