"Üstündekileri bir çiftçi bile giymez Park."
Jimin; üstüne hafif yırtık bir tişört, onun üstüne bir yelek ve altına ise peştemale benzer bol bir eşofman giymişti. Dolabında uygun kıyafet yoktu bunun için, bu yüzden aklına gelen ilk şeyleri giymişti.
"Bu çiftçinin seçimi o farklı giyinir ben farklı giyinirim."
Jimin üstünü tamamen düzelttikten sonra arkadaşına döndü.
"Nasıl? Oldu mu?"
Arkadaşı onu tekrar süzdü. Zaten pek fazla parçası yoktu giyecek. Bunu biliyordu. Ama yine de daha güzel giyinebilirdi.
"Ne diyeceğimi biliyorsun Park. Sadece bana uygun değil. Onun da bunu pek beğeneceğini düşünmem açıkçası. Moda anlayışı olan birine benziyor."
Jimin güldü. Evet, onun üzerindekiler hep güzeldi. Parası olduğundan mı yoksa uygun fiyata güzel kıyafetler bulduğundan mıydı bilinmez ama giyinebiliyordu işte ve onun karşısına bu şekilde çıkmak ister istemez Jimin'i utandırıyordu.
"Merak etme Rob. Onun kıyafetime bakacağını ve beni ona göre yargılacağını sanmam. O akıllı biri. Ayrıca beni seviyor."
"Öyle olsun Park. Ama eve ağlayarak gelme. Son sözüm bu olsun sana."
"Ağlayacağımı sanıyorsan yanılıyorsun Rob. O kötü biri değil."
***
Jimin sonunda arkadaşına el sallayıp evden çıkmıştı. Broadway'in karanlık ve bir o kadar da sessiz sokakları her zamanki gibiydi. Ya içmiş ve sokaklarda serseri gibi kız avlayan erkekler ya da evlerine ekmek parası götüren babalar olurdu bu saatte. O hiçbiri değildi. O sevdiğini görmeye giden bir aşıktı. Sokakta onun gibilerden pek olmazdı. Muhtemelen tekti.
Yürümeye devam ederken sonunda gitmek istediği yere vardığını fark etti. Burası çok sessiz ve kimsenin bilmediği ağaçlarla çevrili bir alandı. Geldiğinde henüz sevdiğinin gelmemiş olduğunu fark etti. Anlaşılan bekleyecekti.
Çok geçmeden ayak sesleri işitti. Tam arkasını dönecekti ki bir çift el hissetti gözlerinde. Sevdiğinin güzel kokusunu duymuştu fakat bozuntuya vermek istemedi.
"Kim olduğunu tahmin etmemi mi istiyorsun?"
Onaylar bir mırıltı duydu sevdiğinden.
"Bir düşüneyim. Bence bu eller hayatımda tanıdığım en mükemmel ve en zarif adama ait. Kim olduğunu bilmek ister misin?"
Yine onaylar bir mırıltı duyduğunda gülümsedi.
"Sen Jeon Jeongguk'sun. Öyle değil mi?"
Sonunda gözlerindeki eller çekildiğinde arkasını döndü Jimin. Bulanık da olsa görebiliyordu onu.
"Tanıyacağını biliyordum sevgilim."
İki aşık birbirine sımsıkı sarıldı. O an hissettikleri şeylerin aynı olduğuna eminlerdi. Sevgi, özlem ve mutluluk. İkili ayrıldığında birbirlerinin gözlerinin içlerine bakıyorlardı. Jeongguk'un elleri Jimin'in belini tutarken Jimin'in elleri Jeongguk'un omuzlarındaydı.
"Bugün çok güzelsiniz bayım. Her zamanki gibi Broadway sokakları sizin sayenizde ateş altında."
Jimin kahkaha attı sevdiğinin söylediğine. Onu bu kadar güzel bulması hoşuna gidiyordu.
"Kendime pek güzel bir şey bulamadım. Ama anlaşılan çuval giysem bile umrunda olmaz."
"Çuval giyseydin bile o sokaklarda senden güzeli olmazdı sevgilim."
İkili hala birbirlerine aşkla bakıyordu. Onların aşkı çok farklıydı. Romeo ve Juliet'in kıskanacağı türden seviyorlardı birbirlerini. Bakışları birleştiği zaman dünya sessizleşirdi. Dudakları birbirine dokunduğunda bulutlar onların güzelliğine ağlardı yıldızlar da onları teselli ederdi. Çünkü bütün parıltı o an yıldızlarda değil onlarda olurdu. Çok güzellerdi onlar.
İki aşık gece boyu konuştu. Hiç bıkmadan gözlerinin içlerine baktılar. Gecenin sonunda ise bulutlar yine ağlıyordu ve yıldızlar onları teselli etmek için yine oradaydı.
***
İçime sindi bu benim böyle devam.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Loved, We Weren't Loved ━ Jikook
FanfictionÇok dışlandık sevgilim. Çok düştük. Dizimiz incindi. Sırtımız ağrıdı. Fakat kalkmasını bildik. Biz birlikte olduğumuz sürece asla zarar görmeyeceğiz. [jikook]