insana insanlığını hatırlatan şey hiç kuşkusuz hissettiği yaşam arzusudur, ölmek korkusu ve hatta yad edilmek tutkusudur.
defterime not aldığım bu söz beni o akşama götürdü, başımıza geleceklerden habersiz pür neşeyle içkilerimizi yudumladığımız, dil sürçmelerinden birkaç tartışma yaşadığımız ama birbirimizi üzmekten itinayla kaçındığımız vakitlerden söz ediyorum. mürettebatın ve yüklerin sapasağlam ailelerine ve alıcılara kavuşacağı günün hemen öncesinden.
fırtınalı bir gece geçirdik, her zamanki fırtınalardan farkıysa geminin hakimiyetini kaybedecek denli sarhoş olmamızdı. hata bizimdir, bunun böyle bilinmesini isterim. herkesten çok da benim, zira bu geminin kaptanı benim. gemimiz lodosla gelen sert dalgalara dayanamayarak öncelikle parçalanmaya yüz tutmuş, ardından alabora olmuştur. mürettebat tamamen donanımlı kişilerden oluşmasına rağmen çetin dalgalar arasında yaşam mücadelesi vermek kolay olmadığı gibi, kamaralarda ve kazan dairesinde sıkışarak hayatını kaybeden dostlarımız olmuştur.
ben ve yardımcı kaptan chanyeol kurtuluşumuzu aynı vakitte üç yüz metre ileride sürüklenen bir teknenin bulunmasına borçluyuz. o zaman içinde bunun bir şans olduğunu düşünüyordum, şimdiyse acıdan başka bir şey vermiyor.
kurtulan başka kimseye denk gelmemiş olmakla birlikte, herhangi bilgiye de ulaşamadık.
aradan geçen beş aya ve duyduğunuz haberlere ne denli üzülmüş olduğunuzu tahmin edebiliyorum, lakin bu ızdırabın daha fazla sürmemesi için her şeyi olabildiğince yalın bir üslupla anlatmaya çalıştım. size yazacak cesareti kendimde bulabilmem için sahilde kıytırık bir meyhanede gecelerce içmem gerektiği için üzgünüm.
mektubum eline sanıyorum ki nisanın ortalarına doğru geçecektir, seni her şeyden çok sevdiğimi bilmeni isterim. anneni sakın üzme. büyüdüğünde bana nazaran cesur, adil ve kendiyle gurur duyan bir denizci olacaksın. başım eğiktir, sizleri çokça mahcup ettim.
bir gün beni bağışlamanı diliyorum oğlum, artık hayalini kurduğun dürbünüm ve kalan her şeyim senindir. annene iyi bak, seni ondan başkası anlamaz.
bana gelince, insanlığımı hatırlatacak hiçbir şeyim kalmadı.
Kaptan
23 Mart 2006
aylar sonra ispanya pullu mektubu posta kutusundan büyük bir iç çekişle aldı sehun. çalıştığı tersaneden henüz ayrılabilmişti, yorgunluğunun kelimelerle bir tarifi yoktu. kaldı ki şu altı ayda yaşadığı hiçbir şeye bir açıklama bulabildiği söylenemezdi zaten. babasının onlara yaşattıklarından sonra onu affetmek bir kenara dursun, yüzüne bakabileceğini sanmıyordu. eve dönene kadar izmarite dönüşen sigara ayakkabıları altında ezildi, mektubuysa, zarfı açmaksızın fırlattı mutfak masasına.
şimdiki aklı olsaydı annesinin göremeyeceği bir çöp kutusunun en derinine yırtıp atardı.
sinirlerine hakim olamadığını hissedince üst kata çıktı, yirmi beşine gelmiş bir adamın olgunluğundan daha fazlaydı üzerindeki yaşanmamış çocukluğun öfkesi. çıktığı iki seferden burnu kanamadan gelebilmişti, hâlâ bir tersanede çürüyor olmayı kabullenemiyordu. buna sebep olan da kalanıyla aynıydı ve sehun elinden gelse adamı gözünü kırpmaksızın öldürürdü.
mektubu okuduktan sonra bu düşüncesi canını feci yakmıştı. annesinin titrek ses tonu kulaklarında çınlıyordu, her kelimeyi ayıkken de ayyaşken de hatırlıyordu.
denizciliği de baba olmayı da beceremedin, ama en kötüsü, berbat bir eştin. yüzüne söyleyemediğim her şeyle ölümünü de yükleniyorum şimdi. susarak baba, senin yaptığın gibi korkakça değil. keşke kaybolsaydın, sonsuza kadar.
yıllar sonra o masada uyuyakaldığı sırada yine o gecede bulmuştu kendini, tekrarını sayısız kere yaşamaktan muzdaripti. yarın sabahtan tezi yok aynı güzergaha gideceğine yordu bu rüyayı. daha birçok şeyi olduğu gibi, bu meseleyi de düşünmektense halı altına süpürdü gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülünün Solduğu Akşam
Ficção Geraladını bilmediğin yerleri bir bir gezdim, sana dair bir şeylere rastlamak için.