taxi driver

804 90 177
                                    

Kalabalık sokakta nereye gideceğimi bilemezken, karşıdan süratle gelen taksiye elimi uzattım ve kenarda duran arabaya bindim. Başta bir şey demeden öylece oturdum ancak dikiz aynasından bana bakan genç sürücü sonunda sessizliği bozmaya karar verdi. "Nereye gideceksiniz efendim?"

Ben de bilmiyordum ki nereye gideceğimi. Tanrım dile kolay on iki yıldır başka bir ülkede yaşıyordum. Bu sokaklar hep bu kadar karmaşık mıydı? Eskisi gibi görünen tek bir yer bile yoktu geniş kaldırımların ardında. "Beni dertlerimi unutacağım, huzurlu bir yere götür." Dedim başımı geriye yaslayarak. Kafasındaki şapkanın gölgesine gizlenmiş olan kaşlarını çattığına emindim.

Deli veya evsiz değildim. On iki yıldır ben de bilmiyorum ki ne olduğumu. Kaybolan ruhumu tekrar bulmak için gelmiştim bu şehre, sanırım artık tek çarem kayıp bir ruhla evsiz gibi yaşamaktı.

Dert demiştim, dert diyince aklıma geldi birden tekrar unutmak istediklerim. Sanırım ben bu şehre değil, bu şehirdekine gelmiştim. Bana tüm dünyada yalnızca bir semti sevdiren o ilk aşkım... sahi neredeydi acaba, evlenmiş midir?

Sözü vardı ancak, "Aynı gökyüzü altında olduğumuz sürece ben seni asla terketmeyeceğim." Demişti. Onu terk eden bendim değil mi? Sözünü tutmasına gerek var mı öyleyse? Ben sesini bile unutmuştum, o hatırlıyor mudur benim cildimin tonunu? Çok yalvarmıştı çillerimi kapatmamam için.

Özlemek ufak bir su birikintisiyse, ben onun içine düşmüş karınca gibiydim. Tanrım boğuluyordum ona olan özlemimin içinde. Özlüyorsam neden terkettim? Ben onu hiç terk etmedim ki, onun da dediği gibi, aynı gökyüzü altında olduğumuz sürece ben onu hiç terk etmemiştim. On iki yılcık ayrı kaldık diye artık birbirimizin değiliz sanmıştı annem.

Anne ben yine bu şehre geldim. Bu şehre değil, ona geldim. Şimdi sesini bile hatırlamadığım sevgilimin kokusu belki buranın havasına, suyuna karışmıştır diye geldim. Onunla aynı gökyüzü altında olmakta yetmiyor, ben artık boyun eğemeyeceğim, ona kavuşamasam da bir başkasıyla aynı yatağa giremeyeceğim anne özür dilerim.

Burada girdiğim her sokakta kendimi aramaktansa bir kez saygı duysan yabancılaşmazdım belki gurur duyduğun o güçlü çocuğa. En azından sevmeme müsade etseydin.. Ben sana boyun eğecek kadar güçlü değilim artık anne.

O da unutmamıştır değil mi, beni sevgilimden ayırırken yüzümün aldığı yabancı ifadeyi? "Lee Felix Yongbok, sen bir erkeksin ve erkek gibi davranmak zorundasın. Derhal o uzun boylu çocuktan ayrılacaksın." Bir kaç saniyeni bile almamıştı dudaklarından dökülen cümlelerle kestirip atmak, ben on iki yıldır yutkunamıyorum bile bana yaptığının ardından.

"Elveda." Başlıklı dokunaklı ve açıklayıcı bir mesajla beni sevdiğim adamdan ayırdıktan sonra koşturarak bir uçağa bindirmiş ve hiç bilmediğim bir ülkeye yollamıştı. Yalnızca bu kadarla bıraksaydı keşke, Shin Ryujin, beni tanıştırdığı o genç kadının elini tutup sürekli onu mutlu etmemi istedi. Benim yüzüm bile gülmüyordu ki.

Dediğim gibi, dile kolay on iki yıl idare ettim bir şekilde. Artık yavaşça otuz yaşıma basıyordum. Annemin dediğine göre şimdi evlilik yaşıymış. Parmağıma yüzüğü taktıkları gibi gizlice biletimi aldım ve nikahtan yalnızca bir saat önce tekrar sevdiğim adamın yaşadığı şehre uçtum, hala bu şehirde yaşıyorsa elbette. Acaba Ryujin ne yapıyordur, bir damat olmadığına göre ayakkabısıyla ya da çiçeğiyle evleniyordur herhalde şuan nikah masasında.

Ona da acımıyorum. En iyi o biliyordu başka bir adamı delice sevdiğimi. Kendi bu kadar ısrar etti evlenmek için. Çok istiyorsa annemle de evlenebilir bu saatten sonra, birbirlerine çok yakışırlardı eminim.

DRIVE TO MEMORIES/ HYUNLIXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin