Kalp atışlarım aramızdaki mesafenin kısalığı yüzünden hızlandı. Sıcak nefesi boynuma çarparken bakışları dudaklarımı bulduğunda tüm hücrelerimle onu istediğimi anladım.
"Jungkook." fısıltım ona her şeyi anlatmış olacak ki, bir adım daha bana yaklaştığında sırtımı dolaba yaslamıştım. Eli eteğimin bıraktığı açıklıkta süzülürken, sol bacağını kasıklarıma yaklaştırmıştı. "Deli gibi istiyorsun beni Roseanne. Yanılıyor muyum?"
Bacağımın arkasını usulca okşamaya devam ederken diğer eli belimi sardı ve titrememe neden olacak dokunuşunu yaptı. Parmakları gömleğimden içeri girdi. Parmak uçlarıyla beni delirteceğini bile bile belimin üzerinde daireler çizmeye başladı. "Neden benden uzaklaşmaya çalışıyorsun? Haftalardır bu dudaklara değebilmek için yanıp tutuşmuyor musun Roseanne?"
Cevap vermeye çalıştım. Olmadı. Karnımın kasıldığını hissettim. Bacağımdaki eli biraz daha yükseldi. Nefeslerim hızlanırken bakışlarımı gözlerine yükseltmeyi denedim. Ancak dudaklarında takılı kalmıştım. Gerçekten onu istiyor muydum?
"Aklından geçenleri yapmamak için seni engelleyen bu şey ne Roseanne? Bilmek istiyorum."
Cevabını bilmiyordum. O bana büyük bir adım atmışken, daha neyi bekliyordum? Dudaklarına yapışıp, belki biraz daha ileri giderdik. Ve bu, ikimiz de hoşuna giderdi. Öyleyse onu öpmeliydim. Değil mi?
Bir güç bunu yapmam için beni engelliyor gibiydi. Her bir dokunuşu kalbimi patlatacak derecede hızlandırırken yapmam gereken şey açıktı. Benim yapmamı istiyordu. Cesaret edip ona yaklaştığımı görmek istiyordu. Yoksa dudaklarıma eğildiği anda ona karşılık vereceğimin farkındaydı.
Belimdeki eli omurgamı takip ederek yükseldi. Bacaklarım titremeye başladı. Bunu fark etmiş olacak ki, zaten kasıklarıma yakın duran bacağını iyice bastırmıştı. Daha fazla bu tutkuyu görmezden gelemeyerek sert bir şekilde dudaklarına uzandım.
Parmak uçlarımda yükselmeme gerek kalmadan eliyle kalçama destek vererek beni kaldırdı. Bacaklarımı beline sardım.
Öpücüklerimiz büyük bir hırçınlık taşıyordu. Dili ustaca ağzımın içine girdiğinde elimi ensesine yükselttim ve saç diplerini sertçe tuttum. Dudaklarımızı ayırdığında boynuma yöneldi. Tahminimce, izi uzun süre geçmeyecek öpücükler bırakacaktı.
Daha da ileriye gitmesini istedim. Gece boyu yanımda kalmasını ve beni öpücüklere boğmasını...
Zihnimden geçenlere anlam veremiyordum. Ne zamandır ona bu denli dokunmak istiyordum? Kemikli parmaklarının tenime değmesi beni nasıl bu kadar delirtmişti? Islak öpücüklerini boynumdan çekerek tekrar dudaklarıma yöneltti. Kaç saniye, belki de dakika, sürdüğünü anlayamamıştım. Nefesim neredeyse tükendiğimde kendimi çektim.
Artık karşımdaki Jungkook değildi.
Jimin kısa bir gülümsemeyle dudaklarıma uzandı. Hiç beklemeden öpüşüne karşılık verdim ve parmaklarımı ensesine çıkardım.
Eli daha sıkı bir şekilde belimi kavradı ve keskin bir hareketle bedenimi yatağa yöneltti.
"Küçük hanım, alarmınız çalıyor."
Tanıdık ses irkilmeme neden olurken durumun garipliği yüzüme vurmuştu. Yanımda uzanan Jungkook değildi, bunun farkında olduğum halde Jimin'e sarılmaya devam ediyordum.
Nefes nefese başımı yastığımdan kaldırdığımda Bayan Choi endişeyle bana bakıyordu.
Tabii, rüyadaydım. Ne aptalım ama.
"İyi misiniz, su getireyim mi?"
Onayla başımı sallarken, hızlı adımlarla odamdan çıkışını izledim. Elim terden ıslanmış alnıma uzandı. Aferin Chaeyoung, bir Jungkook'u rüyanda görmediğin kalmıştı! Hem de bu şekilde...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whole lotta love
Fanfictionbalo kraliçesi, kralını bulmak için arayışlara başlar. rosékook.