Atatürk 29 Ekim'den 7 Kasım'a kadar ki 10 günü yarı uyur yarı uyanık vaziyette geçirdi. Genellikle kendinde değildi. Uyku arasında bazı kelimeler tekrar ediyor ayıldıkça da süt pirinç suyu ve meyve sularından oluşan menüsüyle karnını doyurmaya çalışıyordu. 8 Kasım'a girilirken kendini bilmiyordu. 8 Kasım Salı akşamı ikinci ağır komaya girdi. Bu komadan bir daha çıkamayacaktı. 9 Kasım Çarşamba sabahı Atatürk'te adale kasılmalarıyla istem dışı hareketler ve inlemeler görüldü. 9 Kasım'ı 10 Kasım'a bağlayan gece oldukça sıkıntılı geçti. Atatürk'e kısa aralıklarla oksijen verildi. Sabaha doğru boğazında hırıltılar azaldı. Saat 08:00'de Dr. Mehmet Kamil Berk ve Dr. Fırat Reşat Belger Atatürk'e glikozlu serum verdiler. Saat 09:00 olduğunda göğsü hızla inip çıkmaya başladı. Dünyada ki son 5 dakikasını gözleri kapalı giriyordu. Dışarıda bütün bir ulus endişe içinde radyo başında bekliyordu. Savarona son bir saygı duruşu için sarayın önüne demirlemişti. İçeride saray tam bir sessizliğe gömülmüştü. Hasan Rıza Soyak sağ elini ellerinin içine alıp öpmüştü. Soyak'ın ardından Muhafız Komutan İsmail Hakkı Tekçe'de aynı eli öptü ve yorganın içine koydu. Bu arada Prof Dr. Mim Kemal Öke Atatürk'ün açık gözlerini kapattı. Son nöbet defterine şöyle yazıldı: Saat 9'u 5 geçe Büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir. Atatürk'ün yaveri Salih Bozok şuursuzca sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bir odayı bulup kapıyı kapattı... Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup odaya koşanlar O'nu kanlar içinde buldular. Kalbine sıktığı tek kurşunla devrilmişti.
-Alıntı-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATATÜRK.
FanfictionHAKARET İÇERİKLİ YORUMLARA AÇIK DEĞİLDİR. EĞER ATATÜRK'E SAYGI DUYMUYORSANIZ, OKUMAYIN. Şimdi bir adam düşünün. Bu adam tanıdığınız en yakışıklı adam olsun. Bakır saçları ve denizinde boğulacağınız mavi gözleri olsun. Bu adam çok iyi olsun. Çok çok...