save y tears

23 3 1
                                    

240622
_________________

Kimse beni kafamdaki sesten daha kötü incitemezdi.

Bir silahı sana doğrultan başkasıyken 'dur! benim canım kıymetli' diyebilirdin. Peki ya o silahı tutan kendi ellerinken 'dur' diyebilir miydin hiç? bilirdim, kendi düşen ağlamazdı. kendini vuran mezarını geceden kazardı.

geceden kazdığım mezara bir türlü girememiştim. dünyayı bu kadar yaşanası bulmuyorken, kurtulmak için bir şeyler yapmıyor oluşum da ironikti. ya da buna cesaret edemiyor oluşum acizlik. zihnindeki silahın bir gün eline geçmesine izin verirsen o silah patlardı.

acizdim. her zaman her şeyin en kötüsünü düşünür, başıma geldiğinde şaşırmayayım isterdim. her zaman bana en kötü lafları ben söyleyeyim, başkasından duyduğumda koymasın isterdim. biri bana iyi bir şey dediğinde üstüme alınmaz, yine de iyi bir şey duymak isterdim. çok şey istedim. bu yüzden çok kaybedecektim ya.

yeni çiselenmeye başlamış yağmur beni düşüncelerimden sıyırırken göğüskafesimdeki dövmemin sızladığını hissettim. ne zaman zihnim bulansa orada bir sızı belirirdi. ilaçlarımı almadığım zamanlarda anılarımın bulandığı gibi. neyse ki jimin vardı. göğüs kafesimdeki dövmemin diğer yarısını taşıyan kişi. ilaçlarıma sayesinde başlamıştım. o hayatımda var olmadan önce anılarımın bulandığını hissederdim. artık her şey netti.
jimin ile eskiden yaşadığımız evden ayrılıp sokak boyunca ilerlemeye başladım. bu semtin izbeliği ve boğukluğu bile beni rahatsız etmiyordu. hayatımın tek iyi dönemi onunla geçmişken, onunla var olan hiçbir şeyi veya yeri kötü olarak adlandıramıyordum. onunla geçen her zaman uyuşturucu gibiydi. düşündüğümde bile kafamın uyuştuğunu ve inanmak istediğim dünyada yaşadığımı hissediyordum. onun ben de öyle bir etkisi vardı. iki yıldır görüşemediğimiz için onu çok özlüyordum. sayesinde ilaçlara başlamıştım, beni iyi eden oydu fakat ailesi dolayısıyla yurtdışına gitmek zorunda olduğu içinde onu suçlayamazdım. fırsat buldukça konuşurduk.

durakta ıslandığım süre sonunda gelen otobüs ile hareketlendim. pek kalabalık olmayan durakta, insanların arasından sıyrılıp otobüse adımladım. kartımı bastıktan sonra her zamanki yerime ilerleyebilirdim. en arka koltukların bir önündeki koltukların cam kenarındaki tarafına oturmayı tercih ederdim yani hem motor sesi gelmezdi, hem de yeterince arkadaydı. yerimin bu kez dolu olduğunu görmemle iç geçirmem bir oldu. benim yerimdi işte, neden oturdun ki? siyah kapüşonunu geçirmiş olan adam, kafasını cama yasladığı için yüzü görünmüyordu. yanı boştu fakat seçeneğim varken birinin yanına oturmayı tercih etmezdim. en arkaya ilerledim ve oturdum. ne acı, bu adam yüzünden motor sesi çekecektim.

kendime hafif güldüm. sadece oturmak istediğim yere oturan adam. varlığını bilmediğim biri bana acı çektirebilir miydi hiç?

bir durak sonra otobüs durduğunda dalmış olduğumu henüz yeni fark ediyordum. kafamı yasladığım camdan ayırıp, otobüsün içine çevirdim. tam önüme bakıyordum ve adamı göremiyordum, yoktu. dalgınlığımdan ne ara kalkıp indiğini bile görememiştim ama bu gayet iyi bir şeydi çünkü daha bir durağım daha vardı. otobüs neredeyse boş olduğundan oturan da olmamıştı bu yüzden yerime oturabildim. saçlarımı karıştırıp, sıkkınlıkla nefesimi bıraktım çünkü midem bulanıyordu. kafamı dağıtma amacıyla kulaklıklarımı taktım ve galeriye girdim bakılacak bir şey olmasa bile. yalnızca bir fotoğraf vardı, o da iki yıl önce dövmeyi yaptırmadan hemen önce çekilmiş fotoğraftı. henüz vücudumda dövme yoktu ve birdaha bu halini hiç göremeyeceğim için jimin fotoğrafını çekmemi önermişti. o zamanlar bir sızı hissedemiyordum. dövmeye sahip olduğumdan bu yana bazı anlarda hep sızladığını hissederdim. yaşadığımı hatırlatmak için miydi, yoksa sadece hatırlatmak için mi?

Save ur Tears/taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin