1608 yılının boğucu yaz aylarında, yeşilimtırak tarlaların ve küçük köy evlerinin yukarısında yükselen Csejte şatosunun etrafa yaydığı çürümüş cesetlerin kokusunu duymamak imkansızdı. Ve tabi kafayı sıyırmış köylülerin söylentileri baz alındığında, bu kokunun veya geceleri Karpat dağlarıdan esen rüzgarın camlara vurduğu çığlıkların birer illüzyondan ibaret olduğu da varsayılabilirdi.
17 çevre köy ve yakınlardaki papaz kilisesi aynı zamanda öyle sessiz hem de öyle yüksek sesle anlatırlardı ki korkunç Elizabeth'in şatosunda olup bitenleri, tarım arazilerinden birinde oturup şatoya sırtınızı verdiğinizde bile duyabilirdiniz ürkek fısıldamaları.
************************************
1608'in Ağustos'unda kahverengi iki adet cılız at Karpat dağlarının yamacına ulaştı. Biniciler en sonunda atlardan inip kalan yokuşu yürüyerek çıkmak için yularları sıkıca kavradıklarında, binicilerden biri durdu ve yeni hayatının her günü karşı karşıya kalacağına inandığı bu köyün manzarasına ilk kez yakından baktı.
Birazdan usul usul aşağıya doğru kayacak olan güneş şu an tam tepeden köyü aydınlatıyor, derme çatma çatıları ve pek de iyi bakılmamış soluk yeşil tarlalarıyla tüm kusurlarını gözler önüne seriyordu. Hayrete düşürecek bir görüntü değildi ancak insanın ensesindeki tüyleri diken diken eden cinsten bir havası vardı.
Bu sevimsiz köy evlerini hayal kırıklığına uğramış ama aynı zamanda hala heyecanını koruyan gözlerle izleyen kız, dakikalardır homurdanıp duran ve yola devam etmeleri gerektiğini söyleyen orta yaşlı adamı umursamadığı halde, az önce inmiş olduğu attan gelen cılız ve hoşnutsuz sesi duyunca derin bir sorumluluk bilinciyle irkildi.
"Attan inmeme yardım etmelisin Linka. Düşmekten korkuyorum"
Linka atın üzerinde gergin bir şekilde duran Rozsi'yi güzelce kucakladı ve indirdi. Rozsi 13 yaşında olmasına rağmen bedeni yaşıtlarına nazaran daha az gelişmişti. Hala 8 yaşında gibi görünüyordu ve aynı motor becerilerine sahipti.
-Umarım yol boyunca elbisen hiç hasar görmemiştir Rozsi, Kontesin karşısına bakımsız bir şekilde çıkmak istemeyiz.
-Tek yaptığım senin sırtına yaslanıp uyumaktı zaten, oldukça iyiyim.
Hala kızları bekleyen, yorgunluktan harap olmuş zavallı Bartal artık dayanamadı ve sert gözükmeye çalışan yorgun bakışlarla kızları azarladı. Linka hafif mahçup bir şekilde atının yularını tekrardan kavradı. Bartal en önde, Linka ve küçük Rozsi arkasında şatoya doğru küçük eğimli yokuşu çıkmaya başladılar.
************************************
Küçülmeye giden düşkün aristokrat ailelerin, kızlarını varlıklı Kont ve Konteslerin yanına çalışmaya göndermesi, 15. yüzyılda oldukça yaygındı. Zayıflama evresindeki soylu aileler bunu bir tür prestij imkanı olarak görüyorlar ve ergenlik çağına giren genç kızlarını hiç çekinmeden koca kasvetli şatolara kendi elleriyle yolluyorlardı.
Linka ve üvey kız kardeşi Rozsi, yetenekli genç adamlara burs vermesi ve atalardan kalma küçük bir ticaret yolunun rotasyonunu elinde bulundurması ile ünlenmiş Macar bir aristokrat aileden geliyorlardı. 14. yüzyılın sonlarına doğru varlıklarını yitirmeye başlayan aileleri burs paralarını daha fazla karşılayamadıklarında, eski büyük çiftlik evlerinden ayrılıp Slovakya'daki mütevazı bir bahçeli konuta yerleşmek, çalışanlarının çoğunu ise eski çiftlik evlerinin aşağısındaki köylerine gönderip sadece iki yetim köylü kızı ve huysuz Bartal'la yetinmek zorunda kalmışlardı. Madame Bathory'nin beklenmedik anda gelen mektubu ise kötüye giden kaderleri için bir umut ışığı olmuş, bir hafta içinde tüm hazırlıkları yapıp Linka ve Rozsiyi bulabildikleri en ucuz atlar ve Bartal eşliğinde Kontes'in Karpat Dağlarındaki şatosuna uğurlamışlardı.
Coşkulu Linka ve umursamaz Rozsi hiç sorun çıkarmadan onlara denilenleri yapmış, yolun başından sonuna kadar huysuzlanan Bartal'a rağmen süreç boyunca hiç karamsarlığa kapılmamışlardı. Ne var ki oraya vardıklarında, elini kaşındıran hasır yuları sıkıca kavramış halde köyü inceleyen Linka'nın içini bir gerginlik bulutu kaplamıştı. Sezgileri çok kuvvetliydi ama o da anlam veremedi, neydi bu onu rahatsız eden ve geri dönmek istemesine sebep olan? Belki kale duvarının soğukluğu, belki köy manzarasının donuk hüznü, ya da sadece yeni bir başlangıcın verdiği tuhaf stres ona böyle hissettirmişti. En sonunda devasa kale kapılarına ulaştıklarında ve Linka son bir kez, batan güneşin kırmızı ışınlarıyla renklenmiş köylere baktığında aklından şu düşünce geçti: "tarlalar günbatımı zamanında ne biçim görünüyor öyle, kırmızılık öyle bir vurmuş ki başaklara sanki bir kan gölü gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELİZABETH'İN KANLI MENDİLİ
Historical FictionTepedeki şatosunda yüzlerce genç kıza vahşi bir biçimde işkence eden meşhur "kanlı kontes" Madame Bathory'nin hizmetkarlarından yalnızca bir tanesinin öyküsü. Ceset kokan şatonun lanetini diğerlerinden pek de farkı olmayan genç bir kızın bozamayacağ...